Bütün savlarımıza rağmen ahlakta kaliteyi yakaladığımız söylenemez. Ahlak güzel konuşmaktan çok yapmak, iyi dinlemekten çok heyecan ve hikmet, yavan bir okuma ve bilgiden çok fıtratını bilme, kendi için istemekten çok insanlığa hizmet isteği olduğu için. Azınlıkta olsa bölgelerimiz ve Ülkemiz insanı hak, adalet, ahlak konularında gözle görülür bir ilerleme sağlamıştır, denilebilir. Ancak bu ilerlemeye aydın, entelektüel, mütedeyyin, siyasetçi, yazar, akademisyenler olarak baktığımızda, ilerlememizin güzel konuşmaktan ibaret kaldığını rahatlıkla söyleyebiliriz: Anlayış ve tarafı fark etmeksizin. Yani ahlak doğrularına kayıtsız kalmayan bir kesimden söz etmek mümkün ve en azından geçmişte olduğundan ilerdeyiz. Ancak şimdilik bu, ahlak adına güzel konuşmak ve hayret edici tespit ve tezlerle sınırlıdır, o kadar.
*****
Bilindiği üzere ahlak adına peygamberler, filozoflar, âlim, bilge ve dürüst insanlar çeşitli kuramları ortaya koyup tartışmış ve yaşamışlardır, lakin bu birbirini tekzip değil doğrulamak olmuştur. Ahlakla ilgili tartışmalar insanlıkla yaşıttır ve ilk günden sonsuza kadar da sürecektir. Ahlakın doğallık, kurallar ve işlevinde yeni bir şey olmamış ve bütün zamanlarda ifadesi hem en eski hem de yepyeni olarak görülmüştür. Çünkü ahlak sonradan öğrenilen bir öğreti ve olgu değil kişinin belleğinde en asli formatıdır.
*****
Ayetlerde ahlakın bir doğrusuna yürüyen bütün doğrularına, bütün doğrularını yapmaya çalışanlarda tek hakikatte birleşebilir. Örnek: Doğru yaşayan biri hikmetle düşünür, hikmetle düşünen sabırlı olur, sabırlı olan hakkına razı olur, hakkına razı olan af eder, af eden küskün kalmaz, küskün kalmayan cimri olmaz, cimri olmayan zulmetmez, zulmetmeyen adaletli olur, adaletli olan arınıp tövbe eder, tövbe eden güven duyar, güvenen ışığı görür, güzel konuşur hamd ve şükür eder, nankör ve inatçı olmaz. Tersinden birini yapamayan ötekilerine talip olamaz.
*****
İslam lisanı ve insanlık yararına ahlakı uydurmak veya göstermek hiç kimseye fayda getirmemiş/getirmeyecektir. Çünkü en büyük değer olan ahlak, özellikle İslam ahlakı, kendisine doğrulukla gelenleri asla mahcup etmemiştir, lakin onu kullananları pişman etmiştir. Şekilci, lafzen, temiz veya yüce olabilecek ahlak güzellemeleri ne İslam’ın ne de herhangi beşeri bir öğretinin gayesidir. Bunun için ayetlerde bu tip ahlakilik yerilmiştir. Sevdiği şeylerden infak etmemek, dosdoğru olamamak, dürüst ticaret yapamamak, cimri ve hain olmak, iyiliğe sırt dönmek, riyakâr olmak ayetlerde yerilen birkaç unsurdur. Müslüman kimliğinin yaşamda önemsemediği ahlak değerlerinin çoğu ibadetlerden çok önce farz olmuşlardır, henüz bir ibadet şimdiki bilinen haliyle farz olmadan ahlak, salihat, iyilik, selamet, huzur, sevmek, kadın ve insan hakları ve ihtiyaçlardan fazlasını dağıtmak farz olmuşlardı. Bu anlamda bu kurallara ahlak/erdem/etik olarak baktığımızda bunlar İslam nazarında farzların farzıdır. Dahası şu sonuca varmamızda bir beis yoktur; hiçbir ibadet ahlak kanatlanmadan menzile uçamaz, çünkü Müslüman en güzel ahlaka taliptir ve ahlaka karşı olmayan gerçek Müslüman’dır.
*****
Ahlak için hep tartışılmış ve daha da tartışılacak olan ahlak, iman, amel ilişkisidir. Bu anlamın tümüne sorumuz Hz. Muhammed’in vazifesi neydi olursa, cevabı şu şekilde olarak verilmiştir: “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.”Ahlâkı ibadetlerden uzaklaştırdığımız için, kapalı mekânlara tutsak ettiğimiz için, bilgi ve üst insan savına indirgediğimiz için sevmekte zorlanıyoruz, doğru olmaya mesafeliyiz, başkalarını kendimiz kadar düşünemiyoruz ve birlik/ümmet olamıyoruz.
*****
Bunun için bölgelerimiz, ülkemiz ve şehrimiz devasa sorunlar yaşamaktadır. Kentsel dönüşümler ve binaların heybet ve görkemi ahlaklı duruşumuzun üzerine çıkmıştır. Hayalci bir tarz takınmadan insanımızın bunları yenebilecek gücü vardır. Gerek yerel, gerek ulusal, gerek toplumlar arası sorun ve çözümlemeler de ahlaka her uğrayışımızda yeni yeni yanlışlarımızı görüp doğru yaşama ulaşabiliriz ve ülke gerçekliği buna uzak değildir. Ahlak dışılık zor, ahlaklı kalmak en kolay yoldur. Çünkü nefsinin arifi olana tarif gerekmez; yani, kendini bilen Rabbini bilir.