Ülkemizde birçok kadının idolü olan ve ‘Kadından vali olmaz’ diyenleri utandıran İlk Kadın Valimiz Dr. Lale AYTAMAN ile, ‘Bürokraside Kadın’ı konuştuk.
1991-1995 yıllarında Muğla Valisi olan Dr. Lale Aytaman, daha sonraki yıllarda ANAP’dan milletvekili olmuş, parti içinde ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde önemli kurulların üyeliklerine, komisyon başkanlıklarına seçilmiş ve TBMM Kadının Statüsünü Araştırma Komisyonu Başkanlığı yapmış, bürokraside en büyük cam tavanlardan birini kırarak kadınların vali olmasının önünü açmıştır.
Ancak daha sonraki yıllarda vali olarak atanabilen kadın sayısı, ne yazık ki bir elin parmaklarını geçememiş, istenilen düzeye ulaşılamamıştır.
KURUMLAR ADALETİN
TAŞIYICISIDIR!
Bürokraside sadece mülki idare alanında değil, hemen her alanda halen erkek egemenliği hüküm sürmektedir.
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü verilerine göre; toplam kamu çalışanlarının yüzde 60,64'ünü erkekler, yüzde 39,36'sı kadınlar oluşturuyor. Üst düzey yöneticilerin ise, yüzde 88,62'sini erkekler, yüzde 11,38'ini kadınlar, oluşturuyor; ve bu oran piramidin tepesine doğru ilerledikçe %1’lere kadar düşmektedir.
Bürokrasi özellikle üst düzey konumlarda ülkemizde kadın-erkek fırsat eşitsizliğinin en derin yaşandığı alanlardandır.
1)Kadınlar tarafından daha önce hiç yapılmamış bir göreve atanmak sizde nasıl bir duygu yaratmıştı?
1991 yılında Türkiye'nin ilk Kadın Valisi olarak Muğla İline atandığımda, Türk kadınları adına büyük bir gurur duyuyordum. Bununla birlikte Cumhuriyetimizin kuruluşunda pek çok hak ve sorumluluklar üstlenen kadınların, o güne kadar mülki idarede görev almamış olmalarından dolayı da, bir ilki gerçekleştirecek olmanın verdiği sorumluluk duygusuyla hareket etmem gerektiğini de biliyordum. Bu görevde başarılı olmalıydım ki arkamdan gelecek olan kadın kaymakamlara ve valilere bu yol bir daha kapanmamak üzere açılsın.
İlktim ama tek kalmamalıydım. Kadın-erkek eşitliği bu adımla mülki idarede de sağlanmalıydı.
Dört buçuk yıllık Valiliğim süresince -zaman zaman büyük özverilerde bulunarak olsa da - bir kadın valinin de en az erkek valiler kadar başarılı olabileceğini, bundan başlangıçta kuşku duyanlara da icraatlarımla göstermeğe gayret ettim.
2) Ancak 30 yılda sadece 5 kadın, vali olarak atanabildi. Şuanda da, 79 ilin valisi erkek, 2 ilin valisi kadın. Son atamalarla kısmen bir artış olmuş ise de ilçelerde de durum pek farklı değil ; 902 erkek kaymakam, 20 kadın kaymakam var. Sizce mülki idarede kadın-erkek eşitliği niçin sağlanamıyor ve bu kadar büyük bir fark ne ile açıklanabilir?
Bu sorunun yanıtı atamaları gerçekleştiren erkek yöneticiler tarafından verilmeli aslında.
Kanaatimce tamamen siyasi iradenin gereken kararlılığı ortaya koyamamasından kaynaklanmaktadır.
Oysa o dönemde başarılı bir çok kız çocuğu vali olarak atanmamdan motive olmuş, kamu yönetimi okumuştu.
3) Size göre, bürokraside kadın-erkek eşitliğinin sağlanamaması, kadınların yönetim kadrolarında yeterince söz sahibi olmaması ülkemiz açısından bir kayıp mıdır?
Elbette, hem de büyük bir kayıptır. Ülkemizin sağlıklı bir biçimde gelişebilmesi, dünyada saygın bir yer alması, kadınların salt aile içindeki görevlerle kısıtlanmadığı, ülkedeki üretime, istihdama ve her türlü sosyal ve siyasal faaliyetlere aktif bir biçimde katılarak, her kademede erkeklerle eşit bir biçimde yer almalarıyla sağlanabilir.
Yüce önderimiz Atatürk'ün ifade ettiği gibi, nüfusumuzun yarısını teşkil eden kadınlar, erkeklerle görev ve sorumlulukları eşit bir biçimde paylaştıkları takdirde, uygar ve çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşılabilir; ve kadın bakış açısının yer aldığı karar mekanizmalarıyla daha sağlıklı ve mutlu bir toplum olunabilir.
4) Valilik kadınlar açısından zor bir görev midir?
Bence zorluk cinsiyetle ilgili değildir. Bu makamın getirdiği zorlu görevlerin üstesinden gelebilmek için, gereken bilgi, görgü ve deneyimle donanmış olan her kadın ve erkek, valilik, kaymakamlık gibi mülki idare görevini layıkıyla yerine getirebilir.
Unutmayalım ülkemizde üç mevki sahibi, makamında Türk bayrağını taşır: Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, yurt içinde Vali, yurt dışında Büyükelçi, Türk bayrağını taşır. Bir bakıma bu kutsal bir görevdir. Vatanını, milletini sevmek, ülkenin saygınlığını arttırmak için, gerek özel yaşamda gerekse kamu hizmetinde doğal olarak bazı fedakarlıkları da beraberinde getirir. Örneğin ben oğlum Osman'ın okulu nedeniyle onu arkamda bırakarak görev yerim olan Muğla'ya gitmiştim. Eşim ona aynı zamanda annelik yaptı. Biz aile içinde görevleri paylaşıyorduk, ama diğer erkek vali eşlerinin yaptığı gibi birçok sosyal görevde bana destek olacak eşim yoktu yanımda. Aslında kadın valilerin sayıları artmadıkça toplumumuzun bir kadın vali eşi erkeğin bu görevleri paylaşmasına henüz alışık olmadığını da düşünüyorum.
Dolayısıyla hem sosyal hem de mülki görevlerimde gündemim bir erkek valiye göre çok daha yoğundu.
Kadın yöneticiler, sadece devlet gücünü ve otoritesini yansıtmakla kalmayıp, halkın sorun ve gereksinimlerine şefkatle ve sevgiyle yaklaşma kabiliyetini de sergileyebilirler. İcraatlarında ve karar aşamalarında kadın bakış açısını yansıtırlar. Bunlar avantajlardır. Ben bu yaklaşımın halkın nezdinde, güven duygusu uyandırdığına pek çok kez bizzat tanık oldum. Sadece kadınların değil erkeklerin de, valilerine sorunlarını arz ederken, "sen kadınsın, halimden anlarsın.." dediklerini yaşamışımdır. Bundan hep gurur duymuş, halkıma layık olma gayretim daha da perçinlenmiştir.
5) Siz bu görevi çok başarılı bir şekilde sürdürmüştünüz. Valilik döneminizle ilgili "İğneli Koltukta Dört Buçuk Yıl" adlı birde anı kitabınız var. Yaşadığınız her şeyi açıklıkla yazabildiniz mi?
Önem arz eden her şeyi yazdım (Gülüyor). Genç meslektaşlarıma ilham verebilmesi için, valilik dönemimdeki anılarımı ayrıntılı biçimde kitabımda yazdım;
Muğla'nın en önemli sorunlarından biri desülfrizasyon üniteleri tamamlanmaksızın çalıştırıldığı için hava kirliliğine yol açan termik santralleri idi. Mesaimin büyük bir kısmını, halkın sağlığı açısından zaman zaman tehlikeli boyutlara ulaşan bu soruna çözüm bulma uğraşları aldı.
İlimde bir taraftan çalışma yaşamının etkilenmemesi, bir taraftan enerji kaybının olmaması için çalışıyor, en önemli unsur olarak da halkın sağlığını korumaya çalışıyordum. Kitabımda, kıyı yağmacılığını engelleyebilmek, Bodrum-Milas havaalanının yapılmasını ve Muğla Üniversitesi’nin kurulmasını sağlayabilmek için yaptığım çalışmaları, v.s. icraatlarımı yazdığım gibi, bu hava kirliliği yüzünden karşıma çıkan sıkıntıları da, bir bürokratın karşısına çıkacak ikilemleri gösterebilmek adına ayrıntılarıyla anlattım. O dönemde Ankara’da sürekli hükümetler ve bakanlar değişiyordu, gereken yatırımlar yapılamadığı için çok sıkıntılı günler geçirdim. Öyle ki, Yatağan Termik Santralini İller İdaresi Kanunu’nun bana verdiği yetkiye dayanarak kapatmak zorunda kaldım. Amacım halkın sağlığını korumaktı tabi ki, ama aynı zamanda alt yapı kararlarının biran önce alınmasını da biraz zorlamak arzusuydu. Bu yüzden uykusuz ve bitkin geçen günlerim ve gecelerim çok oldu ama neticede bazı somut adımlar atıldı.
6) Vali olduğunuz dönemde uluslararası basında da çalışmalarınızdan övgüyle bahsediliyordu. Bunu nasıl başarmıştınız?
Bu bağlamda, turizmi dört mevsime yayabilmek için Avusturya'dan Emekliler Federasyonuyla bir anlaşma yaptık, kış sezonunda Avusturyalı emeklilerin gelmesini sağladık. Muğla'yı Florida'nın Fort Lauderdale kentiyle "Kardeşkent" yaptık. Daha sonra orada sergilenmek üzere bir ‘Muğla Evi’ yaptırıp yolladık. Florida da, ‘Türk Günü’ ilan edilmesini ve bir üniversitede ‘Türk Kürsüsü’ kurulmasını sağladık. Bu nedenle, ABD basınında Muğla'dan övgüyle söz eden yazılar çıkıyordu.
Bunu fırsat bilip, dünyada çok önemli isimlerle, devlet başkanlarıyla röportaj yapan ünlü gazeteci Flora Lewis'i Muğla’ya davet ettim. Dönüşünde Muğla ile ilgili ‘International Herald Tribune Gazetesi’nde "Hanım Vali Bir Türk başarısı" başlığı ile çok güzel bir köşe yazısı yazdı ve yazısını "Dünyada iyi haberler de var" diyerek tamamlamıştı. Böyle yazıları milyonlar harcasak yazdıramazdık belki de. Tüm bunlar Muğla'nın uluslararası tanıtımında önemli katkı sağladı.
Bu dönemde Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi Türk delgasyonu başkanlığını da yürütüyor, Avrupa Planlamaları Çalışma Grubu Başkan Yardımcılığı’ da yapıyordum ve yabancı dilde elemanımız olmadığından yabancı ülkelerle yazışmaları da kendim hazırlıyordum. Daha sonra, (üniversiten eski öğrencilerimden de gönüllü yardım alarak) üç dilde Muğla'yı tanıtıcı kitap hazırladık. İlk kadın vali misyonumun yanı sıra sanırım benim yaşamım boyunca taşıdığım en büyük diğer misyonum ülkemi yurtdışında layıkıyla tanıtmak olmuştur.
7) Muğlalı kadınları güçlendirmek için neler yapmıştınız?
O yıllarda tütün dikimine kota gelmişti, oysa Muğla'da büyük bir kesim tütünden geçimini sağlıyordu. Hem de büyük yükü, iki büklüm tarlalarda çalışan kadınlar taşıyorlardı. Oysa onlar adeta usta sanatçılar gibi ipek ve pamuklu kumaşlar dokuyor, onları işliyor, ama çeyiz sandıklarında hapsediyorlardı. Tütünden açıkta kalanların istihdamına katkıda bulunmak amacıyla bu beceriyi geliştirmelerini ve gelir elde etmelerin sağlamak için kadınlara beceri kazandırma kursları açtık, eski dokuma tezgahlarını yenilettik. İpekböceği yetiştirme merkezi kurduk. O güzelim dokumalara modern dizaynlar verdirerek, pazarlanmalarını sağladık. O dönem bazı büyük mağazalar da projemizi desteklemek için bize yardımcı oldular. Basın her zaman olduğu gibi, özellikle de kadın yazarlar, yanımızdaydılar. Kurumsallaşması için "MELSA" (Muğla El Sanatları) şirketini kurduk.
Ben bu dokumalarımızdan diktirilmiş tayyörler giyiyordum. Velhasıl kadınlar mutlu,ben mutlu…ama erkekler de mutluydular, zira hanımlar üretiyor, hanelere gelir geliyordu. Kimi erkekler de kadınlarıyla birlikte tezgah başına oturdular.
8) Kadın sorunları karşısındaki hassasiyetiniz ilk kadın vali oluşunuzdan mı kaynaklanıyordu?
Kadın sorunları hep ilgimi çekmiştir. Hamburg Üniversitesinde hazırladığım doktora tezim de kadın sorunlarıyla ilgiliydi.
Vali olduğumda icraatlarımda kadın bakış açısını da yansıtmak, kadının sosyal ve siyasal yaşamda olduğu gibi üretimde ve istihdamda da görünür olmasına katkıda bulunmak istiyordum. Milletvekilliği dönemimde de, "TBMM Kadının Statüsünü Araştırma Komisyonu (KSAK)" Başkanlığı yaptım. Aynı zamanda o dönemde AKPM’de ilk kez kurulan ‘Eşitlik Komisyonu’na da üyeydim. Böylece kadın hakları açısından uluslararası alanda yaşanan gelişmeleride, ülkemizdeki kadın hareketinin çabalarınıda yakınen takip ediyordum. KSAK olarak, kadın erkek eşitliği açısından önemli değişiklikler içeren Medeni Yasa Tasarısı’nın bir an önce yasalaşması, CEDAW sözleşmesine konulan çekincelerin kaldırılması, kadınların siyasi ve sosyal alanda tepe pozisyonlarda yer almaları için kota veya benzeri düzenlemelerin getirilmesi, kadına yönelik şiddetin ve kadın istismarının önlenmesi vs. gibi kadını ilgilendiren pek çok konuda gereken düzenlemelerin yapılmasını öneren bir rapor hazırladık ve bu raporu 1998’de TBMM’ye sunduk, kabul edildi.
9) Kadının Statüsünü Araştırma Komisyonu Başkanlığı yaptığınız dönemde, ülkemizde kadınlarla ilgili en önemli sorun neydi, bugün ne? Toplumsal cinsiyet eşitliğinde o günden bugüne kayda değer bir yol alabildik mi?
Esasen sorunlarda değişen pek bir şey yok. TBMM’ye sunduğumuz raporumuzda değindiğimiz konuların yasal düzenlemeleri aslında kısmen gerçekleştirildi; ülkemizde aynı yıl kadına yönelik şiddetle ilgili, ilk yasa (4320 sayılı) çıkartıldı, daha sonrasında CEDAW sözleşmesine konulan (29. md. hariç) çekinceler kaldırıldı ve Medeni Yasa Tasarısı kanunlaştı. Ancak uygulamada aksaklıklar halen devam ediyor. Toplumsal cinsiyet eşitliğinde arzu edilen noktada değiliz. Örneğin TBMM de bizim önerdiğimiz "Kadın Erkek Eşitlik İzleme Komisyonu" yerine esnekleştirilerek "... Fırsat Eşitliği Komisyonu" kuruldu, temsilde kota veya benzeri düzenleme getirilmedi, hala siyasetin ve bürokrasinin çeşitli kademelerinde kadın sayıları çok az, kadına karşı şiddet ve istismarda azalma olmadığı gibi, ne yazık ki artış da oluyor.
Raporda ifade ettiğimiz "..toplumsal cinsiyet bakış açısının tüm kamu politika, plan ve programlarına yerleştirilmesi.." ve uygulanması için, daha uzun bir yolumuz var bence.
10) Yeri gelmişken sormak isterim; kadına yönelik şiddetin çözümü ve İstanbul Sözleşmesi ile ilgili tartışmalar hakkında ne düşünüyorsunuz?
İstanbul Sözleşmesinin uygulanması gerektiğini düşünüyorum. Tartışmaları mesnetsiz buluyorum.
Biliyorsunuz, toplumsal tepkinin altında, ayrımcılık ve eşitsizlik gibi sorunlar yatar.
Kadına yönelik şiddetin çözümü, çocuk odalarındaki eğitiminden itibaren ailelerin kız ve erkek çocuklarını ayırmaksızın eşitlik anlayışıyla, özellikle kız çocuklarının özgüvenlerini geliştirerek yetiştirilmeleriyle başlar, toplumda eşitlik ve demokrasi anlayışı geliştikçe, kadın ekonomik olarak da güçlendikçe şiddet de, kadına karşı şiddet de giderek azalacaktır.
11) Bürokraside kadınların karşılaştığı cam tavanların kıralabilmesi ve kadın-erkek fırsat eşitliğinin yakalanabilmesi için neler yapılmalıdır?
Öncelikle siyasi irade, kadınların başarı ve liyakatlarına bakılmaksızın sırf cinsiyeti nedeniyle ilerlemelerini engelleyen düzenlemeleri ve uygulamaları değiştirmelidir.
Son yıllarda sivil toplum kuruluşlarının gayretleriyle kimi ilerlemeler kaydedilmiştir. Bu çabaları takdir ediyor ve elimden geldiğince destekliyorum. Bu çabalar sayesinde son yıllarda özel teşebbüste kadın yöneticilerin sayısı giderek artmaktadır.
Ancak toplumsal cinsiyet bilincini geliştirmede her kesime ve herkese büyük görevler düşmektedir.
12) Bürokratik kadrolarda kadın-erkek fırsat eşitliğinin sağlanması hayli zaman alacak gibi görünüyor. Ancak vatandaşların sorunlarını bürokratlara ulaştırma konusunda da fırsat eşitliğine sahip olmadığını görüyoruz; kimi istediği an randevu alabiliyor, kimi uzun uğraşlarına rağmen alamıyor. Sizce bu eşitsizliğe nasıl çözüm bulunabilir?
Ben kadın olmanın verdiği hassasiyetle en ufak sorun ve şikayetle bizzat ilgilenirdim. Gerektiğinde halk bana her an telefonlada ulaşabiliyordu. İlçelerden gelen vatandaşlarımızın sorunlarını rahatça dile getirebilmeleri için Muğla Pazarının kurulduğu Perşembe günlerini halk günü ilan edip, tüm müdürlerimle anında çözüm üretebilmek için yüz yüze görüşmeler yapardık.
Yönetimimde halkın huzur ve mutluluğunu sağlayabilmek için mesai arkadaşlarımı masalardan masalara el değiştiren dosyaların tarafımdan da titizlikle incelenebileceğine inandırmıştım. İki yıl önce kaybettiğim sevgili eşim Büyükelçi Reha Aytaman görevime başlarken, bürokrasi deneyimlerine dayanarak, "dosyaları imzadan önce en arkadan başlayarak öne doğru incelememi" tavsiye etmişti. Bu bana zaman zaman mesai arkadaşlarımın gözden kaçan hatalarını ve ihmallerini gidermekte çok yardımcı oldu. Piramidin tepesinden aşağıya doğru tüm kamu çalışanlarına halka ve sorunlarına daha insancıl yaklaşmaları eğitimlerle telkin edilmelidir.
13) İlk kadın valimiz olarak ‘İdareciler Gününüzü’ kutluyor, biz Türk kadınlarına öncülük ettiğiniz için teşekkür ediyoruz. Toplum kürsüsünden, idarecilere ve kadınlara söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Bürokratlar ülkede asayiş ve düzenin işleyişinin kilit taşlarıdır. Halkla doğrudan temas ettiklerinden, onların yaşamları üzerindeki etkileri büyüktür. Bu büyük sorumluluk demektir. Mülki İdare Amiri olarak, illerde sayın valilerimiz, ilçelerde kaymakamlarımız, vali yardımcılarımız ve tüm idari personel; özellikle salgın, depremler, doğal afetler, terör vs. gibi durumlarda birer "görünmez kahramanlar" olarak gecelerini gündüzlerine katarak halkın huzur ve refahını korumak için canla başla çalışırlar.
Bilvesile tüm değerli meslektaşlarımın "İdareciler Gününü" kutlar, sağlık ve esenlikler dilerim.
Kadınlarımıza ise, başarılı olabilmek için kendilerini her alanda çok iyi yetiştirmelerini, özgüvenlerini kaybetmemelerini, kadın-erkek görev ve sorumlulukları eşit koşullarda paylaştıklarında, daha huzurlu, adil ve mutlu bir yaşama kavuşacaklarına inanmalarını, "erkek gibi" olmaya özenmeksizin birer "kadın gibi" hareket etmelerini tavsiye ederim.
Unutmayalım ki, kadınlar tarih öncesinden beri Anadolu’muzda önemli sorumluluklar üstlenmişler ve başarıyla yerine getirmişlerdir.
Piramidin tepelerinde cam tavanı kırmış, daha pek çok kadın görebilmek umuduyla, bu kürsüyü kurmuş olmanızdan ve toplumsal bilinci artırmaya yönelik çalışmalarınızdan dolayı sizi kutlar, başarılarınızın devamını dilerim.