Ait olduğu toplumu dışardan müşahede ederek uyarabilen feraset sahibi insanlar gelişmiş topluluklarda adeta el üstünde tutulur, bu durum kitlesel bilinçle olaylara yaklaşılan yerlerde ise tam tersinedir. Kitlesel bilinçle olaylara yorum getirilen yerlerde feraset sahibi insanlar mütemadiyen dışlanırlar. Sosyolojik tanımlarla buna çeşitli yorumlar yapılabilir ancak kaba bir okuma ve sosyopsikolojik bağlamla güven bunalımında olan her toplum inatçı olma, söze güvenmeme ve güç ahlakına boyun eğmelerle kendini itibarsızlaştırır. Bizleri kendi toplumlarımız ilgilendirdiğinden hangi tarafta olursa olsun genel manada içimizden tehlikeyi erken fark edip toplumlarını uyaranlar muhalif hatta düşman ilan edilirler. Bu olgunun okumuş ve cahili, dindar ve dinsizi, sağ ve solu yoktur. Kendi tarafını eleştirenler ve uyaranlar hep muhalif ve düşman olarak görülmüşlerdir. Bölgelerimizde bu sendromun tarihi peygamberlerle başlamış bugünlere kadar sürüp gelmiştir. Uyarıcı ve müjdeleyici olarak gönderilen peygamberler toplumlarını uyarıp uyandırdıklarından çoğunluk tarafından her tür dalavere ile dışlanmışlardır. Çünkü kitle uyumayı diler uyanmayı değil.
*****
Böyle bir toplumsal bilincin birden fazla sebepleri vardır: Beni benden fazla düşünme, benim gibi düşünmek zorundasın, benim gibi konuş, ezilmek istiyorum, kitle psikolojisinde kaybolmak istiyorum ve çıkarcı irtibat bazı sebeplerdendir. Hakikate yabancılaşmak, aydın ve öncülerin kitlelerini memnun etme ve yükselmek uğruna bayağı muhalefetleri, inanmak ama güvenmemek, ikna kabiliyetinin eksikliği de sayılabilir. Dost ve karşıtını ayırt edememe, eleştiri yokluğu, sözlerin değersiz olması, dünyalık fetişizmi, cinsiyetçilik, lidercilik, uydurulan din mantığı, fanatizm ve ideolojilerin girdabı ise bu sebepleri besler.
*****
Mesele sözü siyasete getirmek ve bir seçim analizinde bulunmak değildir. Bunu, işin ehli olanlar her tür platformda zaten yapmaktadırlar. Meselemiz her tür yaşam alanımızın aynı işleyişe sahip olması meselesidir. Ve bu da kitleye uyma, itaat etmeler üzerine şekillenmiştir. Tüm bunların, çoğunluğu Müslüman olma iddiasında olan bir toplumda zuhur etmeleri üzücü olduğu kadar düşündürücüdür. Burada isim olarak zaten bir muhalefetin olduğu varsayılabilir. Ancak gerçek muhalefet adil ve doğru olmayana muhalefet ederken kendi topluluğunu unutmayan muhalefettir. Gerçek muhalefet adil ve doğru olmayana karşı iken kendi muhalifliği içinde yükselmek için kitlesini memnun etme peşinde olmaz öz taraftarlarını acımasızca eleştirir. Bu durum bizim herhangi bir tarafımızda geliştiğine şahit değiliz. Bir tarafta olmak her tür fanatikliği kabul etmek, karşısında olmak ise doğru da olsa yermek üzerinedir. Dolayısıyla muhalefet tarzımız inandırıcı değil, olmamıştır.
*****
Bizler “Sezar’ın hakkı Sezar’a” diyemiyoruz. Muhalifliğimiz adına sosyal dokuları bozmayan alternatif muhalefeti geliştiremiyoruz, sadece konuşuyoruz. Muhalif birliktelikten yoksunuz, muhalefet edenler içlerinde onlarca hiziplere ayrılmıştır. Gücü elinde bulunduranlar gibi yaşayıp muhalefet etmeye çalışıyoruz. “İlk taşı günahsız olan atsın” diyemiyoruz. İç muhalefeti eleştirmek günah ve yasaktır. Muhalifçe iş yapmak ve tutumlar yerine söz icabı muhalefette varız. Tüm bunları insanlar anlamaktadırlar ve bu nedenle muhalefet inandırıcı olamıyor. Müspet, menfi nasıl hesap edersek edelim, insanımız, tarafı zaten belli olanlar hariç muhalefete ekstra muhalefet yapmak istemez. Gönül kırmamaya çalışır. Çoğunluk işler bittikten sonrasını da düşünür ama gerçekte muhalifleri sadece sıradan muhalif olarak görmektedir. Bunun için muhalifliğimiz seçimde sandıklara, dinde insanları etkileyen yorumlara, ticarette çarşıya-kasaya yansımıyor. Çünkü karşıyız-kabullenmiyoruz diye ferman ettiklerimizden farklı değiliz. Savunduklarımızın tersini yapıp, söylediklerimizi yerine getirmiyoruz. Kısaca, muhalif olanlarımıza ‘Ne tür işlerle meşgulsünüz’ diye sorulduğunda ‘Ne olsun sadece muhalefet yapmaktayız’ diye cevap almaktayız. Ve bu algı böyle sürüp gitmektedir.
*****
Din alanında bir yoruma muhalif olmak, siyasette muhalif olmak, kurnazca ticaret yapana karşı dürüst ticareti savunup adil ve ahlaklı olmak eziyet olduğundan çıkış yolu kolaya kaçmaktır. Kolayı savunmak için bilgiye, dürüstlüğe, ahlak ve adalete gerek yoktur. Bunun için karalamak, kendi tarafını kutsayıp hep başkalarıyla uğraşmak ve gelire odaklanmanın adı muhalefet olabiliyor. Muhalifliğin inandırıcı ve dürüst olmasının şartı, farklı dil konuşmak, şekil ve sembollere boğulmak değil, ahlaken karşı tarafla aynı yaşamı tercih etmemek demektir.