Bilindiği üzere birkaç gündür ülke gündemini meşgul eden olay Adana’da meydana gelmiştir. Geçmişte yaşanmış çocuk istismarları olaylarının son halkasıydı, temenni ederiz ki bu son olur. Üç yaşında bir çocuk ve kabullenmeyecek türden bir sapkınlık. Bu olay geliştikten sonra duymadığımız daha neler kaldı diye düşünmemizin yanında, haklı olarak duymak istediğimiz her türlü karşı lanetlemeleri de duyduk ve duymaktayız. Çirkinliklerin son aşaması diyebileceğimiz olaylar geliştikten sonra tepkilerin belli süre zarfında başlayıp sona ermesi, sorunun nedenlerine inilmemesi ve gerek kurumlarımızın gerekse vatandaşların üzerlerine düşeni hakkıyla yerine getirmemeleri yeni olayların perde arkası olmaktadır, (bugün itibarıyla bir komisyon kurulmuştur). Tüm yazılan, çizilen ve söylenenlere ek olarak toplumsal vazife boyutuyla bakmak istedik.
*****
Başka suçlara benzemese de bu gibi suçları düşündüğümüzde şunları sorgulamadan geçemeyeceğiz; gizlilik mi şeffaflık mı, örtmek mi açıklamak mı, susmak mı sormak mı, serbest ifadeler mi bastırılmış kişilikler mi yararlı ve toplumu kemirir? Bu gibi sapıklıkları başka suçlarla karıştırmıyoruz ancak toplumsal bağlamda birçok öngörümüz yanılmak ve yanıltmak üzere şekillenir. Bir dostun can ciğer dediği dostunu satması, ticaretteki dalaverelerin sonra ortaya çıkması, aile içi çarpıklıklar, bizlerden birinin uyuşturucu ile uğraşırken onu savunmamız bu meyanda sorunlardır. Neden böyle? Çünkü yaşam alanlarımız Mübin yani açık ve şeffaf değildir. Bu iş sadece resmi kurumlar sağlam çalışırsa sona erecek türden işler değildir çünkü bu çirkinlikleri yapanlar toplum içinden çıkmaktadır, öyleyse sosyal anlamda da vazifemizi yerine getirmeliyiz: elbette ki resmi kurumlar da en üst yükümlülüklerle vazifelerini yerine getirmelidirler. Toplum insan olma ve vazife tanımını kaybettiği zaman bu işler daha çabuk meydana gelebilecektir. Toplum komşuluk, diyalog, yakınlık, dürüstlük, sevgi ve merhametten uzaklaştıkça, nemelazımcılık, riyakârlık, maddecilik ve bencilliğe yakınlaştıkça suç oranları o denli çoğalacaktır.
*****
Şu an, beş, on, yirmi yıl ve daha geri kim bilir neler yaşanmış ve kimler nelere şahit olmuştur, ancak hepsi gizli, saklı kalmıştır. Güya gıybet etmeme, kayırma, ailecilik, kazanç, siyasi, dini, kurumsal takıntılar başkalarının suçlarını ayan etme ama yanımızdaki suçluları hatıralarımızda saklamaları benimsetmiştir. Kim bilir ne kadar acı çekenlerimiz, istismarcılarımız, gözleri her tür başkalarının mal ve canında olanlarımız olmuştur da çekip gitmişiz. Hayatlarını riya üzere kuranlar, olmadık sahte ürün üretenler, işçilerinin haklarını yiyenler her tarafta ama şikayet kısık ses ve üzerleri örtüktür. Nedenleri birden fazladır ama yanındakilerin derdiyle dertlenmemek, nemelazımcılık veya suçluların hemşerimiz, partilimiz, cemaatımızdan, dindaşımız, fikrimiz veya kadeh tokuşturduğumuz ise o suç, suç değildir diyebiliyoruz. Ve suç işlendiğinde eğer sanık yanımızdaki ise mızmızlar ve mazeretler başlayabiliyor. Oysa Kur’an ayetlerinin en fazla üzerinde durduğu anne baba haklarını dahi dosdoğruluk hakkına feda etmeyiniz diye buyurmaktadır (Nisa 135). Doğruluk hakkı bir başka hakka feda edilemez: Ne anne ve babaya, ne makam ve akrabaya, ne milliyet, çıkar ve siyasi-politik mülahazalara doğru feda edilmemelidir.
*****
Ayrıca Kur’an suçu tabiat haline getirenleri teşhir etmemizi istemektedir (Nisa 63) maalesef işlere öyle geldiği için bu başlığı da gıybet diye ele alıp şeffaflığı bitirdik. Suçluyu topluma ayan etmek Müslüman birinin en etkili vazifesidir ve bu asla gıybet değildir. Şu an bile her birimiz sırf bu gibi suçlar değil tabii ki ama başka anlamda ne kadar suçlu barındırıyoruz, lütfen herkes hatıralarını kontrol etsin. Milliyet, ticaret, menfaat, ünsiyet, cemaat, tarikat, siyaset, külliyat, edebiyat, riyazet mevzularımızı bir kenara bırakarak suç ve suçluları ifade edelim. Şimdi etmezsek etmek zorunda olacağımız zamanlarda gelecek. Bunun için ayetler, Kur’an’ın, peygamberin, lisanın, dilinin, sözlerin, ayetlerin ve iman ehlinin Mübin/apaçık olduklarını ifade buyurmuştur: buna karşın küfür de gerçeği örtmektir.