ADANA (GÜNAYDIN) – Sevgiye, saygıya ve toplumsal hoşgörüye her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz günlerden geçiyoruz. Din, dil, ırk ve renk ayrımı yapmadan mutlu bir şekilde yaşamak elimizde. Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Kasım Ertaş, 93 Harbi diye bilinen Osmanlı-Rus Savaşı’nda askerlerin kıyafetinin bir kısmının Diyarbakırlı Ermeniler tarafından temin edildiğini söyleyerek, geçmişten bu güne bir mesaj veriyor. Ertaş, günümüzde hiçbir toplumsal ayrım yapmadan büyük bir hoşgörüye ihtiyaç bulunduğunu belirterek, bu hoşgörünün de milletin asil kanında mevcut olduğunu vurguluyor.Savaştan sonra da askerlerin ihtiyaçlarının karşılanması için Ermeniler tarafından ciddi bağışlar yapıldığını dile getiren Kasım Ertaş, kitapta Ermenilerle Müslümanlar arasında köklü ilişkiler, dostluklar ve yardımlaşmanın ön plana çıktığını anlatıyor.Yrd. Doç. Dr. Kasım Ertaş’ın doktora tezi, Osmanlı İmparatorluğu’nda Diyarbakır Ermenileri adıyla yayınlanarak okuyucularıyla buluştu.Kitap çalışmaları için çok yoğun bir çalışma gerçekleştirdiğini vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Ertaş, “Kitap tarihi gerçekleri gün yüzüne çıkarıyor. Geçmişe bakarsak, 93 Harbi olarak bilinen savaşta Ermenilerin, Osmanlı İmparatorluğu’na ihanet ettikleri ve Rusya ile beraber hareket ettikleri ifade edilerek Ermeni milleti topyekûn ‘hain’ ilan edilmektedir. Ancak dönemin çalkantılı siyasi ortamını göz ardı ederek ve Ermenilerin çok az bir kesimi tarafından gerçekleştirilen söz konusu hareketi bütün Ermeni milletine mal etmek bilimsel ve sağlıklı bir yaklaşım değil. ” diyor.‘Osmanlı İmparatorluğu’nda Diyarbakır Ermenileri’ adlı kitabında Osmanlı arşiv belgeleri başta olmak üzere şer’iyye sicilleri, salnâmeler ve seyahatnamelerden yararlanan Ertaş, Ermenilerin, daha önce hâkimiyeti altında yaşadıkları hiçbir devlette Osmanlı’da sahip oldukları itibara sahip olamadıklarını ifade ediyor.Ermenilerin de bunu karşılıksız bırakmadığını, devletin iktisadi, idari, sosyal ve kültürel hayatında çok önemli görevler üstlendiğini dile getiren Ertaş, 19. yüzyılın son çeyreğinde baş gösteren tatsız hadiselerin de Ermeni toplumunun önemli bir kısmı tarafından uygun görülmediğinin altını çiziyor. Kasım Ertaş ile kitap başta olmak üzere Ermeniler ile Müslümanlar arasında yaşanan diyalogu konuştuk.ERMENİLERDEN SÖZ EDER MİSİNİZ?Ermeniler, Anadolu’da yaşamış kadim milletlerden biridir. Bu coğrafyada yaklaşık 1400 yıl birlikte yaşamış olan Ermeniler ile Müslümanlar, tarih boyunca hemen hemen sosyal hayatın bütün alanlarında yoğun münasebetler içerisinde olmuşlardır. Bu çerçevede Ermeniler,Osmanlı İmparatorluğu’nda da 19. yüzyılın sonlarına kadar önemli bir sorun yaşamadan yüzyıllar boyunca Müslümanlar ile beraber huzur içerisinde yaşamışlardır.Ancak hem Ermeni toplumunun sosyo-kültürel yapısını hem de Ermenilerin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki diğer topluluklar ile olan münasebetlerini ortaya koyan akademik çalışmaların sayısı oldukça azdır. Yapılan çalışmalar daha çok 19. yüzyılın son çeyreği ile 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Müslümanlar ile Ermeniler arasında yaşanan problemler etrafında yoğunlaşmıştır. Dolayısıyla Ermenilerin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki konumları, kültürel hayatları, yaşayış biçimleri, toplumsal münasebetleri ve örf adetleri hakkındaki çalışmalar ihmal edilmiştir.ERMENİLER İLE MÜSLÜMANLAR ARASINDA DİYALOG NASIL?Kitap, Ermeniler ile Müslümanlar arasında derin tarihi izler taşıması anlamında büyük önem taşıyor. Diyarbakırlı Ermeniler şehrin sosyal ve iktisadi hayatının hemen her alanında Müslümanlar ile beraber hareket ediyor. Ermeniler kendilerini her zaman o toplumun bir parçası olarak görüyor, Müslümanların başına bir felaket geldiği zaman yardıma koşuyordu. Kendi dillerinin yanı sıra Türkçe, Kürtçe ve Zazaca konuşmaktaydılar. 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Diyarbakır’daki nüfuslarıyla ilgili Ermeni Patrikliği’nin rakamları Osmanlı’nın resmi kayıtlarıyla örtüşüyor.Patriklik, o dönem için Diyarbakır merkezinde 16 bin 352 Ermeni yaşadığını belirtiyor. Dâhiliye Nezareti’nin 1920 yılında yayınladığı 1914 yılına ait nüfus kayıtlarının yer aldığı ‘Memâlik-i Osmaniye’nin 1330 Senesi Nüfus İstatistiki’ adlı kitapçıkta ise Diyarbakır merkezinde Ortodoks Ermeni nüfusu 13 bin 970, Katolik Ermeni nüfusu bin 296 ve Protestanların nüfusunun ise bin 228 olduğu belirtiliyor. Bu kayıtlara göre Diyarbakır merkezindeki toplam Ermeni nüfusunun 16 bin 494 olduğu anlaşılıyor. Bu dönemde Diyarbakır merkezindeki toplam Müslüman nüfus ise yaklaşık 25 bin. Bu nüfus içerisinde Ermeniler ile Müslümanların dostlukları ve paylaşımları dikkat çekiyor.NEDEN DİYARBAKIR?Osmanlı İmparatorluğu’nda Ermeni nüfusun en yoğun olduğu altı şehirden biri olan Diyarbakır’da yaşamış olan Ermeniler hakkında da yeteri kadar çalışma yapılmamıştır. Bu eksikliği bir nebze olsun gidermek maksadıyla, 19. yüzyıl Osmanlısında Diyarbakır’daki Ermenilerin sosyal, dini ve kültürel yapılarını ortaya koymaya çalıştık.Bunu yaparken, 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Ermeniler ile Müslümanlar arasında meydana gelen menfur hadiseleri tamamen bir kenara bırakarak, incelediğimiz konuya bilim insanlığına yakışır bir şekilde objektif yaklaşmaya çalıştığımızı burada ifade etmemiz gerekir.KİTAP KAÇ BÖLÜMDEN OLUŞUYOR?Çalışmamız giriş ve dört bölümden oluşmaktadır. Giriş kısmında; Ermenilerin etnik kökeni, Anadolu’daki varlıklarının tarihi geçmişi, Türklerle ilk münasebetleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun hâkimiyetine girişleri ve 19. yüzyıldaki nüfusları hakkında kısaca bilgi verildikten sonra Ermenilerin Osmanlı İmparatorluğu’ndaki konumları genel hatlarıyla ortaya konulmaya çalışılmıştır. Araştırmanın birinci bölümünde; Ermenilerin Diyarbakır’da yoğun olarak yaşadığı mahalleler, şehirdeki Ermeni nüfusu, Ermenilerin aile yapısı ve gündelik yaşamları gibi konular ele alınarak Ermenilerin sosyal hayatları incelenmiştir. İkinci bölümde; Ermenilerin şehrin iktisadi ve idari hayatındaki konumları ortaya konulmaya çalışılmıştır.Çalışmanın üçüncü bölümünde; Ermenilerin milli tarihlerini ve kimliklerini oluşturmada ve korumada oldukça önemli bir konuma sahip olan Ermeni Kilisesi’nin oluşum süreci, Diyarbakır’daki Ermeni kiliseleri, dini törenler, bayramlar ve
özel günler gibi konular üzerinde durularak Ermenilerin dini hayatları tasvir edilmeye çalışılmıştır. Araştırmanın dördüncü bölümünde ise Diyarbakır’daki Ermenilere ait kilise vakıfları, eğitim kurumları, müzik, yemek kültürü, giyim-kuşam ve halk inanışları gibi konular üzerinde durularak Diyarbakırlı Ermenilerin kültürel hayatları incelenmiştir.BU ARAŞTIRMANIN ÖNEMİ NEDİR? Türk-Ermeni ilişkileri üzerine yerli ve yabancı araştırmacılar tarafından çok sayıda çalışma yapılmıştır. Ancak Ermeniler, Anadolu coğrafyasının kadim milletlerinden biri olmalarına ve Müslümanlar ile sosyal ve kültürel ilişkileri çok uzun bir geçmişe sahip olmasınarağmen Türkiye’de Ermenilerin kültürel hayatı, yaşayış biçimi, insan ilişkileri ve örf adetleri hakkında yapılmış olan akademik çalışma sayısı yok denecek kadar azdır.Ermeniler hakkında yapılan araştırmalar, genellikle 19. yüzyılın son çeyreğinde meydana gelen siyasi
hadiseler ile başlayan ve ‘tehcir’ ile devam eden ‘Ermeni Sorunu’ etrafında yoğunlaşmıştır. Bu araştırmaları yöntem ve hedefler açısından iki kısma ayırmak mümkündür.Birinci kısımda yer alan çalışmaların çoğunluğu; Ermeni isyanları, katliamlar ve ‘tehcir’ konularını elealarak Ermenilerin soykırım iddialarını çürütmeye yönelik bir çizgi takip etmektedir. İkinci kısımda yer alan ve özellikle Ermeni yazarlar tarafından farklı dillerde ortaya konan çalışmalar ise Müslümanların Ermenilere zulmettiği ve çeşitli katliamlarla soykırım uyguladığı tezini işlemektedir. Söz konusu çalışmaların önemli bir kısmının ‘biz öldürdük-siz öldürdünüz’ kısır döngüsünden kurtulamayarak bir haklı çıkma savaşına dönüştüğü görülmektedir.Türkler ile yüzyıllar boyunca aynı şehirde, kasabada, mahallede ve köyde bir arada yaşayan Ermeni toplumunun Türkler ile sosyal ve kültürel ilişkileri hakkında yeterli bir bilgiye sahip olunmadan yapılan değerlendirmeler, bazen araştırmacıları yanlış anlama ve yorumlamalara götürmektedir. Dolayısıyla siyasi içerikli bu araştırmalar, yüzyıllardır beraber yaşayan ve aralarında derin kültürel bağlar bulunan bu iki toplumun birbirini anlamasına, yaşanan problemlerin sağlıklı bir şekilde tespit edilmesine hizmet etmek yerine, geçmişte yaşanan söz konusu.TÜRK ERMENİ İLİŞKİLERİNE NASIL GÖLGE DÜŞTÜTrajik hadiselerden dolayı Ermeniler ile Türkler arasında oluşan uçurumu daha da derinleştirmektedir. Bu sebeple, Ermeniler ile Türklerin geçmişteki iyi ilişkileri ve sosyo-kültürel etkileşimleri göz önünde bulundurulmadan yapılan bu tarz siyasi değerlendirmelerin objektiflikleri her zaman tartışılmaya ve bazı kesimler tarafından gerçekten uzak görülmeye mahkûmdur.Kanaatimizce 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında meydana gelen menfur hadiseler, geçmişte Türkler ile Ermeniler arasında yaşanan güzel ilişkilere gölge düşürmemelidir. Bu çerçevede geçmişte yaşanan güzelliklerin ve köklü ilişkilerin bilim insanları tarafından bilim ahlakına yakışır bir objektiflikle ele alınarak gün yüzüne çıkarılması gerektiğine inanıyoruz.Çalışma konumuz olan Diyarbakır, Anadolu’daki Ermeni nüfusun en yoğun olduğu ve ‘Vilâyât-ı Sitte’ olarak isimlendirilen altı vilayetten birisidir. Buna karşın, Diyarbakır’daki Ermeniler hakkında ülkemizde bugüne kadar yapılmış kapsamlı bir akademik çalışma mevcut değildir.Yapılan bir kısım çalışmalar da, yukarıda sözü edilen 19. yüzyılın sonlarında meydana gelen hadiseleri ele almaktadır. Biz de bu düşüncelerden hareketle, çalışmamızda, 19. yüzyıl Osmanlısında Diyarbakır’daki Ermenilerin sosyal, dini ve kültürel yapılarını ortaya koymaya çalıştık. Ancak Anadolu’daki diğer şehirlerde yaşayan Ermenilerin sosyal ve kültürel yaşantısı ile ilgili yeterli araştırma olmadığı için Diyarbakır’daki Ermeniler ile ilgili aktarılan birtakım uygulamaların Diyarbakır Ermenilerine has uygulamalar olup olmadığını tespit etmek mümkün olmamaktadır.Dolayısıyla hem bu konudaki bölgesel farklılıkların hem de Osmanlı İmparatorluğu’nun tamamındaki Ermenileri kapsayacak şekilde geniş bir çalışmanın ortaya konulması, ancak yerel tarih çalışmalarının bir araya getirilmesi ile mümkündür. Bu açıdan çalışmamızın bu alanda önemli bir boşluğu dolduracağını ve bu tarz araştırmalara bir nebze de olsa yön vereceğini ümit ediyoruz.ERMENİLER DİYARBAKIR’I NASIL GÖRÜYORErmeniler Diyarbakır’ın, Ermeni Kralı II. Dikran’ın inşa ettiği tarihi Dikranagerd şehri olduğunu kabul etmektedirler. Yapılan bilimsel çalışmalar söz konusu şehrin Diyarbakır olmadığı yönünde olsa da Ermeniler, Diyarbakır’ı bir Ermeni şehri olarak kabul etmeye devam ederek buraya oldukça büyük bir önem atfetmektedirler. Ayrıca Diyarbakır’ın Ermeniler için dini açıdan da önemli bir şehir olduğunu söyleyebiliriz.Nitekim 17. yüzyılda şehri ziyaret eden Ermeni Seyyah Polonyalı Simeon’un, şehrin tarih boyunca çok sayıda din adamı yetiştirdiği için oldukça önemli bir dini merkez olduğunu vurguladıktan sonra burayı ‘Ermenilerin Atina’sı’ olarak değerlendirmesi bu düşünceyi desteklemektedir.Diyarbakır’ı kadim bir Ermeni şehri olarak kabul edip sahiplenen Ermeniler, şehrin zengin üretim ve ticaret sahasında oldukça önemli bir konuma sahiptirler. Ermeniler bu sahada; usta, tüccar ve esnaf olarak aktif bir şekilde rol almışlardır. Ermenilerin; kuyumculuk, bakırcılık, demircilik, dokumacılık, fırıncılık ve mimarlık başta olmak üzere şehirdeki hemen hemen bütün iş kollarında ön planda olduklarını söylemek mümkündür.Ermenilerin en fazla meziyet ve maharet sahibi oldukları alanların başında kuyumculuk gelmektedir. İncelediğimiz dönemde Diyarbakır’daki kuyumculuk sektörünün neredeyse tamamına Ermenilerin hâkim olduğunu çok net bir şekilde söyleyebiliriz. Bu sektörün yanı sıra şehrin imar işlerinin de büyük bir kısmının Ermenilerin elinde olduğunu ifade etmek gerekir.Bu çerçevede belgelere yansıyan bazı bilgilerden de anlaşıldığı üzere, şehir mimarlığının genel olarak Ermeniler tarafından yürütüldüğü görülmektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetimi altına girdikleri günden beri, imparatorluğun birçok resmi ve özel işlerinde görev alan Ermeniler, birçok üst düzey makama gelmişlerdir. Bu bağlamda, incelediğimiz dönemde Diyarbakır’daki Ermenilerin; adalet, maliye, eğitim ve halk sağlığı gibi şehrin neredeyse bütün yönetim kademelerinde çok önemli görevlerde bulundukları görülmektedir. Hatta Diyarbakır vilayetinin ve sancağının yönetim merkezinde devletin hemen hemen her kurumunda Ermenilerin, memur veya idareci olarak görev yaptıklarına şahit olmaktayız. Ermenilerin özellikle vilayet idare meclisi, belediye dairesi, adliye teşkilatı, sağlık hizmetleri ve posta-telgraf idaresinde oldukça aktif olarak rol aldıklarını görmekteyiz. Bu çerçevede vilayet idare meclisinde her dönem Ermenilerden birkaç üye görev yapmıştır.
- Teşekkür ederim
- Ben teşekkür ederim
KÜLTÜREL ZENGİNLİKLERKasım Ertaş’ın Kitap tanıtım bülteninde “Anadolu coğrafyasının kadim milletlerinden olan Ermenilerin, sosyo-kültürel hayatları hakkında çok az bilgi var elimizde. Bu bilgi noksanlığı, Diyarbakır Ermenileri için de geçerlidir. Hâlbuki Osmanlı'nın Diyarbakır vilayeti,barındırdığı dini grupların çeşitliliği ve kültürel zenginliğiyle Osmanlı dünyasını bütün boyutlarıyla resmediyordu.İmparatorluğun adeta küçültülmüş bir hali olan Diyarbakır,Anadolu Ermenilerinin nüfus bakımından en yoğun olduğu ve 'Vilâyât-ı Sitte' olarak isimlendirilen altı vilayetten biridir.Sosyo-kültürel açıdan 19. yüzyıl Osmanlısındaki Diyarbakır Ermenilerini konu alan bu çalışma; Ermenilerin Osmanlı İmparatorluğu'ndaki konumunu, Müslümanlar ve diğer etnik/dini gruplarla münasebetlerini, şehrin iktisadi ve idari hayatındaki konumlarını, aile hayatlarını, örf-adetlerini,kutsal mekânlarını, dini tören ve bayramlarını kısacası Diyarbakır Ermenilerinin dünyasını ele almaktadır” ifadesine yer veriliyor.
KASIM ERTAŞ KİMDİR: Yrd. Doç. Dr. Kasım Ertaş 1981 yılında Kars’ta doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini aynı şehirde tamamladı. Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun olan yazar, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde hazırlamış olduğu “Sosyo-Kültürel Açıdan 19. Yüzyılda Diyarbakır Ermenileri” isimli teziyle doktor unvanı aldı. Yazar, Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görev yapmakta ve etnik/dini gruplar alanındaki çalışmalarına devam etmektedir. Evli ve iki erkek çocuğu babasıdır.
MUSTAFA ÖZKE
özel günler gibi konular üzerinde durularak Ermenilerin dini hayatları tasvir edilmeye çalışılmıştır. Araştırmanın dördüncü bölümünde ise Diyarbakır’daki Ermenilere ait kilise vakıfları, eğitim kurumları, müzik, yemek kültürü, giyim-kuşam ve halk inanışları gibi konular üzerinde durularak Diyarbakırlı Ermenilerin kültürel hayatları incelenmiştir.BU ARAŞTIRMANIN ÖNEMİ NEDİR? Türk-Ermeni ilişkileri üzerine yerli ve yabancı araştırmacılar tarafından çok sayıda çalışma yapılmıştır. Ancak Ermeniler, Anadolu coğrafyasının kadim milletlerinden biri olmalarına ve Müslümanlar ile sosyal ve kültürel ilişkileri çok uzun bir geçmişe sahip olmasınarağmen Türkiye’de Ermenilerin kültürel hayatı, yaşayış biçimi, insan ilişkileri ve örf adetleri hakkında yapılmış olan akademik çalışma sayısı yok denecek kadar azdır.Ermeniler hakkında yapılan araştırmalar, genellikle 19. yüzyılın son çeyreğinde meydana gelen siyasi
hadiseler ile başlayan ve ‘tehcir’ ile devam eden ‘Ermeni Sorunu’ etrafında yoğunlaşmıştır. Bu araştırmaları yöntem ve hedefler açısından iki kısma ayırmak mümkündür.Birinci kısımda yer alan çalışmaların çoğunluğu; Ermeni isyanları, katliamlar ve ‘tehcir’ konularını elealarak Ermenilerin soykırım iddialarını çürütmeye yönelik bir çizgi takip etmektedir. İkinci kısımda yer alan ve özellikle Ermeni yazarlar tarafından farklı dillerde ortaya konan çalışmalar ise Müslümanların Ermenilere zulmettiği ve çeşitli katliamlarla soykırım uyguladığı tezini işlemektedir. Söz konusu çalışmaların önemli bir kısmının ‘biz öldürdük-siz öldürdünüz’ kısır döngüsünden kurtulamayarak bir haklı çıkma savaşına dönüştüğü görülmektedir.Türkler ile yüzyıllar boyunca aynı şehirde, kasabada, mahallede ve köyde bir arada yaşayan Ermeni toplumunun Türkler ile sosyal ve kültürel ilişkileri hakkında yeterli bir bilgiye sahip olunmadan yapılan değerlendirmeler, bazen araştırmacıları yanlış anlama ve yorumlamalara götürmektedir. Dolayısıyla siyasi içerikli bu araştırmalar, yüzyıllardır beraber yaşayan ve aralarında derin kültürel bağlar bulunan bu iki toplumun birbirini anlamasına, yaşanan problemlerin sağlıklı bir şekilde tespit edilmesine hizmet etmek yerine, geçmişte yaşanan söz konusu.TÜRK ERMENİ İLİŞKİLERİNE NASIL GÖLGE DÜŞTÜTrajik hadiselerden dolayı Ermeniler ile Türkler arasında oluşan uçurumu daha da derinleştirmektedir. Bu sebeple, Ermeniler ile Türklerin geçmişteki iyi ilişkileri ve sosyo-kültürel etkileşimleri göz önünde bulundurulmadan yapılan bu tarz siyasi değerlendirmelerin objektiflikleri her zaman tartışılmaya ve bazı kesimler tarafından gerçekten uzak görülmeye mahkûmdur.Kanaatimizce 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında meydana gelen menfur hadiseler, geçmişte Türkler ile Ermeniler arasında yaşanan güzel ilişkilere gölge düşürmemelidir. Bu çerçevede geçmişte yaşanan güzelliklerin ve köklü ilişkilerin bilim insanları tarafından bilim ahlakına yakışır bir objektiflikle ele alınarak gün yüzüne çıkarılması gerektiğine inanıyoruz.Çalışma konumuz olan Diyarbakır, Anadolu’daki Ermeni nüfusun en yoğun olduğu ve ‘Vilâyât-ı Sitte’ olarak isimlendirilen altı vilayetten birisidir. Buna karşın, Diyarbakır’daki Ermeniler hakkında ülkemizde bugüne kadar yapılmış kapsamlı bir akademik çalışma mevcut değildir.Yapılan bir kısım çalışmalar da, yukarıda sözü edilen 19. yüzyılın sonlarında meydana gelen hadiseleri ele almaktadır. Biz de bu düşüncelerden hareketle, çalışmamızda, 19. yüzyıl Osmanlısında Diyarbakır’daki Ermenilerin sosyal, dini ve kültürel yapılarını ortaya koymaya çalıştık. Ancak Anadolu’daki diğer şehirlerde yaşayan Ermenilerin sosyal ve kültürel yaşantısı ile ilgili yeterli araştırma olmadığı için Diyarbakır’daki Ermeniler ile ilgili aktarılan birtakım uygulamaların Diyarbakır Ermenilerine has uygulamalar olup olmadığını tespit etmek mümkün olmamaktadır.Dolayısıyla hem bu konudaki bölgesel farklılıkların hem de Osmanlı İmparatorluğu’nun tamamındaki Ermenileri kapsayacak şekilde geniş bir çalışmanın ortaya konulması, ancak yerel tarih çalışmalarının bir araya getirilmesi ile mümkündür. Bu açıdan çalışmamızın bu alanda önemli bir boşluğu dolduracağını ve bu tarz araştırmalara bir nebze de olsa yön vereceğini ümit ediyoruz.ERMENİLER DİYARBAKIR’I NASIL GÖRÜYORErmeniler Diyarbakır’ın, Ermeni Kralı II. Dikran’ın inşa ettiği tarihi Dikranagerd şehri olduğunu kabul etmektedirler. Yapılan bilimsel çalışmalar söz konusu şehrin Diyarbakır olmadığı yönünde olsa da Ermeniler, Diyarbakır’ı bir Ermeni şehri olarak kabul etmeye devam ederek buraya oldukça büyük bir önem atfetmektedirler. Ayrıca Diyarbakır’ın Ermeniler için dini açıdan da önemli bir şehir olduğunu söyleyebiliriz.Nitekim 17. yüzyılda şehri ziyaret eden Ermeni Seyyah Polonyalı Simeon’un, şehrin tarih boyunca çok sayıda din adamı yetiştirdiği için oldukça önemli bir dini merkez olduğunu vurguladıktan sonra burayı ‘Ermenilerin Atina’sı’ olarak değerlendirmesi bu düşünceyi desteklemektedir.Diyarbakır’ı kadim bir Ermeni şehri olarak kabul edip sahiplenen Ermeniler, şehrin zengin üretim ve ticaret sahasında oldukça önemli bir konuma sahiptirler. Ermeniler bu sahada; usta, tüccar ve esnaf olarak aktif bir şekilde rol almışlardır. Ermenilerin; kuyumculuk, bakırcılık, demircilik, dokumacılık, fırıncılık ve mimarlık başta olmak üzere şehirdeki hemen hemen bütün iş kollarında ön planda olduklarını söylemek mümkündür.Ermenilerin en fazla meziyet ve maharet sahibi oldukları alanların başında kuyumculuk gelmektedir. İncelediğimiz dönemde Diyarbakır’daki kuyumculuk sektörünün neredeyse tamamına Ermenilerin hâkim olduğunu çok net bir şekilde söyleyebiliriz. Bu sektörün yanı sıra şehrin imar işlerinin de büyük bir kısmının Ermenilerin elinde olduğunu ifade etmek gerekir.Bu çerçevede belgelere yansıyan bazı bilgilerden de anlaşıldığı üzere, şehir mimarlığının genel olarak Ermeniler tarafından yürütüldüğü görülmektedir. Osmanlı İmparatorluğu’nun yönetimi altına girdikleri günden beri, imparatorluğun birçok resmi ve özel işlerinde görev alan Ermeniler, birçok üst düzey makama gelmişlerdir. Bu bağlamda, incelediğimiz dönemde Diyarbakır’daki Ermenilerin; adalet, maliye, eğitim ve halk sağlığı gibi şehrin neredeyse bütün yönetim kademelerinde çok önemli görevlerde bulundukları görülmektedir. Hatta Diyarbakır vilayetinin ve sancağının yönetim merkezinde devletin hemen hemen her kurumunda Ermenilerin, memur veya idareci olarak görev yaptıklarına şahit olmaktayız. Ermenilerin özellikle vilayet idare meclisi, belediye dairesi, adliye teşkilatı, sağlık hizmetleri ve posta-telgraf idaresinde oldukça aktif olarak rol aldıklarını görmekteyiz. Bu çerçevede vilayet idare meclisinde her dönem Ermenilerden birkaç üye görev yapmıştır.
- Teşekkür ederim
- Ben teşekkür ederim
KÜLTÜREL ZENGİNLİKLERKasım Ertaş’ın Kitap tanıtım bülteninde “Anadolu coğrafyasının kadim milletlerinden olan Ermenilerin, sosyo-kültürel hayatları hakkında çok az bilgi var elimizde. Bu bilgi noksanlığı, Diyarbakır Ermenileri için de geçerlidir. Hâlbuki Osmanlı'nın Diyarbakır vilayeti,barındırdığı dini grupların çeşitliliği ve kültürel zenginliğiyle Osmanlı dünyasını bütün boyutlarıyla resmediyordu.İmparatorluğun adeta küçültülmüş bir hali olan Diyarbakır,Anadolu Ermenilerinin nüfus bakımından en yoğun olduğu ve 'Vilâyât-ı Sitte' olarak isimlendirilen altı vilayetten biridir.Sosyo-kültürel açıdan 19. yüzyıl Osmanlısındaki Diyarbakır Ermenilerini konu alan bu çalışma; Ermenilerin Osmanlı İmparatorluğu'ndaki konumunu, Müslümanlar ve diğer etnik/dini gruplarla münasebetlerini, şehrin iktisadi ve idari hayatındaki konumlarını, aile hayatlarını, örf-adetlerini,kutsal mekânlarını, dini tören ve bayramlarını kısacası Diyarbakır Ermenilerinin dünyasını ele almaktadır” ifadesine yer veriliyor.
KASIM ERTAŞ KİMDİR: Yrd. Doç. Dr. Kasım Ertaş 1981 yılında Kars’ta doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini aynı şehirde tamamladı. Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun olan yazar, Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde hazırlamış olduğu “Sosyo-Kültürel Açıdan 19. Yüzyılda Diyarbakır Ermenileri” isimli teziyle doktor unvanı aldı. Yazar, Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görev yapmakta ve etnik/dini gruplar alanındaki çalışmalarına devam etmektedir. Evli ve iki erkek çocuğu babasıdır.
MUSTAFA ÖZKE
Tebrikler