İslam ahlakına bir de hatalarıyla yüzleşmek veya kutsamak anlamıyla bakmalıyız. İslam ve genel anlamda ahlakın kökeni olan ve bilindiği üzere ilk yaratılış sahnesindeki olayın bir tarafında Adem karşıda şeytan vardı. Şeytan yanlışlarını kutsayan, yüzleşmeyen ve suçlarına yüklenici arayan tipi, Adem hata yaptıktan sonra bunun farkına varan, sorumlu davranıp yüzleşen ve af dileyen tipi temsil etmektedir.
*****
Şeytan kibirle, hatalarını Adem’e ve onun topraktan oluşacak tarafına attı, gizledi ve onunla uğraşarak bugünkü deyimle çamurla oynamayı marifet sandı arınmaya çalıştı; bunun için arınmak vahyin ilk emri ve Hz. Peygamberin ilk uygulamaları ve İslam’a giriş ölçüsüydü. Ayetlerde geçen ‘şeytan size açık düşmandır’ ibaresi bu konu için önemsenmelidir. Adem ise cesaretle davranıp suç işledim, itiraf ediyorum ve af diliyorum diye ahlakça davranıp suçunu gizlemedi ve sorumlu olduğunu kabul etti. Adem bu davranışıyla beşeriyetten insanlığa terfi etti, hakikate ulaşacak isimler Rabbi tarafından kendisine verildi, ilk peygamber, yeryüzüne halife, yeryüzünün şerefli varlığı olarak nimetlerle donandı.
*****
Bu anlamda mazeret, cehalet, sorumsuzluk İslam’dan haberi olanlar için geçerli değildir; her iki dünyada da bu böyledir, ya sorumlu Adem veya sorumsuz şeytan tarafındayız. Mesele kibir ve yalandır, çünkü suçlarını başkalarına atmak kibir ürünü, bunu savunmak ise kesinlikle yalan söylemekledir. Bunun için yalancılık inkar ve çoğu yerde şirkten daha fenadır, Nisa 145. ayette nifak/münafıklığın hazin sonu tasvir edilir. Bununla beraber birçok ayet ve hadis yalanın toplumsal / bireysel grafik ve sonuçları verip, kesin ve daimi ateşle bildirmiştir. Ayet ve hadislerin ittifakını iyi gözlemleyen Said-i Nursi aynı oranda tespitte bulunmuştur: “Yalancılık sani- i Zülcelalin (Allah’ın) hakkına iftira etmektir.”
*****
“Yalancı günahkârların vay haline” Casiye 7, ayrıca Ali imran 77. ayette dehşet ceza bunun da ötesindedir. Geniş anlamda bölgelerimiz halkları, inanç ve iddiası fark etmeksizin suçlarını başkalarıyla aklamaya çalışan tarih ve karaktere sahiptir. Her millet ve devlet ötekine, inanç ve meşrep başkasına, her yapı ve birey herhangi biriyle aklamaya can atmaktadır. Bölgelerimiz insanı ve halkları suçunu başkasıyla aklamaya çalışmaların geri tepmiş cezalarını tarih boyunca vermesine rağmen bunda bireysel/toplumsal olarak hala ısrar etmektedir. Eğer mesele başkalarıyla aklanmak ise bu asla gerçekleşmeyecektir: bu dünyada başarılmış olsa da Allah huzurunda herkes suçuyla hesap verecektir; ‘Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.” Fatır 18/Necm 38. Bu anlamda yarın kesin pişman olacağımız durumumuzu değiştirelim. İki gencin aşkları için ‘yanlış yaptım, özür dilerim, ne olur beni affet’ dediklerini hepimiz sırat müstakim din ve ahiretimiz için söylemeliyiz.
*****
Bir tarafta suçlarının götürüsünü batıya, emperyalizm, Siyonizm ve kapitalizme atanlar, şeytana, gavura veya bir halk ötekine, yapılar, inançlar ve savları çeşitli olanların hepsi bu konuda müttefiktirler: suç bizim değil! Hz. Peygamberin başında olup yönettiği, önde gelen birçok sahabenin iştirak edip savaştığı Uhud mağlubiyetini soranlara Kur’an cevap vermiştir; “Onları iki kat musibete uğrattıktan sonra, o musibet sizin başınıza geldi diye “Bu başımıza nereden geldi” diye soruyorsunuz, öyle mi? De ki: sizin kendi yüzünüzden/eserinizdir.” Ali İmran 165 Dolayısıyla ciddi, samimi insanlar olsaydık şayet ve bu gibi ayetler ortadayken suçlarımızı başkalarına atabilir miydik? Yüz ölçüm ve biyolojik anlamda kapasitesi Çukurova kadar olan ülkeler huzur içinde ve Müslümanlar ateş içinde! Mesela Müslümanlarla arası olmayan İsrail’i başka bir ülke karıştıramıyor! Burada her oluşum, halk, kitle, cemaat, inanç, birey, aile taa içindeki hainlik, üstünlük, zulüm, yalan, çıkarcılık türü suçlarını aşmadan ilerleme ve yıkımlar geçmeyecektir. Suçlarını başkalarına atanların kazançları, davranışları, psikolojik/ruh halleri, sözleri, yüz ve beden dilleri tüm tahlillerden önemlidir, isteyen herkese ayandır.