Terör…
Kentlerde patlatılan bombalar…
Cinayet…
Fuhuş…
Soygun…
Dolandırıcılık…
Hırsızlık…
Trafik terörü…
Cezaevinden firar…
Kentin göbeğinde cirit atan dilenciler…
Seviyesizleşen siyaset…
Spora bulaşan siyaset…
Çocuk tecavüzleri…
Sınırdan atılan roketler…
Yerin 2 bin metre altında madencilerin açlık grevi…
Ve şehit cenazelerindeki haykırışlar, terörü lanetler…
Bizler hergün bu tür olaylarla birlikte yaşamaya mecbur muyuz?..
Artık gına geldi…
Artık insanlar birbirine selam vermez oldu…
Eskiden komşu sohbetleri olurdu…
Artık bırakın sohbeti, komşuluk dahi kalmadı…
Biz nereye gidiyoruz?..
Biz neden bu hallere düştük?...
İnsan ilişkilerini teknoloji mi bozdu?..
Siyasette kısır çekişmeler aldı başını gidiyor…
Vatandaş, siyasetten medet umuyor, ancak siyasetin kendisine hayrı yok…
Siyasetçilerin tartışmasına dahil olup birbirleriyle atışan gazeteciler…
Siyaset ve siyasetçiler vatandaşa nasıl umut olacak bilemiyorum…
Edip Akbayram’ın seslendirdiği şarkıdaki gibi “Güzel Günler” görebilecek miyiz?..
Herkes birbirine boğazını sıkacakmış gibi bakar oldu…
Biz ne ara böyle olduk?..
Bizi kim bu hale getirdi?..
Bilmiyorum bu gidişatın sonu nereye varacak…
Bilemiyorum bu vatandaşın yüzü ne zaman gülecek…
Umutlarımız tekrar yeşerecek mi?..
Yaşayıp, izleyip göreceğiz…