Bu başlık birçok konuda: Geçmiş kültürlerden, siyasi ve dini fikirlerden, ekonomik göstergeler ya da milli huzursuzluklar anlamlarında kullanılabilir. Bu makale başlığına, aslında ‘ahlak geçmişimizden kurtulamamak’ diye yazmamız daha doğru olacaktı. Bütün sebepleri, konumuzu haklı çıkarmak adına öne sürmeyeceğiz ama insan ve toplum hayatı ahlak ya da ahlaksızlık mevzusunda başlar ve biter. Ahlak konusu bir toplumun bütün sosyal unsurlarını kapsar, vücutta kanın önemi ne ise toplumda ahlak odur, demek gerektir.
*****
Ahlak konusunda geçmişimizden kurtulamadık dersek abartmış olmayız. İnsanlık tarihi birebir böyle gelişmiş bu günlere gelmiş ve hep tekrardan ibarettir diye bir görüş de kullanılabilir; yani insanlık geçmişinden kurtulamamıştır. Ancak öncülerinin tebaaı kullandığı, mücadele adamlarının servete odaklandığı, din ve millet adına ortaya atılıp şahsı için çalıştığı, söz dinlemeyen, fikir ve dinleri kullanan toplumların tarihi hep böyle gelişecektir. Böyle toplumların tarihi tekerrürdür.
*****
Bunun tersine ilerleme ve gelişim gösteren toplumlarda tekerrür, daha çok insan gücünü aşan son olaylarda vuku bulur. Tekerrüre bağlı ‘tabu’cu ahlakilik en büyük hasarı ahlak geçmişinden kurtulmayan bir cevapla toplumuna bir sinerji verir. Biz ne tür sözleri kullanırsak kullanalım ve hangi iddiada olursak olalım ahlak geçmişimizden kurtulamadık. Kurtulamadığımız ahlak karakteri bölgelerimizde genel manada iki kalıpla mevcuttur; ilki peygamberler ve adetle sayılabilecek insanda mevcut ahlak (olup bitmiş temsilcisi tükenen ahlak) ikincisi İsrailoğulları ile başlayıp, bedevilik ve şark kurnazlığı ile devam eden ve her toplumda adı başka olup bütün kirleri temsil etmiş ahlak.
*****
Biz ikinci kategorideki ahlaktan kurtulamadık. Sözlerimiz farklıdır ama hepimizde sevgi eksik. Güzel ve büyük konuşmalarımızdan belki kutsal kitaplar kıskanır ama adalet, af, merhamet, kardeşlik duygularımız yapmacıktır. Birçok sahabe bizler kadar sayı ve zamanca belki ibadet etmemiştir ama onların ibadeti ahlaklarına tesir ediyordu, bizlerde ise ilginçtir kibir vesilesi oluyor. Bir topluluk, mülk Allah’ındır diyerek, başkaları ideoloji ve milletçi takılarak servete odaklanarak taraftarlarını oyalar; tek gerçek amaç-hedef hepimizde daha iyi yaşamaktır. Daha iyi yaşamanın şartı da başkalarını sömürmektir. Birçoğumuz filozof-bilginlerden daha ilgi çekici konuşuyoruz ama onlar kadar doğru konuşmuyoruz: Çünkü akılcı ve zekiyiz, adaletli ve merhametli değiliz bunları yapmalarını başkalarından bekliyoruz.
*****
Daha fazla muhteviyata sahip olan bu ahlakiliğimizde anlaşılması gereken, çağ, mekân, insan değişip, geliştikçe biz gelişemedik hep aynı kaldık. Bunun sonucunda olaylarımız hiç fark etmemiştir. Çünkü ahlaken ilerleyemedik, daha inatçı, daha kibirli, daha bireysel, daha maddeci vs. yaşamayı katlayarak geldik. Bu tür ahlak sorunları olan yerde en büyük bir kayıpta güven konusunda meydana gelir ve en önemli başlıktır. Bunun için her bir alanı temsil edenlerin taraftarları inanır ama güvenmezler birbirlerine. Çünkü söz ile farklı ama amel aynıyız. En büyük örnek yakında olup biten 24 Haziran seçim ve farklı partilerin aynı çatıda temsiliyetidir. Daha başka din cemaat ve yapılardır. Daha sonra kutsal eleştirilemez kişilik ve düşüncelerimizdir. Başka olaylarda farklı olmayı deniyoruz sadece, ahlak konusunda ise farklı olmayı düşünmüyoruz. Dolayısıyla meclise gidenler, cemaat taassubu ve eleştiriyi düşmanlık sebebi sayan suizannımız hep aynıdır, ayakta ve diridir.
*****
Ahlak için farklı olmak ne bir kütüphane kitap okumak, ne ilim fermanını boynuna asmaktır, dahası haksızlık yapanları ifşa etmekte ahlak için çalıştığımız anlamına gelmez. Toplum şu an bunu yapmayı yüce ahlak görevi saymaktadır. Oysa haksızlık yapanların haksızlık yaptıklarını söylemek abartılı bir çaba ve haksızlığa karşı mücadele etmek değildir. Haksızlığa karşı mücadele etmek paylaşmak, yapmak, eylemektir. Konuşmak değildir. Ahlak kalıntılarımız bıkmadan tekrar etmekte, bunun için birbirimize hep haksız suizanda bulunuruz.