Abbas Küçük döndü.
Uzun süre ara verdiğimiz köşemizi yeniden hayata geçiriyoruz.
Herşeyden önce sesiniz olacağız.
Yaşanan haksızlıklar, adaletsizlikler, sorunlarınız köşemizde yer alacak.
Köşemizde sizlere yer vererek sesinizi duyuracağız, yetkililerin bu sesinizi duymasını sağlayacağız.
Ayrıca, insanları duygulandıran yaşam öykülerine de yer vereceğiz.
Dini ve milli bayramlarımız, önemli günlerimizle ilgili bilgilendirici yazılarımız da olacak.
Siyaset ve siyasilerimiz de köşemizde zaman zaman yer alacak.
Adana’daki belediyelerin, derneklerin, odaların çalışmaları da köşemizde olacak.
Dostlarımızdan, sizlerden gelen anlamlı, ders niteliğindeki yazılar de köşemize renk katacak.
Bugünkü yazımızı Çanakkale Zaferi’mize ayırdım.
Köşemizde, bir dostumuzun paylaştığı,17 yaşında Çanakkale savaşlarında annesi tarafından vatana kurban olsun diye saçına kına yakılarak gönderilen Tokatlı Kınalı Ali’nin hikayesine yer vereceğim.
Belki daha önceden Kınalı Ali’nin hikayesini okumuş olabilirsiniz.
Ancak, o kahramanları tekrar tekrar anmak için yeniden Kınalı Ali’nin hikayesini okuduğunuzda duygulanıp gözlerinizden yaşlar akacak…
M.S.B.'nın beş ciltlik "Şehitlerimiz" isimli yayınında 4. Kolordu, 11. Fırka, 126. Alay, 1. Tabur, 4. Bölük'te Er olarak görevde iken 22.02.1915 tarihinde Seddülbahir'de şehit olan Hüseyin oğlu Ali’nin namı diğer Tokatlı Kınalı Ali’nin hikayesi şöyledir;
*****
Üsteğmen Faruk, cepheye yeni gelen askerleri denetlerken, bir yandan da onlarla sohbet ediyor, "Nerelisin?" gibi sorular soruyordu. Gözleri bir ara, saçının ortası sararmış bir delikanlıya takıldı.. Yanına çağırdı ve merakla sordu:
"Adın ne senin evladım?"
"Ali, komutanım."
"Nerelisin?"
"Tokatlıyım, komutanım, Tokat'ın Zile kazasındanım..."
"Peki evladım, bu kafanın hali ne? Saçlarının ortası neden kırmızı boyalı böyle?"
"Cepheye gelmeden önce, anam saçıma kına yaktı komutanım. Neden yaktığını da bilmiyorum."
"Peki" dedi üsteğmen. "Gidebilirisin Kınali Ali" O günden sonra Ali'nin adı, Kınali Ali oldu. Cephede tüm arkadaşları Kınalı Ali demekle yetinmiyor, saçındaki kınayı da alay konusu yapıyorlardı. Kınali Ali, arkadaşlarına karşı sevecen ve dürüst tutumu sayesinde, kısa sürede hepsinin sevgisini kazandı.
Bir gün memleketine mektup göndermek için arkadaşlarından yardım istedi. "Anama, babama burada iyi olduğumu bildirmek istiyorum. Ama okumam yazmam yok. Biriniz yardım edebilir misiniz?" Biri değil, birçok arkadaşı yardıma geldi. "Sen söyle biz yazalım" dediler. Kınali Ali söylüyor, bir arkadaşı yazıyor, diğeri de söylenenlerin doğru yazılıp yazılmadığını denetliyordu.
"Sevgili anacığım, babacığım hasretle ellerinizden öperim. Ben burada çok iyiyim, beni sakın merak etmeyin." Kız kardeşini, kendinden küçük erkek kardeşinin sağlığını ve hatırını sorduktan sonra, köydeki herkesin burnunda tüttüğünü ve kimsenin kendisini merak etmemesini söyledikten sonra, "Biz burada var oldukça bilesiniz ki düşman bir adım bile ilerleyemeyecektir" cümlesi ile bitiriyordu. Tam zarf kapatılırken, Ali, "İki üç satır daha ekleteceğini" söyleyerek, mektubun sonuna şunları yazdırdı:
Anacığım, beni buraya gönderirken kafama kına yaktın ama, burada komutanlarım da, arkadaşlarım da benle hep dalga geçiyorlar. Cepheye gitmek sırası yakında inşallah kardeşim Ahmet'e gelecek, Onu gönderirken sakın kına yakma saçına. Burda onunla da dalga geçmesinler. Tekrar ellerinden öperim anacığım.
Gelibolu'da savaş giderek şiddetleniyordu. İngilizler, kesin sonuç almak için tüm güçleriyle yükleniyorlardı. Cephede savaşan askerlerimiz önceleri birer, birer, sonraları beşer, beşer, onar, onar şehit oluyorlardı. Gelibolu düşmek üzereydi. Kınalı Ali'nin komutanı, bu durum karşısında çaresizdi. Kendi bölüğü henüz sıcak temasa hazır değildi. Genç erlerine insan bedeninin süngü ve mermilerle orak gibi biçildiği bu cepheye göndermek zorunda kalmaması için Allah'a dua ediyordu. Komutanlarını düşünceli ve sıkıntılı gören Kınalı Ali ve arkadaşları, komutanlarına gidip, ondan kendilerini cepheye göndermesini istediler. Askerlerinin ısrarları üzerine komutanları daha fazla direnemedi ve ölüme gönderdiğini bile, bile bu isteklerini kabul etmek zorunda kaldı. Kınali Ali ve arkadaşları, sevinç çığlıkları atarak cepheye, bile bile ölüme gidiyorlardı. O gün güle oynaya Gelibolu cephesinde ölümle buluşacakları yere koşan Kınali Ali'nin bölüğünden tek kişi geri dönmedi. Gidenlerin tümü şehit olmuştu.
Bu olaydan kısa bir süre sonra Kınali Ali'ye anne, babasından mektup geldi. Onun yerine komutanı aldı mektubu ve buruk bir ifade ile okumaya başladı. Cepheye gitmeden önce arkadaşlarına yazdırdığı mektubuna aile adına babası yanıt veriyordu;
Oğlum Ali, nasılsın, iyi misin? Gözlerinden öperim, selam ederim. Öküzü sattık, parasının yarısını sana gönderiyoruz, yarısını da yakında cepheye gidecek küçük kardeşine veriyoruz. Şimdi öküzün yerine tarlayı ben sürüyorum. Fazla yorulmuyorum da. Sen sakın bizi düşünme.
Babası mektupta köydeki herkesten akrabalarından haberler verdikten sonra "şimdi ananın sana diyeceği var" diyerek sözü ona bırakıyordu.
Mektubun bundan sonraki bölümü Kınali Ali'nin anasının ağzından yazılmıştı, şöyle diyordu anası;
Oğlum Ali, yazmışsın ki, kafamdaki kınayla dalga geçtiler. Kardeşime de yakma demişsin. Kardeşine de yaktım. Komutanlarına ve arkadaşlarına söyle senle dalga geçmesinler. Bizde üç işe kına yakarlar;
1- Gelinlik kıza. Gitsin ailesine, çocuklarına kurban olsun diye.
2- Kurbanlık koça. Allah'a kurban olsun diye.
3- Askere giden yiğitlerimize. Vatana kurban olsun diye. Gözlerinden öper, selam ederim. Allah'a emanet olun...”
diyerek mektup son buluyordu.
Bizlere bu vatanı armağan eden başta Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere aziz şehitlerimizi ve kahraman gazilerimizi minnet, şükran, rahmet ve saygı ile anıyorum. Ruhları şad, mekanları cennet olsun.
maillerimiz:
[email protected]
[email protected]