Artık sorunlarımızın ahlak kaynaklı olduklarını ret edecek bir delile sahip değiliz. Tabir caizse kaçacak yer yoktur. Geniş anlamda bölgelerimiz, ülkemiz, kentimiz, mahallemiz ve hanemize kadar sirayet etmeyen dini ve ideolojik üslup ve iddia neredeyse kalmamıştır. Ancak tüm anlayışlarımızda fire vermekteyiz. Yaşam iddiası ne olursa olsun bu fark etmemektedir ve bir yerlere takılıp kalmaktayız. Bu takılmaları İslam anlamında çeşitli fetvalarla, düşünsel anlamda birçok fikirle geçiştirebiliriz lakin bu gerçeği değiştirmeyecektir. Çünkü bireysel tercihlerimizden toplumsal sorunlarımıza kadar ahvalimiz ortada; hem yaşam, hareket ve insan gerçekliği tüm teori ve yazıtların üzerindedir.
Toplumlarımızda (hiçbir durumu küçümseme peşinde olmadan) iman hamleleri, dini hareketler, mekânların yeterliliği, irili ufaklı da olsa okumalara olan merak, dindar tarzlar, politik savlar, birçok alanda düşünce insanlarının ürettikleri ile adeta denenmeyen, eksik kalmış bir şey yok gibidir. Ama bütün bunlara rağmen ilerleme, değişim ve sevgide birleşilmiyor. Bir taraf, yaptıklarının öteki kaynaklı olduğunu varsayımına gidebilir ama bu birçok tarafın hatasızlığını teyit etmeye yetmiyor. Bütün bunları ve daha fazlasını not diye tutabiliriz fakat bu bir işe yaramayacaktır, ahlak ilk notumuz olmadan. Ahlak ile iddialar, üzerine bir eşya bırakacağımız zemin gibidir, zemin düz olmadığında üzerine hangi değerli, süslü eşyayı bırakırsak bırakalım o eşya düz durmayacaktır. Dolayısıyla ilkin ahlakı seçmediğimizde kişiliğimizi neyle ortaya koyarsak koyalım kişiliğimiz dürüst durmayacaktır. Bu bir tez değildir, olmuş ve yaşanıyor olan hayatın ta kendisidir. Görmek için de sadece göz ve vicdana ihtiyaç vardır.
Ahlakın ne denli önemli olduğunu ahlaka aldırış etmeyenlerin neler yaptıklarını veya ahlaklı insanların neler başardıklarında görebiliriz. Ahlaklı olunmadan okunan ve yapılan neler olursa olsun bu, bizi olumluya motive edemeyecektir. Ahlak ile başlamak insanlık ve sorumlulukla başlamak demektir. Ahlakını okuyup yaşayan birinin özlemi daha fazla iyilik ve güzellik, ahlak tedariki olmadan okumak geçim, makam ve şöhret; insanlar görsün içindir. Okumaya kendinden ve ahlakla başlayan dürüst, erdemli bireyler başkalarını suçlamaktan haya eder tövbe edip arınmaya yönelirler, okumaya ahlaktan bağımsız yönelenler ise bir yerlere ulaşma hedefinde olur ve başkalarını suçlayıp kendi yaptıklarını örtmeye çalışırlar.
Okumanın önemine herhangi bir inanç, ideoloji, ekol, okul, saf sırt çevirmemiştir ve burada da yapılan sırt dönmek veya okumanın önemsizliğini vurgulamak değildir. Okumanın ahlak olmadan amacına hizmet edemeyeceğini anlamaktır. Burada iki örnek vardır: Semavi dine muhatap olmuş geçmiş kavimlerde yeteri kadar mevcut olan deliller ve peygamberlerin onlardan istedikleri. Geçmiş kavimlerde ahlaklı davranmak güç olduğu için inen vahye bir türlü ısınmıyorlar ve tekrar tekrar onu tahrif ediyorlardı.
Onlar peygamberlerin bilinen haliyle ibadet ve çeşitli ritüelleri için ret etmiyorlardı. Mekke de Hz. Muhammed insan insandan üstün değildir, haklarına riayet ediniz davetini yayıyor onlar üstünlük peşindeydiler. Onlar kızları diri gömüyor ve kadınları aşağılıyorlardı, İslam kadınlara insanlık kimliğine yakışan yaşam hakkı veriyordu. Onlar keyfince zulmetmek istiyor, İslam en üst notadan zulüm şirktir diyordu (Lokman 13). Onlar birbirlerini ticarette, evlilikte, siyasette-muamelatta, komşulukta vs. aldatıyorlardı, Hz. Muhammed bizi aldatan bizden değildir diyordu. Onlar komşusu aç yatarken tok olduklarına aldırış etmiyor hatta keyif alıyorlardı Hz. Muhammed komşusu aç iken tok olan bizden değil diyordu. Onlar sevgisiz, af etmekten uzak, paylaşmak istemeyen, başkalarına cimri, kendisine israfçı, hakikati kendilerine uyduran, hep haklı oldukları peşinde İslam bunları reddediyordu. Yalan, edepsizlik, alay etme, dedikodu, götürüsü olmayan inançlar, değerleri kullanma günlük işleriydi. Söz konusu toplum içinde okuma yazması olan da vardı ama İslam bu ahlaksız davranışlardan ötürü onların cahil olduklarını iletecekti. Bunların başında Ebu Cehil gelmektedir, okuma, yazması, birikimi ve Hz. Muhammed’e akraba olduğu halde o cehaletin babası unvanını almayı hak etmişti: Acaba neden, geriye ahlak kalmış olmuyor muydu?