Sosyal Güvenlik Kurumu, sosyal güvenlik kavramını ‘’İnsanların gelirlerine bakılmaksızın toplum huzurunu ve refahını bozan sosyal tehlikelerin verdiği zararlardan “insan hakkı” ve esas itibariyle de “devlet görevi” olarak primli ya da primsiz sistemlerin kullanılması, kişilerin sosyal tehlikelerin zararlarından kurtarılma güvencesidir. Bu doğrultuda ülkemizde sosyal güvenlik hakkı, Anayasamızın 60 ıncı maddesindeki “Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı kurar” hüküm ile açıkça ortaya konmuştur. ‘’ şeklinde tanımlar. Vatandaşlar yaşamları boyunca sigorta primlerini öder, karşılığında vatandaşa belirli koşulların gerçekleşmesi halinde maaş bağlanır ve bir takım haklardan yararlanmaları sağlanır.
Kanımca sosyal güvenlik insanın biyolojik, doğal ve toplumsal risklere karşı güvence altında olmasıdır. Sosyal güvenlik insanın kaderinin piyasaya ve başkalarının insafına terk edilmemesi demektir. Ancak mevcut düzen ve şartlarda, uygulamada görüyoruz ki yaşamı boyunca sigorta primlerini bir fiil ödeyen kanser hastası vatandaşlar, yakalandıkları tedavisi güç kanser hastalığı nedeniyle şu an primlerini aksatmadan ödedikleri kurum tarafından mağdur edilmekteler.
Nasıl mı?
Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından ilaç geri ödemelerini Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) kısıtlamalarına tabi olarak yapmaktadır. SGK tarafından SUT kapsamına girmeyen ilaçların geri ödemesi yapılmamakta ilacın kullanılmasının hastanın hayatını kurtaracağı veya yüksek oranda fayda sağlayacağı durumlarda dahi herhangi bir esneklik sağlanmamaktadır. Bu durum özellikle akıllı ilaç ve yeni nesil kanser ilacı kullananları mağdur etmektedir. Yeni nesil kanser ilaçları olarak belirtilen hekimler tarafından özellikle akciğer kanseri tedavisi için gerekli görülen Atezolizumab (Tecentriq), Nivolumab etken maddeli Opdivo, Pembrolizumab (Keytruda) bunlardan yalnızca bir kaçı… Bu ilaçlar Dünya tıbbı tarafından 6 farklı kanserde etkili olduğu gösterilen ve ABD Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) tarafından onayı olan ve biyoeşdeğeri bulunmayan ilaçlardır. Belirttiğim ilaçların hepsi ithal ilaçlar olup, piyasa değerleri oldukça yüksektir. Bu ilaçların SGK tarafından geri ödemesinin yapılmaması ilgili ilaçların maliyetleri nedeniyle tüm kanser hastalarının mağduriyetine sebep olmaktadır.
Peki SGK’nın bu ilaçları karşılamaması hakkaniyete uygun mu?
Devletin bireyin yaşam hakkı ve sağlık hakkını korumasının sosyal devlet olma ilkesinin gereği olduğundan ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti sosyal bir devlet olduğundan gerek Anayasa gerekse Uluslararası sözleşmeler ve insanlar hakları çerçevesinde müvekkilin ilaç bedellerinin tamamının Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanması hakkaniyete ve hukuka uygun olacaktır. Bu kapsamda öncelikle ilgili kuruma ilaç bedellerinin ödenmesi talepli bir başvuru yapılması, kurumun bu talebi reddetmesi halinde ise dava yoluna gidilmesi gerekmektedir. Dava açtıktan sonra alınacak ihtiyati tedbir kararı en azından dava sürecinde ilaçların ulaşılabilirliği açısında kişiye fayda sağlamaktadır. Şöyle ki; mahkemece verilen tedbir kararı ile hastanın ilaç raporu süresince ilaç bedellerinin SGK tarafından karşılanmasına karar verilebilmekte, böylece kişinin dava sürecinde herhangi bir hak mahrumiyetine uğramasının önüne geçilebilmektedir.
6100 sayılı Yasa’nın 389.maddesinde, mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebileceği düzenlenmiştir.
Kanser tedavisinde zaman çok kıymetlidir. İşbu kapsamda, kanser hastalarının kullanması gereken ilaçların kesintisiz olarak SGK tarafından karşılanması için mahkemece tedbir kararı verilmesi zaruridir.
Sonuç olarak sigorta primlerini kesintisiz ödemiş, Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan emekli olmuş veyahut halihazırda Sosyal Güvenlik Kurumu sigortalısı bir kanser hastası kuruma karşı tüm Anayasal haklarını kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sosyal bir devlet olduğunu göz önünde bulundurarak, gerek Anayasa gerekse Uluslararası sözleşmeler ve insanlar hakları çerçevesinde dava yoluna gitmeli, gerekirse hakkını söke söke alabilmeli…