ateş
böcekleri
gibi toplandık
sobanın çevresinde!
***
ardından
‘süveydiye’nin
çiçekleri’ açtı
fotoğrafya’nın
beyaz perdesinde!
***
filmde
bir çift
nar vardı!
dışı Türk bayrağı gibi kıpkırmızı, içi anadolu gibi, süveydiye gibi, bizim gibi, tane tane ve birbirine kenetlenmiş!
***
bilen biler
ateş böcekleri
bahar ve yaz aylarında
geceleri uçarken yanıp sönen ışıkları ile tanınır! işte biz de böyle bir araya geldik ve seyrettik süveydiye’nin çiçeklerini!
***
usta
yönetmen
zafer özgentürk, musa dağından söz etti… nasıl gittiğini, kimlerle karşılaştığını, o uzun ve mücadele gerektiren yolu nasıl aştığını, yöredeki halkın konuşmaktan çekindiğini, konuştukça insanların nasıl içini döktüğünü anlattı.
***
anlatırken
duygulandı
gözleri uzağa daldı
yutkundu, sözleri boğazında düğümlendi, konuşamadığı anlar oldu!
***
daha önce
yaşar kemal
kültür merkezinde seyretmiştim süveydiye’nin çiçeklerini ve seyrederken ağlayanları görmüştüm, kim bilir hangi duygulara kapılıp ağlamışlardı o kadınlar, hangi çiçekleri dalından koparılmıştı zamansız, kim bilir!
***
süveydiye’nin
çiçekleri bizdik aslında!
Türk, Kürt, Arap, Ermeni, Sünni, Alevi, Hıristiyan, Ortodoks, Katolik, daha da aklınıza hangisi gelirse…
hepimiz oradaydık!
içinde büyüklü küçüklü bin bir taneyi barındıran ve kesilmedikçe hiçbir zaman birbirinden ayrılmayan nar gibi!
bizim gibi!
***
sanki
rengini
şehitlerin
kanından almış
kıpkırmızı Türk bayrağıyla kenetlenmiş halk gibi!
***
film
kimsenin
milliyetinden
dilinden ve kültüründen dolayı aşağılanmadığı bir dünya özlemini haykırırken; birlik, beraberlik, dayanışma ve kardeşlik çağrısı yapıyor
***
hiçbir
ayrım yapmadan
musa dağında nasıl yaşadıysa ve yaşıyorsa insanlar, bilmedikleri dillerine rağmen nasıl kenetlendilerse, birbirlerinin inançlarına nasıl saygı duydularsa, biz de öyle yaşayabiliriz, bizi birbirimizden ayırmak isteyenlere inat!
***
içindeki
küçük taneleri
birbirine sımsıkı
kenetlenmiş ve sanki Türk bayrağına sarılmış kıpkırmızı bir nar gibi!