MUSTAFA ÖZKE
ADANA (GÜNAYDIN) – Hepimizin çocukluk yıllarında unutamadığı anıları vardır. Bu anılar gün gelir önümüze dikilir ve gördüklerimiz bize hep geçmişi anımsatır. Bazen bir çocuğun mahallesindeki tarihi çeşmeyi tanımasıyla hayal dünyasının kapılarının sonuna kadar aralanması gibi bir şey…
Tıpkı SEV Yayıncılık (Redhouse Kidz) tarafından yayımlanan Çeşme ve Rüzgâr kitabında olduğu gibi… Deneyimli yazar Simlâ Sunay, bu öyküsünde Çengelköy Lahana Çeşmesi’ni, yaşadığı çevreyi ve tarihi fark eden bir çocuğun sıcacık öyküsü ile anlatıyor.
Sokağa her adım attığında Rüzgâr’ın karşısına çıkan şu tuhaf taş da ne? Heykel desen değil, anıt desen değil... Dirsek dayama taşı mı acaba? Belki de çöp atma taşıdır. Yoksa bu unutulmuş bir çeşme mi?
Resim öğretmenleri bir gün okul gezisi düzenler ve Rüzgâr ile sınıf arkadaşlarını Çengelköy’deki Lahana Çeşmesi’ne götürür. Osmanlı döneminde yapılan bu çeşmenin tarihini öğrenen Rüzgâr, o günden sonra unutulmuş ve unutuldukça kaldırımın içine gömülmüş bu çeşmeyi fark eder. Meğer çeşme herkes için farklı bir anlam ifade etmektedir: Rüzgar’ın dedesi için dinlenme taşıyken, yoldan geçenler için poz verme taşıdır. Mahallelilerin çocukluk hatıralarında iz bırakan bu çeşme, Rüzgâr’ın anılarında da apayrı bir yer edecektir.
SEV Yayıncılık (Redhouse Kidz) tarafından yayımlanan Çeşme ve Rüzgâr, çocuklara yaşadığı çevreye ve tarihe sahip çıkmanın değerini sıcacık bir öyküyle anlatıyor. Mahalledeki bir tarihi çeşmenin ne çok yaşanmışlıklara, hikâyelere tanıklık ettiği, hayal gücünün kapılarını aralayarak herkes için farklı bir anlam taşıdığı ortaya çıkıyor. Anne için çocuğunun boyunu ölçtüğü taş, dede için dinlenme taşı, abla için ise ayakkabı bağlama taşı olabiliyor.
Deneyimli yazar Simlâ Sunay bu öyküsünde bizlere Çengelköy Lahana Çeşmesi’ni, yaşadığı çevreyi ve tarihi fark eden bir çocuğun öyküsü ile hatırlatıyor. Çeşmenin tarihini de bizlere kısaca anlatan bu öykü, Reha Barış’ın detaylı suluboya çizimleriyle hayat buluyor. Keyifle okumalar dileğiyle.