Cumhuriyet Halk Partisi Adana Milletvekili, Türkiye Büyük Millet Meclisi Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonu Üyesi, İnşaat Mühendisi Zülfikar İnönü Tümer, kentlerin kimliğini oluşturan ögeler arasında kentin oluşumu ve gelişimi sürecinde değişik kültürler tarafından üretilen mimarlık yapıtları ve bunların bir araya gelmesiyle biçimlenen alanların önemli bir yere sahip olduğunu bildirdi. Çukurova’da sanayi ve endüstriyel mekanların, binaların korunması, kent belleğinin gelecek nesillere aktarılması adına Anayasa’nın 98. ve içtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri gereğince TBMM’ye meclis araştırması açılması için araştırma önergesi sunan Tümer, “Günümüzde tarihi, kültürel ve estetik değerler açısından değerlendirilen ve korunan yapılar ve bunların oluşturduğu alanlar fiziki oluşumlar olarak yorumlanmakta, dönüştürülmekte ve bağlamlarından kopartılarak yaşatılmaktadır” diye konuştu.“EKONOMİNİN YAŞAMSAL MEKANLARIDIR”Bir toplumun yaşamsal gereksinimlerini karşılayan mimarlık yapıtlarının bu gereksinimlere yanıt verecek nitelikte zenginlik ve çeşitliliği içerdiğine işaret eden Tümer, “Konutlar toplumların özel yaşamlarına, ticari yapılar ekonomik girdi ve ilişkilere, dini yapılar dinsel gereksinimlere ve ritüele göre oluşturulmuştur. Sanayi yapıları ise ekonomiyle bağlantı, üretimin türü ve teknolojiye göre şekillenmiştir. Yaratıcı, iş, beceri, zeka ve bunların uygulanmaya konulmasını ifade eden sanayi ve onun üretim mekan ve mekanizmaları sanayi yapıları ve oluşturdukları çevreler ülke ekonomisinin yaşamsal mekanlarıdır” dedi.NEDENLERİNİ AÇIKLADI
Bilim ve teknolojinin hızla geliştiği ve endüstrileşmenin öne geçtiği çağımızda bütün ülkeler için endüstrinin yaşamın yönlendiricisi olduğunu ve ülkelerin zenginliği ve hayat standardının endüstrileşme ile tanımlandığını dile getiren Tümer, araştırma önergesi isteğini şu gerekçelere dayandırdı:
“18. yüzyılın sonlarına doğru endüstri devrimine koşut bir şekilde makineye dayalı yeni üretim teknolojilerinin denendiği ve uygulandığı mekanlar 19. Yüzyıl sanayi devriminden sonra birçok değişik sanayi kolu ile çeşitlenmiştir. 19. Yüzyılda Türkiye’nin demiryolu ağına ve hammaddenin konumuna paralel olarak hızla inşa edilmeye başlayan bu yapılar bugün endüstri mirası ve bu mirasın araştırılması da endüstri arkeolojisi olarak tanımlanmaktadır. Çukurova’nın verimkar mümbit coğrafyası, tarım için sunduğu olanaklar ile insanlığın yerleşik hayata geçişinin tarihi boyunca yerleşim ve nüfusun bölgede yoğunlaşmasının ana sebebi olmuştur. Yılda 3 kez hasadın yapıldığı ovanın sonsuz düzlüğünde 20-30 metre yükseklikteki höyükler, buradaki yaşamın ilk prototiplerini oluşturmuştur.“BİR DÖNEMİN SANAYİ YAPILARI KORUNMALI”
Tarımla başlayan, sonrasında sanayinin gelmesiyle değişime uğrayan Çukurova Bölgesi, ülke ekonomi tarihinde tarım ve sanayisi ile simgeleşmiştir. Bölgenin en önemli iki sektörü 19. Yüzyıldan itibaren birbirinden beslenerek, birbirini etkileyerek birlikte, birbiri içinde var olarak bölgeyi ve dolayısı ile Adana’yı ülke ekonomisinin dev kentlerinden birisi durumuna getirmiştir. Bu birliktelik fiziksel çevreyi ve sosyal-kültürel yapıyı da yoğurmuş, değiştirmiş ve dönüştürmüştür. Bu yapıların bir dönemin sanayi yaşamının, ülkenin sosyal, ekonomik geçmişinin somut örnekleri olduğu için korunmaları gerektiği, günümüzde uluslar arası koruma platformunda kabul görmüş ve birçok ülkede bu tür yapıların dönüştürülmesine yönelik uygulamalar koruma ve kullanma adına gerçekleştirilmiştir. Çok sayıda uygarlığın mekanı olan, uzun süreçler içinde kentleşen Adana’da oluşan sosyal yapı her dönemde çeşitli kültürleri geliştirmiş, kaçınılmaz olarak da kentte çeşitli kavim ve ulustan yapılı çevreler ve unsurlar oluşmuş ve bunlar günümüze değişik ölçek ve nitelikte kalıntılar, izler olarak da ulaşmıştır.“YAPILARIN ÖNEM VE DEĞERLERİ SÜRDÜRÜLEBİLİR OLMALI”
Yörede yapılan çeşitli kazılardan Çukurova’daki uygarlık tarihinin M.Ö. 5500 yıllarında başladığı anlaşılmaktadır. Geçmişi bu kadar eskiye dayanan Adana’nın bugün sahip olduğu kültürel miras, bir yandan antik dönemleri diğer yandan Bizans, beylikler ve Osmanlı’nın önemli yapıtlarını sunarken, Türkiye’nin modernleşme tarihi ile birlikte, bu dönemin modern yapılarını da içine almaktadır. Modernleşme tarihinin önemli sembolleri olarak sanayi yapıları da bu dönemin eserleri olarak karşımıza çıkıyor. Bu tarihin mekansal izlerini okuyabilmek için ise 19. Ve 20. Yüzyıl Adana’sına uzanmak, bu dönemden kalmış sanayi yapılarını kentle birlikte mekan üzerinden anlamaya, okumaya çalışmak ve değerlendirmek bu yapıların önem ve değerlerinin sürdürülmesinin ve dolayısıyla korunmasının ana fikrini oluşturacaktır.
Bilim ve teknolojinin hızla geliştiği ve endüstrileşmenin öne geçtiği çağımızda bütün ülkeler için endüstrinin yaşamın yönlendiricisi olduğunu ve ülkelerin zenginliği ve hayat standardının endüstrileşme ile tanımlandığını dile getiren Tümer, araştırma önergesi isteğini şu gerekçelere dayandırdı:
“18. yüzyılın sonlarına doğru endüstri devrimine koşut bir şekilde makineye dayalı yeni üretim teknolojilerinin denendiği ve uygulandığı mekanlar 19. Yüzyıl sanayi devriminden sonra birçok değişik sanayi kolu ile çeşitlenmiştir. 19. Yüzyılda Türkiye’nin demiryolu ağına ve hammaddenin konumuna paralel olarak hızla inşa edilmeye başlayan bu yapılar bugün endüstri mirası ve bu mirasın araştırılması da endüstri arkeolojisi olarak tanımlanmaktadır. Çukurova’nın verimkar mümbit coğrafyası, tarım için sunduğu olanaklar ile insanlığın yerleşik hayata geçişinin tarihi boyunca yerleşim ve nüfusun bölgede yoğunlaşmasının ana sebebi olmuştur. Yılda 3 kez hasadın yapıldığı ovanın sonsuz düzlüğünde 20-30 metre yükseklikteki höyükler, buradaki yaşamın ilk prototiplerini oluşturmuştur.“BİR DÖNEMİN SANAYİ YAPILARI KORUNMALI”
Tarımla başlayan, sonrasında sanayinin gelmesiyle değişime uğrayan Çukurova Bölgesi, ülke ekonomi tarihinde tarım ve sanayisi ile simgeleşmiştir. Bölgenin en önemli iki sektörü 19. Yüzyıldan itibaren birbirinden beslenerek, birbirini etkileyerek birlikte, birbiri içinde var olarak bölgeyi ve dolayısı ile Adana’yı ülke ekonomisinin dev kentlerinden birisi durumuna getirmiştir. Bu birliktelik fiziksel çevreyi ve sosyal-kültürel yapıyı da yoğurmuş, değiştirmiş ve dönüştürmüştür. Bu yapıların bir dönemin sanayi yaşamının, ülkenin sosyal, ekonomik geçmişinin somut örnekleri olduğu için korunmaları gerektiği, günümüzde uluslar arası koruma platformunda kabul görmüş ve birçok ülkede bu tür yapıların dönüştürülmesine yönelik uygulamalar koruma ve kullanma adına gerçekleştirilmiştir. Çok sayıda uygarlığın mekanı olan, uzun süreçler içinde kentleşen Adana’da oluşan sosyal yapı her dönemde çeşitli kültürleri geliştirmiş, kaçınılmaz olarak da kentte çeşitli kavim ve ulustan yapılı çevreler ve unsurlar oluşmuş ve bunlar günümüze değişik ölçek ve nitelikte kalıntılar, izler olarak da ulaşmıştır.“YAPILARIN ÖNEM VE DEĞERLERİ SÜRDÜRÜLEBİLİR OLMALI”
Yörede yapılan çeşitli kazılardan Çukurova’daki uygarlık tarihinin M.Ö. 5500 yıllarında başladığı anlaşılmaktadır. Geçmişi bu kadar eskiye dayanan Adana’nın bugün sahip olduğu kültürel miras, bir yandan antik dönemleri diğer yandan Bizans, beylikler ve Osmanlı’nın önemli yapıtlarını sunarken, Türkiye’nin modernleşme tarihi ile birlikte, bu dönemin modern yapılarını da içine almaktadır. Modernleşme tarihinin önemli sembolleri olarak sanayi yapıları da bu dönemin eserleri olarak karşımıza çıkıyor. Bu tarihin mekansal izlerini okuyabilmek için ise 19. Ve 20. Yüzyıl Adana’sına uzanmak, bu dönemden kalmış sanayi yapılarını kentle birlikte mekan üzerinden anlamaya, okumaya çalışmak ve değerlendirmek bu yapıların önem ve değerlerinin sürdürülmesinin ve dolayısıyla korunmasının ana fikrini oluşturacaktır.