MUSTAFA ÖZKEADANA (GÜNAYDIN) - Öğretmen okulundan mezun olan Ali Enver, başarısından dolayı müfettiş yapılır. Okullarda gördüğü yolsuzlukları Bakanlığa bildirir. Bunun üzerine ‘teftişlerden rahatsız olan bazı okul müdürleri ve memurlar’ kendisini bu görevden uzaklaştırmak ister. Yapılan girişimler sonuçsuz kalınca, şuurunun yerinde olmadığına dair bir evrak düzenleyerek zaptiye aracılığıyla bimarhaneye (akıl hastanesi) kapatılmasını sağlarlar. Hakkında ‘akıl hastası’ olduğuna dair bir rapordan bahsedilmeyen ve bimarhaneden çıktıktan sonra da yaklaşık on yıl memuriyete devam eden Ali Enver, 25 Eylül 1893’te bimarhanede tanık olduğu durumları sadarete bildirir.Günümüze gelirsek, babası ile annesini öldürdüğü iddiasıyla hakim karşısına çıkan bir zanlı, "Anne babamı ben öldürmedim. Benim tek başıma 2 insanı öldürmem mümkün değil" diyor. Babası avukat olan 32 yaşındaki bir insan, cezai ehliyetinin olup olmadığının belirlenmesi için soruşturma aşamasında Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne gönderiliyor. Zanlıya burada oy çokluğuyla 'Cezai ehliyeti yok' raporu veriliyor. Mahkeme heyeti, celse arasında zanlının kesin cezai ehliyetinin olup olmadığının belirlenmesi için İstanbul Adli Tıp Kurumu'na gönderilmesine karar veriyor. Gelen rapor da ‘Cezai ehliyeti yoktur’ şeklinde olursa, zanlı bir yıllık tedavinin ardından özgürlüğüne kavuşacak.Yine günümüze dönersek, geçmişte Merkez Çukurova İlçesi’ndeki İsmail Kulak Anadolu Lisesi’nde öğretmen olarak çalışan F.A., yaşanan bir olay yüzünden Aladağ İlçesi’ndeki Pınar Madencilik Anadolu Lisesi’ne görevlendiriliyor. F.A. “Bu olay nedeniyle içeriğini bilmediğim bir tutanak hazırlanmış. Bu tutanağa bağlı olarak da herhangi bir soruşturma açılmadan, savunma yapmadan sürgün edildim. Yapılan bu uygulamanın haksız olduğunu düşünüyorum. Sıkıyönetim dönemlerinde bile bu şekilde bir uygulama olduğunu düşünmüyorum. Bu yargısız infaz nedeniyle hukuki haklarımı arayacağım.” diyor.Yrd. Doç. Dr. Fatih Artvinli, ‘Toptaşı Bimarhanesi’ adlı eserinde delilik, siyaset ve toplumu anlatırken, yaşananların da geçmişten günümüze nasıl iç içe olduğunu gözler önüne seriyor.Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve İnsan Sağlığı ve Eğitim Vakfı Genel Sekreteri Yrd. Doç. Dr. Fatih Artvinli ile Üsküdar’da Kızkulesi’ne karşı keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Bimarhane nedir? Bimarhane Farsça bir sözcük, “bimar” hasta demek, “hane” ise bildiğiniz gibi “ev” demek; yani aslında hastahane demek. Maristan, bimaristan, bimarhane hatta darüşşifa aynı şeyi ifade etmek üzere kullanılan farklı sözcükler. Osmanlı Devleti’nde Selçuklular örneğinde olduğu gibi farklı şehirlerde genel hastaneler yani darüşşifalar inşa edilmişti. Çoğu klasik dönemde inşa edilen bu mekanlar, 19. yüzyıla gelindiğinde eskimiş ve bakımsız haldeydi. İşte bu eski darüşşifa binalarının, yalnızca akıl hastalarını muhafaza etmek üzere kullanılmaya başlandığını görüyoruz. Bimarhane sözcüğü de bu tarihlerden itibaren yalnızca akıl hastalarının konulduğu yer, mekan anlamında kullanılmaya başlıyor. Arşiv belgelerinde ve resmi yazışmalarda, “bimarhane” deniyor bu kurumlara ama halk dilinde “tımarhane” kullanılıyor. Benzer şekilde arşiv belgelerinde “mecnun” diye geçiyor, halk dilinde yani gündelik Türkçe’de “deli” deniyor. En önemli Bimarhane hangileri? Osmanlı devletinin 19. Yüzyılda en önemli bimarhanesi, Süleymaniye Camii’nin bitişiğindeki Süleymaniye Bimarhanesi’ydi. Buradaki hastalar, 1873 yılında çıkan bir salgın gerekçesiyle geceyarısı kayıklarla Üsküdar’a taşındı. Toptaşı semtinde yer alan Valide Atik Darüşşifasına yerleştirildiler. Bu tarihten itibaren Osmanlı devletinin en önemli akıl hastanesi Toptaşı Bimarhanesi oldu. Toptaşı Bimarhanesi de 1924 yılı Ekim ayından itibaren, Mazhar Osman’ın öncülüğünde Bakırköy’e taşınmaya başladı. Akıl hastanesinin tarihi bize ne öğretiyor? Bu çalışmada öncelikle Toptaşı Bimarhanesi’nin kurumsal tarihini inceliyorum. Ama bunu, söz konusu dönem içerisindeki tarihsel aşamaları, bir akıl hastanesinin modernleşme çabası eşliğinde, siyasal ve toplumsal tarihle birlikte ve paralel olarak ele almaya çalıştım. Yani, deliliğin sosyal tarihini, bir psikiyatrik kurum olarak bimarhane perspektifinden ele almaktı amacım. İki nedenden ötürü Toptaşı Bimarhanesi’ni seçtim; birincisi, akıl hastaneleri psikiyatri tarihinin en önemli kurumlarıdır; ikincisi ise bimarhanenin tarihi aynı zamanda toplumun siyasal ve sosyal tarihine yönelik çıkarımlar yapmaya imkân tanımaktadır. Yani, yalnızca Toptaşı Bimarhanesi’nin ayrıntılı hikâyesini anlatmak değil amacım; aynı zamanda tıbbi ve sosyal tarihe ışık tutmak, kurumsal tarihi şekillendiren sosyal, siyasal ve kültürel yapı ve bağlamı incelemek. Bimarhanenin ve hastaların durumu nasıldı? 19.yüzyılın başlarından itibaren bimarhanelerin durumu perişandı. O yıllarda Süleymaniye Bimarhanesi’ni ziyaret eden Batılı seyyah ve doktorların yazdıklarına bakılırsa Süleymaniye en azından 1840’lara kadar tam bir “sefalet” içerisinde, odalarda zincirlere vurulmuş, yarı çıplak hastalar. O dönemde Avrupaya giden Osmanlı seyyahları da, gittikleri ülkelerde gördükleri akıl hastanelerini imrenerek anlatıyorlar ve bizdekilerle mukayese ediyorlar. Örneğin şaşırdıkları şeylerden birisi, oralarda delilerin artık zincirlenmiyor oluşu ve tespit (deli) gömleği kullanmaları. Deliler ne zaman zincirden kurtuluyor? Osmanlı Devleti’nde modern psikiyatinin öncüsü İtalyan bir hekim olan Luigi Mongeri’dir.Mongeri, Milano’da doğmuş, Pavia Üniversitesi’nde tıp eğitimini tamamlayarak 1839’da İstanbul’a gelmiş. Nizip Savaşı’na katılmış doktor olarak ve uzun bir süre Girit karantinahanesinde çalışmış. Daha sonra Sultan Abdülmecid’in kızkardeşi Adile Sultan’ın rahatsızlığını tedavi etmek için görevlendirilmiş. 1856 yılında ise Süleymaniye Bimarhanesi’ni ıslah etmesi için başhekim olarak atanmış. Mongeri’nin Süleymaniye Bimarhanesi’nde gerçekleştirdiği en önemli reform, dönemin Avrupa tımarhanelerinde olduğu gibi delileri “zincirden kurtarmak”tır. Mongeri düzeltebiliyor mu bimarhaneyi? Mongeri’nin Süleymaniye Bimarhanesinde görev yaptığı 1856 ile 1873 yılları arasında, kurumda gerçekleştirmeye çalıştığı, zincir uygulamasını kaldırmak, hastaya kötü muamele ve dayağı men etmek, fiziksel şartlar, yiyecek ve giyecek gibi konularda gerçekleştirmeye çalıştığı reformlar, çağdaşı olan Avrupa’daki tımarhane hekimleri gibi deliliğin ve tımarhanenin algılanışını da belli ölçüde değiştirmeyi başarmıştır. Mongeri ayrıca, Süleymaniye Bimarhanesi’nde görev yaptığı dönem boyunca, ayrıntılı hasta istatistikleri tutmuş, psikiyatri tarihine ışık tutacak yazılar ve olgu sunumları kaleme almıştır. Mongeri’nin Türkiye psikiyatri tarihi açısından diğer önemi ise 1873 yılında Süleymaniye Bimarhanesi’ni Toptaşı’na nakletmek ve Osmanlı Devleti’nde ilk defa Bimarhaneler Nizamnamesi’ni hazırlayarak 1876 yılında yürürlüğe girmesini sağlamaktır. Özetle Mongeri Türkiye’de psikiyatrinin öncü ismidir. Bu kitap vesilesiyle ailesine, torunlarına ulaşıp görüşmeler yaptım. Yeri gelmişken söyleyeyim, bugün Mongeri’nin adı yalnızca Adana’da yaşıyor! Adana Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde bir kaç yıl önce yeni servisler açıldığı zaman, servislere psikiyatri tarihinin önemli isimlerinin adı verilecekti. Şahap Erkoç ve ben, Başhekim Bülent Bey’e bir liste gönderdik. Adli Servis’e Mongeri Servisi adı verildi. Bu arada Adana Ruh Sağlığı Hastanesi de artık 30 yılı geçen mazisiyle Adana’nın kent kültüründe önemli yer tuttuğunu söyleyebiliriz herhalde. Belki ileride bir tarihçi de bu hastanenin hikayesini yazar. Mongeri’ye dönecek olursak Mongeri aynı zamanda V.Murad’ın akıl hastası olduğuna dair raporu imzalayan doktordur. V. Murad akıl hastası mıydı? Önce Sultan Abdülaziz bir fetvayla tahttan indirildi. V.Murad apar topar tahta çıkarıldı ve bir kaç gün sonra da Sultan Abdülaziz şüpheli bir biçimde öldü. Kimileri bunun bir intihar, kimileri ise cinayet olduğunu savunur.V.Murad kısa süre içerisinde, amcasının ani ve şüpheli ölümünün de tetiklemesiyle giderek derinleşen, ağır bir psikoza girdi. Nihayet 90 gün sonra “akıl hastası” olduğuna dair rapor yazılarak tahttan indirildi ve yerine II.Abdülhamid tahta çıktı. II.Abdülhamid, ağabeyi Murad’ın bu durumundan çok etkilenmişti, yani akıl hastalığı gerekçesiyle tahttan indirilen birisi ilerde iyileşirse ne olacaktı? V.Murad kalan ömrünü Çırağan Sarayı’nda sıkı bir kontrol altında geçirdi. II.Abdülhamid’in vehimli, şüpheci ya da vesveseli denilebilecek karakterinin altında bu olayların da ciddi bir etkisi var. Mazhar Osman’a göre, II.Abdülhamid döneminde, deliliği çağrıştıran her türden ifade (mecnun, cinnet, deli, tımarhane, muhteluşşuur v.b. kelimeler) ve psikiyatriyle ilgili kitap yayımlamak yasaklanmıştı. Bu konuda net bir belge yok ama dönemin diğer tanıkları da sistematik ya da yazılı olmasa da fiiliyatda bu tür bir yasağın olduğundan bahsediyorlar. Bu arada tabii Toptaşı Bimarhanesi’ni ziyaret etmek de yasak. Dünyaca ünlü psikiyatr Emil Kraepelin, İstanbula gelerek burayı ziyaret etmek istiyor ama izin verilmiyor. Özetle V.Murad’ı çağrıştıracak olması nedeniyle “akıl hastaları iyileşebilir” gibi bir ifadeyi açıkça dile getiremiyorlar. Akıl hastaları nasıl tedavi ediliyordu? Gerçekte anlamda bir tedavi yoktu; yalnızca muhafaza ve bakım vardı. Henüz anti-psikotiklerin icar edilmediği, farmakoterapinin bulunmadığı o yıllarda geleneksel bitkisel droglar ve müshiller kullanılıyordu. Tabii 19. Yüzyıl sonu itibariyle hem geleneksel bitkiler hem de kimyasal terkipler bir arada kullanıma başlanmıştı. Bimarhanenin 1878 tarihli eczacı defterinden bu bitkilerin adlarını ve oranlarını öğreniyoruz. Listede, ıhlamur çiçeği, ada çayı,karanfil, tarçın ve turunç kabuğu, nane yağı, oğulotu ruhu, sarmısak macunu v.b gibi 50-60 çeşit bitki, bitki kökü v.b var listede. Ama aynı zamanda, iyod ruhu, afyon ruhu, klorofom, valeryanat dö kinin gibi terkipler ve ham maddeler de var. Bunların tamamı aslında iki amaca yönelik, hastaları sakinleştirmek ve uyutmak. Kusturucular, lavmanlar, merhemler vesarie de var elbette. Sülük de sipariş edilmiş mesela.Mesela ağır bir depresyon geçiren Beşir Fuad için o yıllarda Mongeri, kafasının çeşitli bölümlerine sülük yapıştırmasını tavsiye etmiş ve gezip dolaşmasını, eğlenmesini. Kan verme, soğuk ve sıcak duşlar v.b gibi diğer biçimler de var. Ama tabii ki Toptaşı Bimarhanesi’nde hasta sayısı hızla arttığı için bırakın tedaviyi kısa süre sonra yeniden en temel konularda (giyecek,yiyecek ve yakacak gibi) bile ihtiyaçlar karşılanamaz hale geliyor.Mazhar Osman nasıl biriydi?Mazhar Osman Toptaşı Bimarhanesi’ni kapatıp Bakırköy’e taşıyan kişidir her şeyden önce. 1920 yılında Toptaşı Bimarhanesi’ne başhekim olarak atanıyor ve ekibiyle birlikte burada çeşitli değişiklikler yapıyor. Asistanlarını eğitim için yurtdışına gönderiyor. İhsan Şükrü Aksel, Ahmet Şükrü Emed, Fahrettin Kerim Gökay gibi her biri ileride psikiyatri alanında söz sahibi olacak kişileri yetiştiriyor. Bakırköy Emraz-ı Akliye ve Asabiye Hastanesini kurup uzun yıllar başhekimliğini yapıyor. Bu arada verdiği konferanslar, yazdığı kitaplar ile psikiyatrinin Türkiye’de popülerleşmesini sağlıyor. Akıl hastalıklarının diğer hastalıklar gibi olduğunu anlatıyor temel olarak. Türkiye’de psikiyatri üç aşağı beş yukarı Mazhar Osman’ın çizgisinde ilerliyor; yani deskriptif-organik bir psikiyatri anlayışı hakim olmaya devam ediyor. Mazhar Osman öte yandan çok eşliliği savunan, içki düşmanı, yine dönemin öjenik görüşlerini belirli ölçülerde savunan, düşünüşüyle gelenekçi ama gündelik ve mesleki yaşamıyla modern bir hekim.Bakırköy’e taşınma işi nasıl oldu?Toptaşı Bimarhanesi’nin Bakırköy’de boş durumda olan Reşadiye Kışlasına taşınması fikri Toptaşı’nda düzenlenen bir toplantı sırasında gündeme geldi. Ardından Ankara ile temaslar kuruldu.15 Ekim 1924 tarihli Bakanlar Kurulu [İcra Vekilleri Heyeti] kararı ile İstanbul Emraz-ı Akliye ve Asabiye Hastanesi’nin Reşadiye Kışlası’na nakli onaylandı. Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal, Başbakan İsmet İnönü ve Sağlık Bakanı Refik Saydam ile diğer bakanların imzasının bulunduğu kararın gerekçesinde bimarhanenin bulunduğu binanın yetersiz ve sağlık açısından elverişsiz olduğu vurgulanarak vilayetlerden gelen hastaların izdihamı daha da artırması nedeniyle Makriköy’deki Reşadiye Kışlası’na naklinin uygun olacağı belirtilmiştir.Toptaşı taşınmanın ardından kaderine mi terkedildi?Toptaşı Bimarhanesi’nin binası taşınmanın ardından önce bir süre boş kaldı, ardından 1935 yılında Gümrük ve Tekel Bakanlığı tarafından, imaret ile darüşşifa kısmı, Tekel Yaprak Tütün Bakım Atölyesi (1935-1976) olarak kullanıldı. 1976 yılında atölyenin taşınması üzerine Vakıflar Genel Müdürlüğü emrine verilen bina, bu tarihten itibaren Üsküdar İmam Hatip Lisesi’ne devredildi ve 2001 yılına kadar bu şekilde kullanıldı. Darülhadis ve darülkurra bölümleri ise 1980’li yıllara kadar Toptaşı Cezaevi olarak kullanıldı. Türkiye edebiyatı, siyaseti, yeraltı dünyasından önemli isimler burada yattı. 2001 yılından itibaren Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi tarafından kullanıldı. 2010 yılında ise, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi’ne tahsis edildi. Geçtiğimiz aylarda darüşşifa kısmında yapılan berbat restorasyon haberleriyle gündeme geldi. Bir zamanlar kadın akıl hastalarının kaldığı koğuşlar, şimdi öğrencilerin dersliği!Psikiyatri tarihiyle ilgili hangi kitapları önerirsiniz? Osmanlı ve Türkiye Tarihi’ne yönelik genel bir ilgi artışı var ve son yıllarda çok sayıda yeni kitap ve çeviriler yayımlandı. Tabii sadece akademik tarihçilik değil popüler tarihçilikte de ciddi bir yayın artışı var. Elbette içerikleri ve nitelikleri tartışmalı ve çoğunlukla kahramanlık efsaneleri üreten ideolojik metinler. Öte yandan çok sayıda popüler tarih dergisi yayımlanıyor her ay. Alanlarında artık birer klasik olarak okunabilecek tarih kitapları için, Erik J. Zürcher’in Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, Feroz Ahmed’in Demokrasi Sürecinde Türkiye, Şevket Pamuk’un Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi, Halil İnalcık’ın Osmanlı Klasik Çağı gibi eserler önerebilirim. Öte yandan tarih sever, tarih meraklısı ya da farklı tarih metinleri okumak isteyecek okurlar için, Cemal Kafadar’ın Kim Var İmiş Biz Burada Yoğ İken, Walter Benjamin’den Son Bakışta Aşk. Tıp tarihi ya da psikiyatriyle ilgili önerebileceğim bir kaç kitap ise Foucault’dan Deliliğin Tarihi, Michael W. Dolls’un Mecnun, Daniel Panzac’tan Osmanlı’da Veba. Bunlara ek olarak ilgilenenler için Bakırköy’le ilgili çeşitli anı ve derleme kitapları.
ADANA
28 Haziran 2015 - 16:28
İşi deliliğe vuruyoruz!
Acıbadem Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Etik Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve İnsan Sağlığı ve Eğitim Vakfı Genel Sekreteri Yrd. Doç. Dr. Fatih Artvinli, Toptaşı Bimarhanesi’nde düzmece evraklarla görevden almaların geçmişten günümüze kadar nasıl geldiğini gözler önüne seriyor
ADANA
28 Haziran 2015 - 16:28