Toplumda herkese insanlık onuruna yaraşır bir yaşam düzeyi sağlamayı amaçlayan haklardır. Sosyal haklar deyince ilk akla gelenler eğitim, sağlık ,çevre gençliğin korunması, sporun desteklenmesi, kültürün tabiatın korunmasıdır.
Peki bu eşitlik korunamazsa neler gelir başımıza; güçsüzler güçlüler karşısında onur mücadelesi vererek ezilir, yoksulluk artar, bunu beraberinde ekmek için insanlık için yaşamak için hırsızlıklar, haklara tecavüzler artar. Bir ekmek çalan ile bir araba çalan aynı mahkemede aynı suç ile yargılanır. Adı hırsızlık. Hatta cezaları bile hemen hemen aynıdır. Ne kadar acımasız değil mi? Size tecavüz etmeye kalkan birini, ya da evinize gelen hırsızı katili size zarar vermemesi için yanlışlıkla öldürdüğünüz de suçlu gibi yargılanıp içeri atılabiliyorsunuz. Buna benzer pek çok örneklendirme yapılabilir yasaların garipliği ile ilgili.
Hoş hangi ülkede artık hangi adaletten bahsetmeliyiz oda ayrı bir mesele tabii ki.
Siyasi hakların yanında ekonomik hakların yetersizliği birleşince; çalışanların sağlıksız ortamlarda emeklerinin karşılığını alamadan çalışmaları insanların hak ve özgürlüklerinin korunamaması gibi sorunları ülkenin temel sorunları haline geliyor. Bunlar sorun olarak görüldüğü sürece çözüm sürecine gidilebilir, fakat görülmediği sürece aynı standartta devam eder sorunlar.
Vatandaşın her türlü zorlamadan, devletin ve diğer insanların baskısından uzak kalmaları ve yaşamlarını kendi istedikleri gibi düzenlemeleri tamamen siyasi hakların düzgün işleyişinden geçer.
Kişi Hakları ; yaşama hakkı hürriyeti ve güvenliği seyahat hürriyeti, din ve vicdan hürriyeti, düşünce ve kanat hürriyeti basın ve yayın hürriyeti, toplantı hak ve hürriyeti gibi hürriyetler kısıtlanıp yasaklandığı sürece o ülkede asla siyasi, ekonomik sosyal haklardan bahsedilemez.