Gelecek Partisi İnsan Hakları Başkanı ve Türk Kadınlar Konseyi Derneği Akdeniz Bölge Başkanı Av. Meryem Türktekin, geçtiğimiz Pazartesi kaleme aldığı köşe yazısında, Ayşe Tokyaz cinayetini yalnızca bireysel bir şiddet vakası olarak değil, aynı zamanda kurumsal ihmaller zincirinin sonucu olarak değerlendirmişti.
Aradan geçen dört günün ardından ortaya çıkan görüntüler, ifade detayları ve katil zanlısının geçmişi, Türktekin’in tespitlerinde ne denli isabetli olduğunu ortaya koydu. Ona göre uygulamada sık karşılaşılan kurumsal ihmallerin ardında birçok neden var. Ancak başlıca nedeni iktidarın kadına yönelik şiddetin çözümünde samimi ve kararlı bir siyasi irade ortaya koyamamasıdır.
“Bu değerlendirme yılların tecrübesinin ürünüdür. Ülkemizde ne yazık ki kadına yönelik şiddet vakalarında ne mağdurların, ne yakınlarının, ne kadın derneklerinin ne de bu alana yıllarını vermiş hak savunucularının sözleri yeterince ciddiye alınmıyor.Abartılı söylemlermiş gibi değerlendiriliyor.”
"Esra Tokyaz’ın anlatımları, bunu ortaya koyan bir çığlıktır"
Esra Tokyaz’ın titreyerek aktardığı ifadeler, yalnızca bireysel bir feryat değil; sistemimizdeki aksaklıkları, sık sık karşılaşılan bu ihmalleri ortaya koyan bir çığlıktır:
Esra Tokyaz,
“Hiçbir memur bana yardımcı olmadı. Gitmediğim yer kalmadı. Kimse yüzüme bakmadı. Cemal Koç’a ifadelerimi bile verdiler. Beni de tehdit etti. ‘Duygu sömürüsü yapıyorsun’ dediler. ‘Abartma’ dediler." 'Aramada birşey bulamadık' dediler, '"Karakola gitmek istiyorum' dediğimde, gece vakti beni tek başıma taksi durağına yönlendirdiler." Oysa polislere benimde ‘can güvenliğim yok’ demiştim." yönünde ajanslara bazı açıklamalar yapmıştı...
Türktekin, bu anlatımları şöyle özetledi:
“Bu sözler, kadına yönelik şiddeti önlemekle görevli kamu görevlilerinin aslında bu sorumluluktan hala ne kadar uzak olduğunu ortaya koyuyor. Bu konuda hassasiyetle çalışan kamu görevlilerini tenzi ediyorum ancak mağdurların şikayetleri uygulamada ne yazık ki çoğu kez abartılı, duygu sömürüsü içeren söylemlermiş gibi değerlendiriliyor, gereğince dikkate alınmıyor.”
"Bu bir devlet ayıbıdır"
Ayşe Tokyaz’ın bir valiz içinde bulunması, Esra’nın maruz kaldığı duyarsızlıklar, ihmaller yalnızca bireysel suçların değil; aynı zamanda sistemimizdeki yapısal bozuklukların ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin acı bir sonucudur. Kadının emeğine, fikrine, iş gücüne, temsilde adalete eşitlik tanınmadığı gibi, sözlerine ve şikayetlerine de eşit değer atfedilmiyor.
Devletin öncelikli görevi yaşam hakkını korumaktır.Bu da öncelikle toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasından geçer. Dolayısıyla bu tür ihmaller, Esra'ya söylenen o sözler, o kamu görevlilerinin duyarsızlığı herşeyden önce devletimizin ayıbıdır.
"Ayşe katledildi, Esra'nın hayatı ise riske atıldı"
Türktekin, olayı iki yönlü değerlendirdi:
Bu olayda,
Ayşe açısından: Kurumsal ihmaller sonucu önlenememiş bir kadın cinayeti.
Esra açısından ise: Kurumsal ihmaller sonucunda tehdide maruz kalmış,ve resmî başvurusu sayesinde belki de yaşamı direkten dönmüş bir mağduriyet söz konusudur...
Ailenin iddialarına ve basına yansıyan bilgilere göre Ayşe'nin daha öncesinde yaptığı şikâyetler ciddiye alınmamış, Esra'nın kardeşini kurtarmak için verdiği mücadele ise “duygu sömürüsü” ve “abartı” olarak nitelendirilmiştir.
Bazı haberlerde Ayşe'nin iki gün önce öldürülmüş olabileceği söylenmekte ise de bu, durumu değiştirmemektedir.
Zira tüm bu ihmaller, katil zanlısı hakkında eski sevgilisinin ölümüyle ilgili devam eden bir soruşturma varken; ve Ayşe’nin ölümünden on gün önce o dosyada cinayet şüphelisi olarak hakkında iddianame düzenlenmişken yapılmıştır.
Şu halde, mutlaka açıklanması gerekir!
O soruşturma niçin iki yıl sürmüştür? Bunun makul bir açıklaması var mıdır? Varsa, aynı şahısla ilgili bir şikâyet geldiğinde niçin gerekli hassasiyet gösterilmemiştir?
O iddianame düzenlenmemiş olsaydı bile, suç kaydı bu kadar kabarık olan biri hakkında kadına şiddetle ilgili bir şikayet geldiğinde daha etkin önlemler alınması gerekmez miydi?
Esra durumu polise bildirdiği ilk anda hemen harekete geçilmiş midir? Geçildi ise ne yapılmıştır? Niçin ‘kardeşin yetişkin biri, bir şey yapamayız’ denilmiştir?
Arama kararının alınması neden o kadar gecikmiştir?
Esra'nın ifadesi gerçekten faile aktarılmış mıdır?
Kimler aktarmıştır?
Ne için veya ne karşılığında aktarılmıştır?
Bu kadar büyük bir duyarsızlık ve ihmaller zinciri nasıl mümkün olabilmiştir?
Tüm bu ihmallerin alt ve üst sorumluları kimlerdir?
"İfade gizliliği hayati önemdedir"
Esra Tokyaz'ın ifadesinin zanlıya aktarıldığı iddiası doğruysa, bu yalnızca idari bir kusur değil; her iki kardeşinde yaşamını tehlikeye atan ciddi bir ihlaldir.
Kadınlar, koruma talep ettiklerinde kurumsal ihmallerle ölüme daha çok yaklaştırılmamalı, tüm iddiaları büyük bir titizlikle araştırılmalıdır.
"Öncelikle Esra’nın iddialarına yanıt verilmelidir"
Bu bağlamda bizler yetkili kurumları Esra’nın iddialarına yanıt vermeye davet ediyoruz!
Zira bu olayda sadece failin cezalandırılması yetmez. Esra'nın sesinde yankılanan sorular, bu ülkede susturulmuş birçok şiddet mağduru kadının ve aile bireylerinin ortak çığlığıdır.
"Soruşturma gerçekten derinlemesine yürütülecek midir?"
İçişleri Bakanlığı’nın olayla ilgili bir mülkiye ve bir polis müfettişi görevlendirdiğini duyurmasına ilişkin olarak da Türktekin şunları sordu:
“Bu soruşturma gerçekten derinlemesine yürütülecek mi?
Bu ihmallerin hesabı sorulacak mı? Fail dışında, sistemin içindeki sessiz sorumlular da ortaya çıkarılacak mı?”
Ortaya çıkan ihmaller kamuoyuna açıklanacak mı?
Biz Gelecek Partisi olarak, bu konunun takipçisi olacağız;
Tüm İhmaller Kamuoyuna Açıklanmalıdır
Kadın cinayetlerinde sadece failler değil, gerekli önlemleri almayan tüm kurum ve yetkililer sorgulanmalı ve sorumlular en ağır şekilde cezalandoiırılmalıdır.
"Kurumsal İhmaller İçin Ulusal bir Acil Şikayet ve Çözüm Merkez Kurulmalı"
Ayrıca bu konuda yapılan tüm kurumsal ihmaller kamuoyuna açıklanmalı, bu tür ihmallerle karşılaşanlar için, bu konuda 24 saat boyunca uzman bir kadronun çalıştığı, herkesin ulaşabileceği, ulusal bir acil şikayet ve çözüm merkezi kurulmalıdır.
Kadın cinayetleri konusunda hiç kimse sessiz kalmamalıdır. Zira bunun kimse açısından artık tahammül edilebilecek bir yanı kalmamıştır!
Bir yılda 394 kadın cinayeti, 259 şüpheli kadın ölümü yaşanan bir ülkede, bu sessizlik devam etttiği sürece Ayşeler katledilmeye, Esraların gözyaşları 'abartı' olarak görülmeye devam edecektir.
Hukuk herkese lazım!
Yorumlar
Kalan Karakter: