demedim
kimseye ama!
küçük bir kuru üzüm
tanesini yedirebilmek için, karşımda sanki sancılı bir serçe yavrusu varmış gibi dakikalarca dil döktüm ona!
***
akşamları
iş çıkışında
çocuklarımdan önce, evimden önce ona gittim, acaba onu nasıl iyileştirebiliriz diye derdine düştüm!
***
bir ara
balcalı hastanesi
başhekimi yeşim taşova ile görüştüm, durumunu anlattım!
***
yoğun
bakım ünitesinin
kapısında sahibine sadık bir köpek gibi sessizce ve sevinçli bir haber alacakmış gibi umutluca bekledim!
***
hatta
günlerce kaldığı
yoğun bakımdan
servise çıktığı anda, bayram sabahı yeni giyeceklerini başucunda bulmuş çocuklar kadar sevindim!
***
hiç
unutmam, bir gün!
‘hastaneden çıkarsan seninle pizza yemeye gideceğiz’ demiştim, o solgun haliyle gülümsemişti!
çünkü
daha önce bana pizzayı çok sevdiğini söylemişti!
***
balcalı
hastanesinin
üçüncü katındaki koroner yoğun bakım servisine her çıkışımda mutlaka bir pizza muhabbetimiz olurdu!
onu
yaşama bağlamak ve
hastane penceresinden özlemle baktığı sağlıklı insanlara bir adım daha yaklaştırmak için...
***
her
geçen gün
daha iyiye gidiyor diye usumda hayaller kurarken, o rüzgar tersine döndü ve umutsuzluk rüzgarı bağrıma bağrıma vurmaya başladı!
***
o gün
odasına girerken
çok bitkin ve direnmekten yığılmış bir halde gördüm, o solgun gözlerini kaçırdı benden, bakmak istemedi!
sanki, o halini görmemi istemeyen bir suskunluğu vardı!
***
konuşmak
ister gibi yaptım!
ama
mamasından hoşlanmayan bir bebek tavrıyla yüzünü çevirdi!
‘artık, git mustafa bey’ dedi yutkunarak!
‘artık, git!’
***
her zaman
onun kibarlığına
nezaketine, şefkatine, hanımefendiğiline, anneliğine ve içten konuşmasına hayrandım!
hasta yatağında bile o asaleti diline yansıyordu, ‘mustafa bey’ diyordu bana!
***
o an
anladım ki
günlerce yoğun bakım ve hastane odalarında taşınan yorgun bedeni, kılcal damarlarından kalbine doğru soğuk ve sonsuz bir uykuya çağırıyordu onu!
***
ve
ölüm duygusu
canın tenden ayrılmaya koyulduğu yolda derin sessizlik dehlizlerine sürüklüyordu!
***
son gün!
‘annemi kaybediyoruz özke’ diye telefonuma mesaj geldiğinde, ömrümün en hızlı koşusunu yaptım, balcalı hastanesinin üçüncü katına çıkarken...
***
nefes
nefese çıktığım
yoğun bakım ünitesinde beni karşılayan kadın doktor, ne söyleyeceğini bilemez halde tedirgindi, bir can kaybetmenin derin izlerini taşıyordu duruşu... boynunu büktü, acımı acısı gibi hisseder bir yürekle, ‘herşeyi yaptık ama kalbi daha fazla dayanamadı’ dedi
***
için için
ağladım!
yumruklarımı sıktım!
yutkundum, boynumu büktüm!
yoğun bakımın kapısında, uçsuz bucaksız bir ormanda poyrazdan dalı kırılmış cılız bir ağaç gibi yalnız, kimsesiz, çaresiz kaldım!
***
gülüşüne hasretle!