Ceyhan’da 7 Haziran 1998’de 146 kişinin yaşamını yitirdiği, bin 356 binanın tamamen yıkıldığı, 18 bin 395 binanın oturulamaz hale geldiği 6,2 büyüklüğündeki depremin üzerinden tam 15 yıl geçti.
Bu depremden yaklaşık bir yıl sonra da 18 bin 374 kişinin yaşamını yitirdiği 48 bin 901 kişinin de yaralandığı 17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 depremleri ülkemizin en acı günleri olarak tarihe geçti.
Marmara Depremi’nde yaşanan can kaybının yüksekliği deprem gerçeğini Türk halkının suratına adeta bir tokat gibi çarptı.
Geçtiğimiz günlerde Hakk’ın rahmetine kavuşan Ahmet Mete Işıkara, bu tarihten sonra halkın deprem gerçeğini görmesinde oldukça etkili oldu ve toplum ona “Deprem Dede” unvanını layık gördü.
Marmara Depremi Türkiye için bir milat olarak görülüyordu. Daha önceden yaşanan Erzincan, Adana ve diğer depremlerden ders almayan ülkemiz sanki bu kez dersini almış gibiydi.
Ancak, ders alınmadığı 23 Ekim 2011 tarihinde Van’ın Tabanlı Köyü’nde meydana gelen 7,2 büyüklüğündeki depremle ortaya çıktı. Bu depremde de 604 vatandaşımız yaşamını yitirdi, bin 301 vatandaşımız yaralandı ve 2 bin 307 bina çöktü.
Marmara Depremi’nin ardından hükümet depreme dayanıklı yapı tasarımlarının uygulanması için birçok yasa ve yönetmelik çıkardı. Ancak, ne yazık ki günümüzde bu yasa ve yönetmelikleri uygulamayan belediyeler azımsanmayacak kadar çok.
Jeofizik Mühendisleri Odası Başkanı Melih Baki’ye göre Adana’da merkez ilçelerden Sarıçam’da da depreme dayanıklı yapı tasarımlarını zorunlu kılan yasalar uygulanmıyor. Merkez dışındaki ilçelerde de durumun aynı olduğuna dikkati çekiyor Baki.
2011’deki Van depreminin ardından ise yurt genelinde bir kentsel dönüşüm furyası başladı.
Hemen hemen her ilde birden fazla yerde ve çoğunluğu da TOKİ tarafından olmak üzere kentsel dönüşüm adı altında çalışmalar yapılıyor.
Ancak doğaya ayak uydurmamakta direnen toplumumuz, bu sefer de konutları dere yataklarına dikerek depremden başka afetlerin varlığını yine acı şekilde öğrendik.
Güzel ülkemizde insan canı bu kadar ucuz mu diye sormadan edemiyoruz?
Bu kadar mı vicdansız, düşüncesiz, acımasız bir toplumuz?
Toplumun can ve mal güvenliği için çıkardığı bu yasaları uygulamama sorumsuzluğunu kendinde hak gören yöneticilerin yaşadığı ülkemizde “Allah’a emanet yaşıyoruz” demek yanlış olmaz.
Dünyanın hangi ülkesine giderseniz gidin yasalara uymamak suçtur.
Ülkemizde de yasalara aykırı bir fiilin tanımı suçtur. Suç da yine yasalar çerçevesinde ceza gerektiren bir durumdur.
Ancak, toplumsal düzeyde can ve mal kaybına neden olacak sorumsuzluğu, cesareti kendinde gören yerel yönetimler hakkında bugüne kadar neden yasal bir işlem yapılmadığını anlamak da güç.
Adana gibi dünyanın en büyük faylarının tam ortasında yer alan bir kentte yaşanabilecek bir depremdeki can ve mal kaybının hesabını yerel yöneticiler nasıl verecek bunu da çok merak ediyorum.
Allah o günleri ülkemize göstermesin ama deprem eninde sonunda olacağına göre yasaların uygulanmadığı her yerde can ve mal kaybının da daha fazla olacağı gerçeğini göz ardı etmek de bir o kadar büyük hata olur.
Birazcık sorumluluk ve empati.
İhtiyacımız olan değerlerden ikisi…