Bir kez daha korku ve ter içinde fırladık yataklarımızdan…
Kendimizi kabus gördüğümüze inandırmaya çalışsak da gerçeğin ta kendisiydi.
Allah’tan ki uzun sürmedi ve sarsıntı her ne kadar korkutsa da sonuçları öyle olmadı.
Doğa bir kez daha uyarısını yaptı.
Doğa, bildiğini okuyan, balık hafızalı insanoğlunun kendine gelmesi ve ders alması için bir kez daha fırsat verdi.
Doğa yüzyıllardır insanoğlunu ara ara uyarıyor zaman zaman da cezalandırıyor.
Doğayla uyumlu olarak yaşamamız gerekirken onu katlederek, dengesini bozarak ona adeta meydan okuyoruz ama bu dövüşün galibi her zaman doğa oldu ve dünya var oldukça da galip gelen de mağlup olan da değişmeyecek.
Dünyanın yaşaması için, yaşamın sürmesi için depremlerin olması gerekiyor. Doğa depremlerle aslında kendini yeniliyor. Ancak ne yazık ki dünya üzerindeki birçok toplum bu sürece uyum sağla(ya)mıyor.
Dere yataklarına, heyelan bölgelerine binalar dikiyoruz.
Binaları doğaya uyumlu inşa etmediğimiz için de her biri mezarlara dönüşüyor.
Her doğa olayını kendi elimizle felakete dönüştürüyoruz, sonra da “Takdiri İlahi” diyerek sorumluluğu üzerimizden atmaya çalışıyoruz.
Doğa gibi konunun uzmanları da sürekli uyarıyor, tıpkı sevgili Melih Baki gibi…
“Deprem olacak, bunu engellemenin yolu yok” diyorlar sürekli.
Yüzlerce insan mezara dönüşen beton yığınları altında kalınca da “ah vah” edip dövünüyoruz, yetkililer gerekli önlemlerin alınacağını söylüyor, yasalar, yönetmelikler değişiyor ama yasalar da yönetmelikler de kağıt üstünde kalıyor.
Anımsatmakta yarar var, Türkiye Deprem Bölgeleri Haritasında 1. derece deprem kuşağında yer alan Adana’nın, sanayi gelişmez gerekçesiyle 2. derece deprem kuşağında gösterildiği iddia edilmişti.
Bu, Adana’da en büyük depremlerin meydana gelebileceği Adana’da binaların 2. derece depremlere göre inşa edilmesi anlamına geliyor.
Hiçbir yetkili çıkıp da bu iddiayı yalanlamadı.
Şaka gibi ama değil.
Ve ne yazık ki bu harita hala yürürlükte.
Türkiye’nin en önemli sismologlarından biri olan Melih Baki, yıllardır dünyanın en büyük fay hattı üzerinde yer alan Hatay’da bir kilitlenme olduğunu ve her an büyük bir deprem meydana gelebileceği uyarısını yapıyor.
Bu depremden hemen yanıbaşındaki Adana’nın etkilenmemesi elbette ki mümkün değil.
Yeraltı sularının yüksekliğine bağlı olarak olası büyük bir depremde kentin güneyindeki binaların önemli oranda hasar göreceği uyarısını da yapıyor Melih Baki.
Ancak şu ana kadar yetkili bir tek isim çıkıp bu konuda bir açıklama ne de çalışma yapmış değil.
Bırakın tüm bunları Adana’da bir bina envanteri dahi yok.
Abudik gubidik birçok projeye olmadık kaynaklar aktarılırken, kitlesel ölümleri önleyebilecek böyle bir projenin adını bile henüz duymuş değiliz.
Özellikle nüfusun yoğun olduğu merkez ilçeler Seyhan, Yüreğir ve Sarıçam’da risk büyük ve hiçbir ilçemizde kaç binanın olduğu, hangilerinin depreme dayanıklı, hangilerinin dayanıksız olduğu bilinmiyor.
Küçük ya da büyük her depremde sokaklara dökülüyoruz çünkü bir deprem kültürümüz yok.
Deprem sırasında ne yapmamız gerektiğini bile hala bilmiyoruz. Hiçbirimizin evinde bir deprem çantası hazır değil.
Korkuyoruz ama önlem almıyoruz, yetkililer de halk da klasik bir yöntemle yaşamını sürdürmeye çalışıyoruz:
Allah’a emanet…