Dünya kadınlar günü haftasında boşanmalar arttı diyorlar.
''Sevgileri yarınlara bırakmak'' zorunda kaldık.
Ne acı ki kadınları değersizleştirerek geleceğimizi de kaybediyoruz.
''Sevginin amacı'' insanı hayata hazırlamak aile olup gelecekteki güçlükleri birlikte göğüsleyerek ölüme temiz bir yürekle hazırlanmaktır.
Aslında aşk yaşam ve ölüm bu kadar özel bir denklemin anahtarıdır
Kadın kadın olma hissini kaybetti, erkek cebinin dediğini yapıyor kimliğini arıyor.
Hele bir de evde bebek varsa, genç varsa, beklentiler Kaf dağında.
''Türkiye, varlıkta yokluklar ülkesi'' ''Eve ekmekle bir dal gül'' götürmek arasında tereddütle koşan yürekler. Paranın gözü kör olsun.
Boşanmalar yüzde otuz altı artarken, evlenemeyen umutsuz gençler de cabası. Evliliğin sorumluluklarında enkaz var. Geride öksüz, yetim, mutsuz çocuklar bırakıyor.
Pembe panjurlu evlerin pembe hayali bitti. El, ele yuvayı yuva yapanlar nerede?
*****
Ev arkadaşlığı dönemi başladı. Göstermelik, kiralık dekorlarda nikahsız yaşayanlar, imam nikahlılar, evlilik sözleşmeleri korkutmacalarıyla ''bir yastıkta kocamanın'' ümidi kalmadı.
Medyadan tanıdığınız ünlü bir din adamı tv programımız sonrası '' tek bir kadınla bir ömür geçer mi?'' diye bana sordu.
Türk kadının işi zor. Erkeklerin genlerindeki fanteziler, Ruslar, Suriye'den gelmiş mağdur imajlı kadınlar...
Kadının ithaliyle mi? Millisiyle mi uğraşsın?
Gül mü ekmek mi?
Mutluluk mu, ''gibi'' görünmek mi?
Göz yummak mı? Sahiplenmek mi?
Sabahları eşini yolcu ederken ''elin ki '', akşam karşıladığında ''benim ki'' diyen zihniyet mi?
Para ve statü uğruna kabullenişler mi?
Evlilik müessesesini son 17 yılda nikahsız birlikteliklere sürükleyen bozuk ekonomi, dinin yanlış yorumlanmaları, kadının kimliğini kaybettiren nedenlerse yokluk psikolojisi mi?
Modern seviyeli beraberlik ya da imam nikahı aldatmacaları!
*****
Erkekler kadını artık daha az seviyor ve sayıyor. Eskilerin ''kaşık düşmanın'' ''bütçemize ne katacaksın?'' a dönüştüğü noktadayız.
Müzik dinlemiyoruz.
Dans etmiyoruz.
Şiir okumuyoruz.
Sanatla daha az ilgileniyoruz.
Duygusallığı yaşamaya imkan yok.
Razıyız Kadir İnanır gibi bakamasa da ''sevdalı bakışı'' unuttuk.
Anlamlı bir göz göze gelmeyi özler oldu gençler.
Bir garip ülke olduk. Herkesin kafasında geçim kaygısı.
Fakr–u zaruret içindeki Osmanlı'dan Cumhuriyet Türkiye'sine koşan Atam.
Senin dönemindeki balolar, valsler, bülbülüm altın kafesteler, kadınlı erkekli asil davetler Müzeyyen Senar'lar, Safiye Ayla'lar. Gözlerimizi kapatarak dinlediğimiz nameler de kadını yücelten mısralar. Özlemişsinizdir lütfen bir dinleyin!
Atatürk dönemi duygusal anlamda; körü körüne yalan yanlış din baskısından silkelenmiş yaşama mutluluğu, umutlarla gülümseyen, affedici yarınlarla geleceğe kadınlı erkekli emin adımlar.
Günümüzde ise şarkılar '' bir de bu yanaktan bam bam, al beni yanına, yakışırız ama''
Yarın kim yakışırsa yanına!
Masumiyet öldü, kadına bam bam.
Çiftlerin kendilerine özel romantik şarkıları bile yok, sadece ekonomi düşünerek evlilik nasıl devam etsin!
Turlara bakın, Türk çiftler nerede? Çoğunluk yaşlı yabancılar el, ele ''iyi ve kötü günde!'' Bu dokuyu kim bozdu?
*****
Ülkemizde ise kadın kadınlığını, erkek erkekliğini unuttu! Günlük sorumsuz, satılık aşklar yaşasın!
200, 300 Euro maaşla nasıl erkek centilmenlik yapsın?
Biz ne yaptık yeni doğanlara, gençlere; devlet borcu, yokluk, kısıtlı özgürlükler, geri kafalılık, korkutmacalarla saçmalayan beyinler, sevgisiz, yavan bir dünya mı bıraktık?
Böyle mi söz verdik onlara?
Aynı ümitlerimiz gibi vatan sevgisi bile hüznümüz oldu. Barış mı, savaş mı, diyalog mu diplomasi mi? Yarınlarımızı emanet ettiğimiz gençlere ne kadar umut olduk?
Zülfü Livaneli'nin notalarında ''Ah benim sevdalı başım'' kalemimdeki gözyaşı mı oldu? Kaliteli yazarlar şairler prangalı, meydan kimlere kaldı? İlber Ortaylı da başarıya kilitlenmiş kadınlara yılmamayı tavsiye ediyor.
Gerçek sevgi yaşanmadan, mücadele edilmeden yaşatılmaz... Vatana koşulsuz bağlanmak birbirimizi sevmekle, her konuda eşit davranmakla başlar.
Gül mü Ekmek mi? Vatan mı? Ne hale geldik?