İbadet zamanlarında çoğu yerde var edilen çelişkiler artık ibadetlerle birlikte idare edilmeye çalışılıyor. Her birimizin istediği türde mazeretlere din adını vermemiz çelişkili ortamı besleyen mantık olmaktadır. Ancak inkâr edilemez gerçek şu ki; din ile ilgili bir olayda karar yetkisi Allah’ın, Kur’an’ındır. İnsanlar ‘bu Allah adınadır’ diyerek başkalarına bir eziyeti reva görmek isterler. Lakin Kur’an, söz konusu mantığın önüne geçmek için vardır, dolayısıyla insanlar Allah adına konuştuğunda Allah’tan konuşmak zorundadırlar. Kur’an okunduğu (konuştuğu) zaman susup dinlemek (7/204), riayet edip rahmete ermek, bir anlamda sözlerimizi ayetlerin önüne koymamak demektir. Birçoğumuz bunun farkındayız, peki ne zaman düşüncelerimizi Kur’an gerçekleri önüne koyabiliriz? Ne zaman ki Allah’ın insanlardan çok şeyler istemediği kanısına varır isek o zaman kendi yorumumuzu ayetlere ekler, önüne katar veya üstüne çıkarırız. Çünkü ayetlerin insanlardan istediği kadarını ifade eder isek kendimizi kopyalama yöntemiyle ayetlerle insanlar arasına katamayız.
*****
Allah insanın gücünü aşan, insana esareti reva gören, onurunun çiğnenmesine yol açan ya da kendisini kaybetmesine götüren bir şeyi insandan istememiştir. Yakın tarih nazarıyla ibadetler mekanizmasını kendi zamanlarında güncelleştirmeye çalışanlar, insanları katı muhafazakar, taassup tertibiyle ve adet, gelenek, tabulaşmış harmanlamalarla ibadetlere davet ettiler, bu tertip daha sonra geri çevrilmişti. Sonra İslam ve iman faaliyetlerinde amel irtibatı eksik görülüp, eksiklikler dile getirilmeye çalışıldı ve bir bakıma illeri adım gerçekleşmiş oldu. Bu adımın akabinde hak, adalet, hürriyet, barış, kardeşlik ve ahlak eksikliği hissedilip bunlara el atılmaya çalışıldı. Ve ek olarak diyalog, sevgi, merhamet, af, esenlik gibi değerler İslam adına yaratılan şiddete karşı lafzen sahne aldı. Gelinen noktada İslam adına, vazife, iman, ikrar beraberliğinin eksiklikleri giderilmese de İslam’a yakışan tarafının oluştuğunu söyleyebiliriz; fakat bu sadece sözden ibarettir şimdilik. A. İzettbegoviç, A. Şeriati, M. İkbal, S. Nursi, Mevdudi, İ. Haldun, N. Topçu (rahmetle) güzel yaşamış, düşünmüş ve konuşmuşlar; okuyanlar olarak biz ne yaptık veya okuyup taaccüp edersek bizlere ne olur?
*****
Günümüzde, azınlıkta olsa İslâm’a yakışan bu tarafın eylem-hareket-salihat eksikliği nüksetmektedir. Söz konusu taraf ibadetleri, sosyal vazife, ahlak ve erdemlerle buluşturmayı başarmış görünür ancak bu da geçmişi anımsatmaktadır çünkü eylemler güzel sözlerin altında ezilmektedirler. Kendinden İslâm’a bir şey katmadan, mütemadiyen din alanın bizlere neler katabileceğini düşünen tüketici anlayışın derin sancılarıdır bunlar. İslâm’ı derin analizlerle, yaşadıkları çağlara nam salmış insanlarla anmak elbette yapılması gerekenlerdendir. Fakat kim neleri ne adına okuyup yazarsa yazsın bu faaliyetlerine kendisinden bir şeyler katmak zorundadır. Yenilikçi diye tabir edebileceğimiz taraf kıymetli sözlerle İslam dini adına çok şeyler yapmış bir çehreye sahip görünür. Lakin kendimizi vazifelerden tecrit ederek bunu gerçekleştirmeye çalışıyoruz.
*****
Nasıl ki geçmişte iman hususiyetlerinden amel kesilip atılmış, sonra ikrar önem kazanmış ve her ikisiyle mesafe alınmamış idiyse, bugünde yenilikçi diye tabir edebileceğimiz ve insanlık-adalet-özgürlük gerekçelerini öne sürmeye çalışmak öyle sonuçsuz kalacaktır. Bu gerekçelerin dahilinde kişinin kendisi olmadan bir gelişme sağlanamaz. Adalet, hürriyet, kardeşlik, sevgi gibi değerleri yüceltecek olan yine insanlardır, yani bizleriz. İslam, iman özelliklerini bu değerlerden soyutlayıp ele almak yine büyük firelere yol açacak ve sonuçsuz kalmaya doğru gidecektir. İslam ve ibadetler boyutuna iman, niyet, hüsn, Allah rızası, peygamberlerin sahih davranışları öncülük etmelidir.
*****
Adalet esastır, özgürlük farzdır, kardeşlik ve sevgi cennet vesilesidir, zorbalık haramdır, zulüm, nifak, bozgunculuk ve gerçeği örtmek, içki, kumar zina kadar hatta üzerinde veballerdendir. Tüm bunları yapıp yapmamayı yine inanç ve iman boyutu kararlaştırmalıdır, tersi, aklanma, yararlanma ve itibar adına olacaktır. Son yıllarda ibadetler söz konusu olunca ‘ahlak iyi olsun’, ‘kişi adaletli olsun’ ya da ‘niyetim iyidir’ demek suretiyle yapılmayan her bir İslami vazife erteleme ve dahası istihza şekliyle ele alınır oldu. Bir bakıma kişinin kendi kendisini tatmin etmesi ve yenilikçi tarafın destekleriyle oluşan bu anlayışta İslam adına son merhaleler aşılmaktadır. Acaba, ‘namazı kılın ve fahişten korunun’ demek, ‘oruç tutup adaletli olun’ demek, ‘hac ederek sevgi ve kardeşliği yayın’ demek çok mu zordur? Bir tarla sahibi, tarlasına yeni bir mahsul ekmeye çalışan ya da tarlasından mahsul kaldırmaya çalışan işçisinden bunları neden ve kim için yaptığını sormaz mı? Öyleyse iman, ahiret ve amel toplamımızda bunları soracaktır. Eksikliklerimiz sosyal, siyasal, toplumsal yükümlülüklerde, adalet, sevgi, eşitlik ve doğruluktur. Bunlara itiraz edilemez, ya bunlar bir gün yaşanılır hale geldiklerinde ortada başka değerler yitirilirse, tekrar başa doğru yönümüz nere olacaktır?