Okulların açılması ile birlikte ‘’hocam ödevlerini yapmıyor, masanın başında 10 dakika bile oturmak istemiyor’’ şikayetlerini daha fazla alır olduk.
Ödev yapmak masa başında uzun süre, sakince oturmayı gerektirir. Uzun süre bir masada sabit kalmak aslında çocuk doğasına aykırıdır. Bir ilkokul çocuğunun masa başındaki dikkat süresi 15 dakikadır. Bu da çocukları biraz zorlamaktadır.
Ödev bir tavsiyedir, zaruret değildir. Tekrar etmenin önemini vurgulamak için öğretmenler tarafından tavsiye edilen ev etkinliğidir. Eğer ödev bir zaruret haline gelirse çocukların motivasyonunu düşürecektir. Bu yüzden yapılmayan ödevler için verilen ceza ve baskı amacından şaşmaktadır. Ödevden dolayı baskılanan çocuk ne okula gitmek isteyecek ne de merak ettiği şeyleri soracaktır. Dolayısıyla akademik olarak gerileyecektir. Ödev yapmasının neden gerekli olduğu derse başlamadan önce anlatılmalıdır.
Gerek uzun süre okullardan ayrı kalmak gerek alışkın olmadıkları bir disiplinin, düzenin içine girmek çocuklarda ödev yapma alışkanlıklarının önüne geçmektedir.
Aslına bakarsanız merak çocuklarda en kuvvetli ihtiyaçlardan bir tanesidir. Peki neden merak etmiyorlar, neden ödev yapmak istemiyorlar? Şimdi çocuklarda ödev yapma alışkanlığının önüne geçen sebeplere bir bakalım.
Sizlere ilk uyarım çocuğunuzun ruhsal yapısının sağlıklı olup olmadığı ile ilgili olacak. Eğer ev ortamı huzurlu değilse, aile içinde sık sık çatışmalar oluyorsa çocuk ruhsal olarak bu yükü kaldıramayabilir ve kafasında ailesi ile ilgili problemler varken ödev yapmak istemeyecektir.
Öğretmen gereğinden fazla ödev ve sorumluluk mu veriyor? Okullar açıldıktan sonra çocuktan ödevlerini yapmasını bekliyoruz, bunun yanında oyun oynaması, gülmesi, eğlenmesi, ailesi ile ödev dışında zaman geçirmesi yine gelişimin basamaklarındandır.
Bu yüzden okuldan artakalan tüm zamanın masa başında geçirmek istemeyecektir. Bu dengeyi öğretmenler ile ebeveyn iş birliği içerisinde sürdürmelidir. Aksi halde gereğinden fazla ödev çocukta hem okula karşı önyargı yaratacak hem de bıkkınlık yapacaktır. Çocuğu akademiye hazırlayan tek şey ödev ve okul değildir.
Dengede kalıp, çocuğun hayat ile olan bağını kesmemek tüm gelişim alanlarına yansıyacaktır. Unutmayalım ki sosyal alanda başarı gösteren çocuklar akademik alanda da başarılı olan çocuklardır.
Çocuk doğası aslında yeni bilgiye meraklıdır, küçük birer bilim adamı gibi ayaklanmaya başladığı andan itibaren keşfetmeye başlar. Peki bu merakı ve keşfi azaltan şey nedir? Şöyle ki çocuk normal şartlarda 5 sayfa ödev yapabilme güdüsüne sahipken 10 sayfa ödev verip zaruret haline getirildiği için merakla ve keyifle yapması gereken ödevin sadece bitmesine odaklanmaktadır. Eğer yapabileceğinden biraz daha az ödev verilmiş olursa çocuğu bir sonraki ödeve güdülemiş oluruz. Ödevleri hevesle yapıp bitirmenin ve başarmanın hissini sürdürmüş oluruz.
Bana kalırsa en önemli kriterlerden bir tanesi öğretmendir. Özellikle de ilkokul öğretmeni çocuğun okula ve akademiye olan bakış açısından fazlaca sorumludur. İlkokulda edindiği okul algısı nasıl ise öyle devam edecektir. Öğretmenin ödev-hayat dengesini sağlaması, baskı ve cezaya olan yaklaşımı önem arz etmektedir. Aslında çocuğun yaptığı ve yapmadığı ödevden, çocuk ve öğretmen ilişkisi büyük rol oynamaktadır. Çocuğumuzun öğretmenle olan ilişkisini yakından takip etmekte fayda var.
Çocuğumuz o çizgileri çiziyor, toplama-çarpmayı yapıyor, dağları-taşları öğreniyor ama bunu neden yaptığını biliyor mu? Çarpım tablosunu ezberliyor fakat bunu neden öğrenmek zorunda olduğunu bilmiyor. Bu yüzden eğitimin başlangıcında bu çizgileri neden çizdiğinin, dağları neden öğrendiğinin anlatılması çocuğu ödev için güdüleyecektir.
Her çocuk aynı şekilde öğrenmeyecektir. Bazı çocuklar yazarak, bazıları ayakta dinleyerek, bazıları kodlayarak öğrenmektedir. İşitsel öğrenebilen bir çocuğu illa yazmalısın diye zorlamak çocuğun üzerinde ekstra bir yük oluşturacaktır. Bireysel farklılıkları gözden kaçırmayalım.
Gereksiz olan bilgi ile yani öğrenmesi elzem olmayan veriler ile çocuğun aklını karıştırmamalı, önemli olan ve öğrenmesi gereken ne ise çocuklar bunlardan sorumlu tutulmalıdır.
Çocuğun okul ile ilgili her başarısı sonraki öğrenmeler ve ödev ile ilgili motivasyondur. Bazen yapabileceği kapasitenin altında ödev vermek, başarı hissini yaşamasını sağlayacak dolayısıyla da bir sonraki öğrenim için heyecan duyacaktır. Ödev için devamlılık şartı iç motivasyondur. Ödevini bitirip başarma hissi, en güzel iç motivasyonlardan bir tanesidir.
Onlar için kaygılanmamız normal fakat acaba bu kaygımız çocuğa yansıyıp onlarda nelere yol açıyor? ‘‘Öğretmen bana ceza mı verecek, annem bana kızacak mı, babam benim için çok fedakarlıklar yaptı onlara layık olmayım, arkadaşlarım beni dışlayacak’’ vb. düşünceler çocuğa çok fazla kaygı verir. Bu yüzden çocuğun çevresindeki kişiler ona karşı kaygı verici cümleler kullanmamalı, minnet duygusu uyandırmamalıdır. Bazen düşük bazen yüksek not almasının normal olduğu vurgulanmalı.
Öğretmenler sınıfta başarılı ve başarısız öğrencilerin sıralarını dahi ayırmamalı. ‘’Akademi hayatımızın bir parçasıdır, her şey değildir.’’ Çocuklarda bu algıyı arttırmakta fayda görüyorum.
Anne babanın elinde telefon varken ‘’oğlum hadi derse ‘’ uyarıları hem acımasız hem de etkisiz olacaktır. Siz kitap okumuyorsanız onlardan kitap kurdu olmasını bekleyemezsiniz. Gürültü ve şenlik ortamı devam ederken, odalarda televizyon açıkken çocuk ders yapmak istemeyecektir. Akşamın belli saatlerinde sessizlik, kitap, ödev saati yapabilirsiniz.
Çocuğa ‘’haydi bakalım derse’’ dediğiniz anda eğlenceli bir oyun ortamındaysa oradan alıp derse oturtmak çocuk için ‘’ders cezadır’’ algısı yaratacaktır. Bu yüzden ders çalışma saatlerini, oyun saatlerine denk getirmemek işimizi kolaylaştıracaktır. Çocuğu oyundan ödev ile koparmamalıyız. Oyun ve ders çalışma saatleri arasına dikkat etmeliyiz.
Çocuğunuz zihinsel olarak çok mu yoruluyor? Sabah erken saatte kalkmak, okul, dershane, yemek, ödev döngüsü çocuğu yorabilmektedir. Haftanın bir günü farklı aktivitelere yönelmeyi unutmamalıyız. Ayrıca eve geldiğinde anne baba ile duygusal ihtiyacını gidermesine imkan tanımalıyız.
Bir de derse bir türlü başlayamama sorunu var, ders başlangıçlarını ebeveyn ile yapmak ve sonrasında ebeveynin ayrılması da ödev yapmayı kolaylaştıran durumlardandır.
Son olarak ödevi son ana kadar bekletmek, ertelemek, son güne bırakmak, çocuğun gözünde ödev yapma işini daha da büyütecek ve zorlaştıracaktır. Çocuklara zamanı planlamayı öğretmek, birlikte ders programı yapmak, programların arasına sevdiği etkinlikleri eklemek çocuğunuzu motive edecek ve zamanı uyumlu kullanmasını sağlayacaktır.
***
Sevgili anne babalar, pandemiden dolayı eğitimden, düzenden ve disiplinden uzak kaldık. Birçok anne baba pandemiden dolayı çocuklarının okula gitmesini istemediği için bizlerden raporlar aldı. Okul ve akademi ile ilgili büyük endişeler içinde olduğunuzun farkındayız fakat dönemin getirdiği tek olumsuzluk eğitim yoksunluğu değil devamında yetişkinler de dahil birçok ruhsal veya maddi sorunlarla baş etmek zorunda kaldık ve bu durum çocuklarımıza da çok fazla yansıdı.
Tüm bunları anlamakla birlikte, derslerin bizim hayatımızın sadece bir parçası olduğunu, hayatımızı tamamen ona göre endekslemememiz gerektiğini, önceliğimizin çocuklarımızda pandemi döneminin yıkımını atlatmak olduğunu hatırlatarak yazımı bitiriyorum. İlk önce ruhsal doyum sonrasında akademi, sevgiyle kalın.