Darbelerden çok çekti bu ülke…
Askeri darbelerin elle tutulacak hiçbir yanı yok elbette.
Çünkü her bir darbe çağdaşlık yolundaki Türkiye’yi geriye atmıştır.
Sağcısı da solcusu da zarar görmüştür.
Bu nedenle darbeciler ülkemizde sevilmez.
Son dönemde de “darbe” sıfatını çok duyar olduk:
Cübbeli darbe, akademik darbe, askeri darbe, sivil darbe…
Ağzını açan, eleştiren, konuşan, farklı düşünen neredeyse herkese bir “darbeci” yakıştırması yapıldı.
Darbeci olmakla suçlanan herkes bir anda suspus oldu…
Çünkü darbeyle anılmak kadar kötü bir şey olamazdı.
Argüman değişmedi.
Bugün de iktidar muhalefeti darbecilikle suçluyor…
Muhalefet ise iktidarı yolsuzlukla…
Söylemler sertleştikçe kutuplaşma artıyor, iktidar ve yanlısı muhalefete, muhalefet ve yanlısı da iktidara ve taraftarlarına karşı kinleniyor…
Toplum için, ülkeyi daha iyi yarınlara taşımak için yapılması gereken siyaset üç-beş siyasi parti liderinin avucunda tenis topu gibi kullanılıyor.
Halk da top ne yana giderse o tarafa başını çeviriyor.
Yorulduk artık kısır çekişmelerden, koltuk kavgasından, Bizans oyunlarından…
Verdiğimiz oylarla Meclis’e gönderdiğimiz vekillerinin oturdukları koltukları yaşam boyu saltanata çevirmesinden yorulduk ve sıkıldık.
Vekil trafik cezası ödememek, ağzındaki çürük dişi parasını devlete ödetmek için yasalar çıkarırken halkın kendisi sefalet ücretine mahkum bir şekilde sadece ve sadece karnını doyurabilmek için mücadele veriyor.
Ülkenin asıl gündemi yapay gündemlerde perdelenirken milyonlarca insan gelecekten umutsuz bir şekilde yaşamaya çalışıyor.
İktidarın da muhalefetin de bugün halkın sorunlarını çözmekten çok uzak olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Kişisel ihtiraslar ülkenin geleceğini tehdit eder konuma geldi.
CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “İspat edin siyaseti bırakırım” diyor.
Başbakan Ahmet Davutoğlu torpil iddialarını yalanlamayıp Kılıçdaroğlu’na “Belgelerin elimde” deyip istifa etmesi gerektiğini söylüyor.
Türkiye’nin gerçekten de istifa etme erdemini gösterebilecek liderlere ihtiyacı var ama Türkiye’de öyle bir lider var mı?