Kostaniyye’yi İstanbul ; II.Mehmet’i Fatih diye isimlendirilmesini sağlayan o fethin sene-i
devriyesindeyiz.O şehir ki birçok imparatorluğa başkent olmuş , o şehir ki fetheden komutanın ve
fetheden ordununun peygamber övgüsü aldığı yerdir. İstanbul'un fethi, bütün İslam ümmeti için bir
bayramdır. Fethin seneyi devriyesinde İstanbul'u fethedip bize emanet eden Fatih Sultan
Muhammed Hanı, onu bu fethe kilitleyen İslamî tasavvuru, onun aziz ordusunun destanî
kahramanlığını anlayamayız. Bütün bunları anlamamız için, bir fetih medeniyeti olan İslâm'ın
"fetih" anlayışını çok iyi kavramamız şarttır.
En başta şunu söylemek gerekir İslam Medeniyeti bir fetih medeniyetidir. Fetih insanı kula
kul yapma değil , kulu hakk yolunda hür bırakmaktır.Ancak bir çoğumuz fetih kelimesini ve fetih
şuurunu eksik veyahut yanlış anlıyoruz , yanlış biliyoruz.Bugünkü yazımda bunu kaleme almayı
uygun gördüm.
En başta şunu söylemek gerekir ki Fetih: yıkmak , yok etmek , taş üstünde taş ; omuz
üstünde baş bırakmamak değildir.Bilakis fetih imar etmek , adaleti sağlamak hülasa insanların
gönlüne girmektir.Zaten fetih kelimesinin sözlükte ki anlamıda bunu gösteriyor : fetih sözlükte
“açma, yol gösterme” anlamlarına gelir
İslam fetihlerinin amacı i’layı kelimetullahtır. Allah’ın kelamını güneşin doğup battığı her
yere ulaştırmaktır. İnsanları yaratılmışlara kulluktan, Allah’a kulluğa çevirmek, yeryüzünden zulmü,
fitneyi kaldırmaktır. Bunun dışındaki amaç kim yaparsa yapsın islama uygun değildir. Nitekim
Peygamberimiz’e (s.a.v) “ Allah yolunda olan kimdir? Ganimet kazanmak için savaşan mı,
cesaretiyle şöhret kazanma amacında olan mı, yoksa kabilesi ile dayanışma halinde olduğunu
göstermek isteyen mi?” diye sorulduğunda; şu cevabı vermiştir: “Hiçbiri değildir. Sadece Allah’ın
adını yüceltmek için savaşan kimse Allah yolundadır.” Buyurarak islamın fetih anlayışını özetler .
İstanbul’un fethinin ve İslam fetihlerinin amacını ve Batılıların sömürgesinden farkını
anlayabilmek için şu örnek yeter. Müslümanların Sâsânîlerle yaptıkları kadisiye savaşı öncesi
Sâsânîlerin, ünü Medine’ye ulaşmış meşhur hükümdarı Rüstem’in, Müslümanların elçisi Muğire’ye;
“Emirinize elbise, binek ve bin dirhem, her birinize de birer yük hurma verelim de haydi dönüp
gidin memleketinize.” diye dünyalıklar sunması üzerine Muğire’nin verdiği cevap yalnızca
Rüstem’e değil, İslam fetihlerinin dayandığı temel şuurunu anlamakta zorluk çeken bütün zihinlere
bir cevaptır. “Biz dünyalık talebiyle gelmedik. İnsanları yaratılmışlara ibadetten, Allah’a ibadete
çevirmek için buradayız. Adamlarımız, sizin adamlarınızın hayatı sevdiği kadar, bu gaye için ölümü
sevmektedir. Ben sizi İslam’a çağırıyorum; kabul ederseniz bizlerden birisi olursunuz. Şayet kabul
etmezseniz, size İslam’ın barışını teslim ediyorum ve vergi ödemenizi teklif ediyorum. Bunu da
kabul etmezseniz, o zaman savaşalım.”
İstanbul’un fethinin sene-i devriyesi vesilesiyle üzerinde yaşadığımız bu toprakların
Müslüman yurdu olmasını sağlayan fetih erleri şehit ve gazilerimizi minnet ve şükranla anıyor, Yüce
Rabbimden rahmet diliyor ve yazımı bayrak şairini Arif Nihat Asya’nın gençliğe fetih perspektifi
veren şu mısrası ile bitiriyorum.
Sende geçebilirsin yardan, anadan, serden…
Senin de destanını okuyalım ezberden…
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden…
Elde sensin, dilde sen… Gönüldesin, baştasın:
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!
Teşekkürler hocam.
Fatih'in torunlarıyiz