Mevcudatın anlamı, her hayrın başı Bismillah ve Allah’ın selamı ile.
İslam’ın üzerine bina edildiği ilk farz ya da ana unsur ahlak idi. Elbette İslam’ın ahlak üzerine bina edilme mevzusu bir yorum veya basit bir okumadan ziyade bir deliller bütünüdür. İslam’ın ahlak dini olmasıyla ilgili deliller bütününden birkaç maddeyi şöyle sıralayabiliriz;
-Hz. Muhammed’in nübüvvet öncesi zatına sıfat olmuş canlı ahlakı; El Emin.
-Kur’an’ın nübüvvet öncesini de kapsayacak bu ahlakı tasdik edişi (68/4).
-Hz. Muhammed’e düşman olanların bile ahlakına karşı söz edemeden teslim olmaları.
-Kur’an’da anılan 28 peygamberin övülme nedenlerinin ahlaki özellikleri olması.
-Hz. Peygamberin: “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” Hadisi.
-Hz. Muhammed’in hayatını öğrenmek isteyenlere verilmiş; “Onun ahlakı Kuran idi” cevabı.
-Ahlakı önemsemeyen Müslüman dünyasının geçmişi ve bugünündeki ahlaki tıkanıklıklar.
Bu maddeler ahlak farzını görmemizi sağlamalı ve delilleriyle beraber ahlaklı bireyler olmamızı sağlamalıdır. Evet, yüce ahlak İslam’ın farzlarından önceki farzlardır diyebiliriz.
*****
İslam düşüncesinin toplumsal itibarının oluşması ve yaşam adına somut bir fikre dönüşmesi için iman, ahlak ve amel ilişkilerini dengeli/adaletle kurmalıyız. İslam dini, cihad-ı ekber diyebileceğimiz gücünü mütemadiyen güncellenmesi gerekli yüce ahlaktan almıştır. Kalk ve uyar, bu ahlaki gücün hayata dönüşmüş en saf-insani halini barındırmakta ve Kur’an’ın pratik ahlakıyla bütünleştirmektedir. Kur’an ahlakının kalplere haşyet vererek ayaklandırdığı bir topluluk döneminden sonra aynı Kur’an ışığı Müslümanları neden ve niye hareketsiz bıraktığı sorgulanmalı ve çareler üretilmelidir. Elbette bu çareler, yaşamış ve sünneti yaşayan Kur’an olan Hz. Muhammed’in hayat ölçüleriyle gerçekleşmelidir. Söz konusu çareler tarihi, kültürel, felsefi, siyasal, sosyolojik kavramlarla anlam atmosferinde güncellenip, yenilenme ihtiyacına binaen düzenlenmelidir. Tıkandığımız ve zorluk derecesi yüksek bu çarelere başvururken Hz. Muhammed’in ‘Mübin’ eğitim ve öğretiminin yol göstericiliği ve Kur’an öncülüğü ile aynı anda ele almalıyız.
*****
Genelde Müslüman toplumlar özelde Ortadoğu kavimlerinin kadim kültürleri ve gelenekleriyle harmanlamaya çalıştıkları ahlak ölçüleriyle Kur’an ahlakının farkını ortaya koymak, anlamak ve yaşamak zorundayız. Bu iki gerçeğin hayatça doğrulukları ve cesaretle farklarını belirlemeden, dahası altları çizilmeden, ibareler ve lafızların bizleri İslam ahlakına ulaştırması neredeyse imkânsızdır. Müslümanların, Kur’an’ın sunduğu iki reçeteden birini tercih etmeleri gerekmektedir; biri, ahlaka yaklaşımlarıyla kaybeden topluluklar, diğeri, ahlak faziletleriyle iman, ahiret, insanlık davasını yücelterek kazanan toplumlar! Sözü edilen ahlaki yaklaşımların ilki yerelci, geleneksel, otoriter, tabucu ve dar ahlak kalıplarıdır. İkincisi, evrensel İslam ahlakının dinamikleri; doğruluk, merhamet, adalet, barış, kardeşlik, sevgi ve esenlik gibi değerlerdir.
*****
İman sahipleri için ölçü evrensel değerler olmaktadır ve Müslümanlar ahlaklarıyla tanınırlar. Müslüman birinin hayatında ahlak nuru olmalı ve nişanesi yüce ahlaktır. Bütün nimetlerden hesaba çekilecek olan insanların, ahlaktan hesaba çekilmeyeceğini düşünmek fasit bir çemberde dönmek demektir. Bütün mesele; kokuşmuş çamurdan yaratılan insanın kokuşmuşluğunu yenecek, ahlak ve erdemlere ne kadar mesafede olacağıyla ilgilidir diyebiliriz. Her birimiz İslam dini adına Kur’an ahlakının vasıflı birer işçisi olmalıyız. İnsanlığın aydınlık gelecek ve kurtuluşu, ayetlerin işaret buyurduğu ve Hz. Muhammed’in (sav) eksiksiz yaşadığı yüce ahlaktadır.
*****
İbadetlerle neden illeri bir aşamaya geçemediğimizi bu güzel günlerde anlamaya çalışmalıyız. İnşa süreci ve lisanlarda Müslümanların ahlakı diye tanımlıyor olsak da aslında dindar olsun olmasın ahlak özelliklerinde sınıfta kaldığımızı ifade etme cesaretini göstermeliyiz. Ahlak gerçeklerinden uzak yaşayanlar sadece dindarlar değildir. Herhangi bir inanç ve din ile yan yana anılmak istemeyenlerde de ahlak için durum farksızdır. Mütemadiyen Müslümanların ahlaktan uzak yaşadıklarını hesap etmekteyiz. Bu tanımları Müslümanlarla andığımız için kendilerini dinden uzak görenler kurtulmuş oluyorlardı. Ancak ahlak veya ahlak dışılık toplumsal bir hastalıktır, ikisinden biri, bir topluma yayıldığında ondan kurtulan olmayacaktır. Bu sebeple dindar değilim demekle kişinin ahlaklı olduğu kanısına varamayız. İyi izlenip doğru yaklaşımlarla cevap verildiğinde görülecektir ki toplum sosyal yapılarıyla farksız ahlak tercihlerini yaşamaktadır.
*****
Söz konusu ibadetler ve oruç ahlakı olduğundan sadece oruç ibadetini yerine getirenleri görmekteyiz ancak sırf dindarlar ve ahlak diye olaya baktığımızda yine eksikliği tamamlamış sayılmayız. Yine de oruç, bizleri merhamet, af, sevgi, adalet, sulh ve doğruluğa götürmüyorsa, düşen insanlığı Allah adına ayağa kaldıramıyorsak, işin açıkçası oruç kalkan olmaktan çıkmış, bizler sadece aç kalmaktan ibaret oluruz. İbadet edenler İslam’ı Allah adına insansız (başka insanların haklarını dışlayarak) yaşamak isterler. Allah’ın ayetleri de, İslam’a ve ibadetlere insan haklarını imandan sonra en önemli hususiyet olarak eklemektedir. Hatta imanla beraber, insan haklarından ayetler haber vermektedir (Beled süresi).