İnsan antik çağlardan beri sosyal olarak bilinir. Sürüler halinde yaşamak ve sürüdekilerle sürekli iletişim halinde olmak genlerimizde var. Bu yüzden bulunduğumuz her yerde bilgimizi, becerimizi, zamanımızı ve yorumlarımızı diğerleriyle paylaşmak istiyoruz. Önce gazetelere mektup göndermek, sonra telefonla katılabildiğimiz radyo yayınları, daha sonra mesajla kendimizi ifade edebildiğimiz televizyon programları . Bir süre sonra insanlar kendini konuşurken rahat hissetmemiş olacak ki bu tip programlara sosyal medyadan ve diğer mesajlaşma platformlarından katılabilir hale geldik.
Nihayet, internetin “online” etkileşimi ile televizyonun yerini alan bilgisayarlar hem sosyal medyada canlı yayıncılık hem de yayın platformları ile her zaman, her yerde, herkesin kendi televizyon programına sahip olması sağlanırken bir klişeye de cevap vermeye başladı. Dijital yayıncılık ile İzleyiciler artık yazılı olarak yayıncıyla bizzat iletişim kuruyor, eş zamanlı yorumlar yazabiliyordu. Bir diğer deyişle “Zeki Müren’de sizi görebilecek” hale geldi.
Yayıncılar ise bazen oynadığı oyunla ilgili yardım alıyor, bazen izleyicilerin tepkilerine göre konuya yön veriyor, bazense birçok aracı ve giderden azade izleyicilerinin doğrudan katkısıyla gelir elde ediyor.
Gelelim yayın sürecindeki aktörler ve onların ceza hukuku kapsamındaki sorumluluklarını ele almaya. Bu kadar fazla bireyin denetimsizce düşüncelerini ifade edebildiği bir ortamda insanların birbirlerinin haklarını ihlal etmemesi düşünülemez. Bu cezai sorumluluğu 3 ana aktör üzerinden ele almanın doğru olduğunu düşünüyorum.
İlk önce elbette yayıncının hukuki sorumluluğu. Yayıncının yayın faaliyeti içerisinde diğer dijital içerik üreticilerin ortaya koyduğu ürünleri yani video, resim, illüstrasyon, inceleme yazısı gibi birçok eseri incelerken; kişilere, markalara, reklamlara, gazete haberlerinden sosyal medya hesaplarına kadar her şeye dair yorum yapabildiğine şahit oluyoruz. Özellikle yeni çıkan video oyunlarının incelemeleri yayınlar arasında en çok rağbet görenler arasında. Burada yayıncının ilk cezai sorumluluğu ortaya çıkıyor.
Bu incelemeler sırasında marka değerine zarar vermek, eleştiri sınırlarını geçen hakaret boyutlarına ulaşan tavırlar sergilemek aynı anda hem çok zor hem de çok kolay olabiliyor. Bu ince çizgi içerisinde yalnızca fikrini ifade ettiğini düşünen her yayıncı; beğenmediği bir kişi veya kişi grubuna karşı nefret suçu olarak bilinen suçları bireysel olarak işleyebileceği gibi, yayınında bulunan bireylerin de aynı taraf aleyhine davranış sergilemesini sağlayarak halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu olarak değerlendirilebilecek eylemlerde de rahatlıkla bulunulabilir.
Şirketlere, diğer yayıncılara ve izleyicilere karşı işlenebilecek suçların yanında unutulmamalıdır ki yayın içerisinde yasalarca suç sayılabilecek uyuşturucu veya uyarıcı maddeye özendirme, kumar, pornografik içerik benzeri her türlü davranış da yayıncı için yargılanma sebebidir.
Birçok yayıncı, kendilerinin yayın yapmasına imkân sağlayan aracı platformun bu gibi durumlar için aldığı tedbir ve ceza sistemini bilmekle beraber, sorumluluklarının yalnızca platforma karşı olduğu gibi bir yanılgıya düşüyorlar. Yayın hesabınızın engellenmesi (banlanması), askıya alınması veya hakkınızda başka bir platform içi disiplin işlemi uygulanması elbette ceza kanunlarını ihlal etmeniz durumunda hâkim karşısına çıkmayacağınız anlamına gelmiyor.
Buraya kadar yayıncılar sürekli diken üstünde olan tek tarafmış gibi gelse de bu hissiyatın esas nedeni yayın platformu ya da kanuni ismiyle “yer sağlayıcı” olan aracı kurumların sorumluluk almaması. En yaygın ve güncel örnek olan twitch’i ele alalım.
Yaptığım araştırmalara rağmen twitch platformunun ülkemizde yerleşik bir ofisi/şubesi olduğuna dair bir veri elde edemedim. Üstelik, bir diğer dijital mesele olan kripto para ile ilgili işlemler yapan yabancı firmalar her ülkenin hukukuna oldukça saygılı davranıp online olarak dahi müzekkere gönderilmesine imkân tanırken yabancı yayın platformları mahkemelerden gelecek resmi başvuruları henüz hiçbir bilinen yöntemle kabul etmiyor. Müzekkere yazılamayınca içeriye yalnızca bir elektronik posta adresi ve takma isimle giren kullanıcı bulunamıyor.
Çünkü 10 dakika önce açtığı e-posta hesabından kendiyle hiç alakası olmayan bir takma isim alan birey, yayını izlerken her türlü küfür, hakaret, tehdit, toplumun veya bir kısmının benimsediği inancı aşağılama ve sair onlarca suçu klavyesine güvenerek yazabiliyor. 5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi Ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun, bu yer sağlayıcılar hakkında diyor ki; “Yer sağlayıcılık bildiriminde bulunmayan veya bu Kanundaki yükümlülüklerini yerine getirmeyen yer sağlayıcı hakkında Başkanlık tarafından yüz bin Türk lirasından bir milyon Türk lirasına kadar idari para cezası verilir.”
Yani sen firma olarak bana bir kere adres vereceksin, muhatap vereceksin, internet yayınları için yer sağlama işlemini yaptığın sitede sana ulaşabileceğim bir yer göstereceksin ki Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu tarafından sana ulaşılabilsin.
Henüz bu yer sağlama yükümlülüğünü yerine getirmeyen birçok kuruluş var, inat ediyorlar. Onlar inat ettikçe bizler de hayret ediyoruz. Şirketlerin gözünden bakarsak kullanıcılarına güvenlik vermezlerse itibar kaybedeceklerini düşünüyorlar belki de. Konuştuğumuz konu açısından bakıldığında ise küçük suçları, suçluları meşrulaştırıp koruyorlar görüntüsü veriliyor.
Devlet ile şirketler arasındaki bu kavganın neticesi ne olur bilinmez, bize açıklanan ilk resmi haberlere göre Nisan 2021’den itibaren bant genişliği daraltılacak platformlar var. Dijital yayıncılık konusunda son önemli gelişme, mevcut Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın Twitch platformu üzerinden Pelin “pqueen” Baynazoğlu’nun yayınına konuk olacağı açıklaması oldu. Ülke tarihimizde gençlerin kendi aralarında eğlendiği bir yayın platformuna katılan başka bir siyasetçi var mı bilinmez fakat dijital tarihimizde bunun bir ilk olacağı, beraberinde birçok yenilik getireceği de kesin ve eğer 17 Mart günü itibariyle siyasiler de bu yayıncıların platformlarına Amerika’yı yeni keşfeden İspanyollar gibi akın akın gelmeye başlarsa, gelmesi pek muhtemel regülasyonlardan tüm yayıncılar ve elbette izleyiciler nasibini alacak.
Bir zamanların TRT programları gibi yayınlar görür müyüz o belirsiz, fakat Mansur Yavaş olmazsa başka bir siyasinin yayında olduğu sırada yaşanacak bir aksilik, ekrana yansıyacak bir hakaret tüm bu bahsettiğim değişikliklerin fitilini ateşler. Üstelik sürecin işleyiş hızına göre yayın platformlarımızdan olma seçeneğimiz bir kenara, mevcut “yer sağlayıcılar” ile orta yol bulunup şimdiye kadar kendini bulunamaz zanneden izleyici ve dokunulamaz diye düşünülen yayın platformu geçmişe yönelik davranışları da dahil olmak üzere sorumluluk almak, hesap vermek zorunda olabilir.
Sonuç olarak her gerçek kişi birey, aynı analog dünyada olduğu gibi internet üzerinde de yaptığı ve yapacağı her davranıştan sorumludur. Dijital dünyanın yasalarımız ve uygulamalarımıza oranla büyük bir hızla değişiyor olması hukukumuzun çevrimiçi gelişmelere yetişemeyeceği anlamına gelmez. Üstelik internet unutmaz. Kanıtlar, yaşananlar asla kaybolmaz.
Bu nedenle siz siz olun kimseye düşüncesizce yaklaşmayın. Çoğu zaman hiçbir karşılık beklemeden yapılan ve insanı sağlığından edebilecek kadar zorlayıcı bir iş olan yayıncılara ve fikirleri, inançları, ırkları, cinsiyetleri ne olursa olsun diğer insanlara karşı en anlayışlı ve saygılı şekilde yaklaşın.