Cumhurbaşkanı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamasından önemli detaylar şöyle;
İdlib'deki operasyonlarımızı, meselenin sulh yoluyla çözülmesini arzu ettiğimiz için sınırlı şekilde sürdürüyoruz. Diplomasi kanallarını işletmek için çalıştık, çabaladık. Meselenin ülkemiz için taşıdığı önemi muhataplarımıza tekrar tekrar ifade ettik. Bizim bu hüsnü niyetimizin yanlış anlaşıldığını gördük.
Daha önce Fırat Kalkanı ile, Zeytin Dalı ile, Barış Pınarı ile neyi amaçlıyorsak, bu harekatla da aynı gayeyi güdüyoruz. Sınırlarımızı terör örgütleri ve zalim bir rejim tarafından kuşatılmasına izin vermemekte kararlıyız. Daha İdlib şehitlerimizin cenazelerini kaldırmadan, rejime tarihin en ağır kayıplarını verdirerek bismillah dedik. Şu an itibariyle 135 tank, 22 zırhlı araç, 45 top, 44 ÇNRA, 5 hava savunma rampası, 4 havan, 29 uçaksavar, 2 İHA, 8 helikopter, 7 mühimmat rampası, 24 zırhlı araç, 9 mühimmat deposu, 2 uçak, 2 füze rampası ve 2 bin 557 rejim asker ve milis.
Bizim can yanmaması için hassasiyetimizi zafiyet veya çekingenlik olarak görenlere gücümüzü göstermeye yeni başlıyoruz. Bu daha başlangıçtır. Ülkemizi adı var kendi yok devletçiklerden sananlar anlaşılıyor. Biz bu gafillere gerektiğinde baş veren ama baş eğmeyen bir devlet olduğunu gösteriyoruz. Bunun müsebbibi arkasına aldıkları güçlerle bize meydan okuyanlardır. Yaşananlardan ibret almayanların hala bizi tehdit etmeleri, akıllarının başlarına gelmediğine işaret ediyor. Şayet, Türkiye'nin belirlediği sınırlarının dışına çıkmazlarsa, omuzlarının üstündeki o başlar da kalmayacak.
Rusya'ya ve İran'a bir kez daha sesleniyorum; Suriye'de bizim sizinle derdimiz yok. Türkiye'nin Suriye'deki meselesi ne toprak kazanmak ne de mezhebi üs edinme gayretidir. Ülkemize yönelen milyonlarca kişinin yol açtığı insani kriz çözme gayreti yürütüyoruz.
Bize ne diyorlar; 'Kapıları açmayın'. Ben ne dedim; 'Bizimle yük paylaşımına girmezseniz bu kapıları açarız'. Bizim şaka yaptığımızı sandılar. O iş bitti. Şimdi Batı hesap verecek. Dünya Yüksek Mülteciler Komiserliği'ne. Mültecilere karşı takındıkları tavırla, onları yıldırmaya çalışanlar uluslararası camiada da hesabını verecekler. Bu akşam yine telefon talebinde bulundular. Almanya, Bulgaristan ile görüşmelerimiz var. Rusya'da görüşmemiz olacak.
Biz yıllarca Suriye'de güvenli bölgeler oluşturalım, göçmenleri burada iskan edelim çağrısı yaptık. Hiçbir Avrupa ülkesi buna yanaşmadı. Şimdi Avrupa'ya yönelenlerin sayısı 100 binler oldu, daha da olacak. Bu sayı yakında milyonlar olacak. Şimdi hepsi sınırlarımızı açtığımız için feryat ediyorlar. Ya bu insanları kendi topraklarında onurlu bir hayata kavuşturacağız ya da herkes bu yükten payına düşeni alacak. Artık tek taraflı fedakarlık dönemi bitti.
Bu mücadele bizim şahsi tercihimizle değil, milletimizin topyekun iradesiyle yürütülmektedir. Bu millet 15 Temmuz'da niye sokağa çıkmışsa, bugün de aynı nedenle Suriye'dedir. Bu millet, PKK'nın ve DEAŞ'ın saldırılarına karşı nasıl göğsünü siper etmişse türkiye aynı nedenle İdlib'dedir. Ekonomik tuzaklara karşı verdiğimiz mücadele ile, sınırlarımızı terör koridoruyla kuşatma gayretine karşı verdiğimiz mücadele aynıdır.
Kimsenin Suriye'de Rusya'nın ne işi var, ABD'nin ne işi var, İran'ın ne işi var, Fransa'nın ne işi var dediğini duydunuz mu? Birileri dönüp dolaşım, Suriye'de ne işimiz var teranesini tekrarlarken, şehitlerimizden biri 'Sakın Suriye'de ne işimiz var diyenlerden olmayın. Gittim, gördüm tam da olmamız gereken yerdeyiz' mesajını veriyor. Meydanı gafillere bırakmayız, bırakamayız. 'Hiçbir şeyden tiksinmedim, şehitler ölmez vatan bölünmez' diyen CHP'liler var. 'Biz gelirsek şehitler tepesi boş kalacak' ifadesi de bu zihniyetin yansımasıdır. Bu kişinin şehitlik kavramı ve şehitler tepesi kavramının ne anlama geldiğini bilmediğini düşünüyorum.
İdlib'deki operasyonlarımızı, meselenin sulh yoluyla çözülmesini arzu ettiğimiz için sınırlı şekilde sürdürüyoruz. Diplomasi kanallarını işletmek için çalıştık, çabaladık. Meselenin ülkemiz için taşıdığı önemi muhataplarımıza tekrar tekrar ifade ettik. Bizim bu hüsnü niyetimizin yanlış anlaşıldığını gördük.
Daha önce Fırat Kalkanı ile, Zeytin Dalı ile, Barış Pınarı ile neyi amaçlıyorsak, bu harekatla da aynı gayeyi güdüyoruz. Sınırlarımızı terör örgütleri ve zalim bir rejim tarafından kuşatılmasına izin vermemekte kararlıyız. Daha İdlib şehitlerimizin cenazelerini kaldırmadan, rejime tarihin en ağır kayıplarını verdirerek bismillah dedik. Şu an itibariyle 135 tank, 22 zırhlı araç, 45 top, 44 ÇNRA, 5 hava savunma rampası, 4 havan, 29 uçaksavar, 2 İHA, 8 helikopter, 7 mühimmat rampası, 24 zırhlı araç, 9 mühimmat deposu, 2 uçak, 2 füze rampası ve 2 bin 557 rejim asker ve milis.
Bizim can yanmaması için hassasiyetimizi zafiyet veya çekingenlik olarak görenlere gücümüzü göstermeye yeni başlıyoruz. Bu daha başlangıçtır. Ülkemizi adı var kendi yok devletçiklerden sananlar anlaşılıyor. Biz bu gafillere gerektiğinde baş veren ama baş eğmeyen bir devlet olduğunu gösteriyoruz. Bunun müsebbibi arkasına aldıkları güçlerle bize meydan okuyanlardır. Yaşananlardan ibret almayanların hala bizi tehdit etmeleri, akıllarının başlarına gelmediğine işaret ediyor. Şayet, Türkiye'nin belirlediği sınırlarının dışına çıkmazlarsa, omuzlarının üstündeki o başlar da kalmayacak.
Rusya'ya ve İran'a bir kez daha sesleniyorum; Suriye'de bizim sizinle derdimiz yok. Türkiye'nin Suriye'deki meselesi ne toprak kazanmak ne de mezhebi üs edinme gayretidir. Ülkemize yönelen milyonlarca kişinin yol açtığı insani kriz çözme gayreti yürütüyoruz.
Bize ne diyorlar; 'Kapıları açmayın'. Ben ne dedim; 'Bizimle yük paylaşımına girmezseniz bu kapıları açarız'. Bizim şaka yaptığımızı sandılar. O iş bitti. Şimdi Batı hesap verecek. Dünya Yüksek Mülteciler Komiserliği'ne. Mültecilere karşı takındıkları tavırla, onları yıldırmaya çalışanlar uluslararası camiada da hesabını verecekler. Bu akşam yine telefon talebinde bulundular. Almanya, Bulgaristan ile görüşmelerimiz var. Rusya'da görüşmemiz olacak.
Biz yıllarca Suriye'de güvenli bölgeler oluşturalım, göçmenleri burada iskan edelim çağrısı yaptık. Hiçbir Avrupa ülkesi buna yanaşmadı. Şimdi Avrupa'ya yönelenlerin sayısı 100 binler oldu, daha da olacak. Bu sayı yakında milyonlar olacak. Şimdi hepsi sınırlarımızı açtığımız için feryat ediyorlar. Ya bu insanları kendi topraklarında onurlu bir hayata kavuşturacağız ya da herkes bu yükten payına düşeni alacak. Artık tek taraflı fedakarlık dönemi bitti.
Bu mücadele bizim şahsi tercihimizle değil, milletimizin topyekun iradesiyle yürütülmektedir. Bu millet 15 Temmuz'da niye sokağa çıkmışsa, bugün de aynı nedenle Suriye'dedir. Bu millet, PKK'nın ve DEAŞ'ın saldırılarına karşı nasıl göğsünü siper etmişse türkiye aynı nedenle İdlib'dedir. Ekonomik tuzaklara karşı verdiğimiz mücadele ile, sınırlarımızı terör koridoruyla kuşatma gayretine karşı verdiğimiz mücadele aynıdır.
Kimsenin Suriye'de Rusya'nın ne işi var, ABD'nin ne işi var, İran'ın ne işi var, Fransa'nın ne işi var dediğini duydunuz mu? Birileri dönüp dolaşım, Suriye'de ne işimiz var teranesini tekrarlarken, şehitlerimizden biri 'Sakın Suriye'de ne işimiz var diyenlerden olmayın. Gittim, gördüm tam da olmamız gereken yerdeyiz' mesajını veriyor. Meydanı gafillere bırakmayız, bırakamayız. 'Hiçbir şeyden tiksinmedim, şehitler ölmez vatan bölünmez' diyen CHP'liler var. 'Biz gelirsek şehitler tepesi boş kalacak' ifadesi de bu zihniyetin yansımasıdır. Bu kişinin şehitlik kavramı ve şehitler tepesi kavramının ne anlama geldiğini bilmediğini düşünüyorum.