Dün 14 Şubat’tı.
Yani Sevgililer Günü.
Sevgiyi, sevmeyi bilmeyen, sahip olma arzusunu sevgi zanneden kıt beyinli insanlar yaşıyor aramızda.
‘Ya benimsin ya kara toprağın’ gibi çağdışı, insanlık dışı, hatta hayvanlık dışı bir anlayışın hakim olduğu bir toplumda yaşıyoruz.
Öldüresiye sevmek gibi gerizekalıca bir anlayışın ürünüdür Özgecan’ın vahşice katledilmesi.
Kadını birey olarak görmeyen, kabul etmeyen, kadını erkeğin her istediğini yapmakla yükümlü cariye olarak gören anlayışın ürünüdür bu katliam.
7 yaşındaki kız çocuğunun bir eş olarak alınabileceğini, sevgililer gününün zina günü olduğunu iddia eden anlayışın, “at, avrat, silah” üçlemesi gibi bir zırvalığın, henüz anne karnındayken dayatılmasının ürünüdür.
Özgecan’la birlikte insanlık da katledildi.
Özgecan ilk değildi, öyle görünüyor ki son da olmayacak.
Son olmasını sağlamak elbette ki mümkün ama iradeyi elinde tutanların bunu istemesi gerek.
Peki istiyorlar mı?
Elbette ki hayır, çünkü istenseydi zaten böyle bir vahşet yaşanmazdı ve bu konuları konuşuyor olmazdık.
Özgecan’ı vahşice katledenler yakalandı ama Özgecan geri gelmeyecek.
Katil zanlıları cezaevine konulacak ve siyasi amaçlarla çıkarılacak bir afla tekrar aramızda yerlerini alacaklar.
Ölen öldüğüyle, geride kalanlar ağladığıyla kalacak.
Asılmalı, imha edilmeli böyleleri.
Herkes bilmeli böyle bir vahşetin sonuçlarının ne olacağını.
Eğer yaşam hakkıysa sorun;
Özgecan ve diğerlerinin yaşam hakkının ortadan kaldırılmasına niye tepki vermez yaşam hakkı savunucuları.
İdam geri gelmeli, çocukları istismar edenler, bilerek, isteyerek can alanlar imha edilmeli.
Yetmez elbette.
Şiddeti özendiren, kadını ötekileştiren tüm anlayışlar ortadan kaldırılmadığı sürece yetmez ama bir yerden başlamak lazım.