İslamiyet’in dünya tarihindeki en hümanist, en yardımsever din olduğuna inanır ve hep bunu biliriz. Sevgi üzerine kurulu bir dindir ve yardımlaşma da temel felsefeleri arasındadır. Bu nedenle yardımsever bir toplumuzdur. İhtiyacı olana yardım etme dürtüsü genlerimizde vardır. Yardımı seve seve yaparız. Çünkü komşusu açken tok yatana Müslüman gözüyle bakılmaz. Son dönemlerde ise yardımlaşma, dayanışma duygularımızın yerini kibir, bencillik, çıkar kaygılarının almaya başladığını gözlemliyoruz. Hz. Muhammed (S.A.V.) “Sağ elin verdiğini sol el görmeyecek” diyerek yardımların gizli yapılması gerektiğini açık bir halde dile getirmişken, bugün durum tam tersi. Çünkü yardım, yardıma ihtiyacı olan kişileri incitmemelidir. Reklam, oy ya da çıkar kaygısıyla değil içten gelen insani duygularla yapılmalıdır… Bugün hemen her siyasi partinin il ve ilçe örgütleri, milletvekilleri, meclis üyeleri yaptıkları yardımları duyurmak için adeta birbiriyle yarışıyor. Siyasi parti temsilcileriyle de sınırlı değil bu durum. Dernekler, sendikalar, odalar vs… yani aklınıza gelebilecek her tür sivil toplum örgütü de ne yazık ki farklı kaygılarla, yardımlarının reklamını yapma çabası içinde. Örnek olması bakımından e-posta adreslerimize en son düşen yardım haberini paylaşalım. Basın danışmanı gazeteci ağabeyimiz tarafından basın yayın kuruluşlarına servis yapılan basın bülteninde AKP Adana Milletvekili Fatoş Gürkan Zopçuk’un ve Engelliler Koordinasyon Merkezi İl Başkanlığı’nın Karaisalı ilçesinde yaşayan ikisi kardeş 3 engelli yurttaşa tekerlekli sandalye yardımında bulunduğu duyuruluyordu. Fatoş hanımın ve partisinin, ihtiyacı olan engelli yurttaşlara yardımda bulunması takdire şayan bir davranıştır. Bunu eleştiri konusu yapmak bile abesle iştigaldir ancak dini değerlere hassasiyetini her fırsatta dile getiren bir partinin mensubu olması dolayısıyla daha dikkatli olması gerekmez mi? Bu inançla Fatoş Hanıma soruyorum: Hani sağ elin verdiğini sol el bilmeyecekti? Bu ve buna benzer o kadar çok örnek var ki? Hadi diyelim ki Fatoş Hanım, Hz. Muhammed’in sözünü unuttu. Yardımı kendine görev edinip de bunun için dernek kuran, yardım toplayıp ihtiyacı olanlara dağıtan, bu süreci de saniye saniye kameralara kaydettirip TV programlarında yayınlayanlara, bu programlarda timsah gözyaşı dökenlere ne demeli?. Bir mahalleye okul yaptırmak için milyonlarca lira vermeye hazır bir işadamı, “Kardeşim ben adımın duyurulmasını istemiyorum. Bu Allah ile benim aramda” derken, bir kişiye verdiği tekerlekli sandalyeyi dünya aleme duyuran başkanlara ne demeli?. Tekrar soruyorum: Hani sağ elin verdiğini sol el bilmeyecekti? Kim yaptığı yardımın reklamını yapmıyor diye sorulabilir belki, onu da örneklendirelim. Yeni Adana Gazetesi muhabiri M. Ömer Üney’in Yüreğir Belediyesi’nin hemen arkasındaki Aksantaş TOKİ konutların çöplerinden iftar saatinde çöp toplayan anne ve çocuklarıyla ilgili çektiği fotoğrafın basın yayın organlarında yayınlanmasının ardından sessiz sedasız kimse bilmeden o aileye yardım yapan birkaç kişiyi ben biliyorum. İhtiyacımız olan tek şey samimiyettir…