Koravirüs salgını nedeniyle 31 ilde hafta sonunu kapsayan sokağa çıkma yasağının duyurulması ülkede büyük paniğe neden oldu. Sürecin bitmesini beklerken sanki kendi hayatımızın seyircisi olduğumuzu hayatın akıp gitmesini dışarıdan seyreden bir göz gibi izliyoruz. Marketlerde, bakkallarda, fırınlarda, petrollerde hatta zorla açtırılan kasapların önünde oluşan kuyrukların ucu bucağı görünmedi, sosyal mesafe ve hijyene dikkat edilmeden yoğunluk oluştu. Bu görüntüler akıllara İbn-i Haldun’un bir sözünü getirdi; “Kıtlık zamanlarında insanları öldüren açlık değil, fazlasıyla alıştıkları tokluktur.”
Her ne kadar sürecin 2 günü kapsadığı duyurulsa da halk tüm tedbirlerini almak için birbiriyle savaşırcasına görüntüler verdi. Kuyruklarda oluşan kavgalar sırtına çuvallarla ekmek yükleyenler, 2 katı fiyatına ürün satmaya çalışanlar... derken ortaya trajikomik görüntüler çıktı. Aralarında elbette kalabalık aile olmalarından ötürü hazırlıksız yakalanıp ihtiyaçları için sokağa çıkanlar da vardı, meraktan çıkan da.
*****
Benzer duygular birbirini mıknatıs gibi çeker. Panik hali bulaşıcıdır ve bu görüntülerin en büyük sebeplerinden biri de paniğin insandan insan hızla yayılmışlığıydı, diyebiliriz. Yaşanan olaylar kriz anında insanları ne kadar paniğe uğrattığını ortaya çıkarıyor. Son bir aydır yoğun duygular içinde kitle psikoloji ile bir çok trajikomik görüntülerin sergilendiğine şahit olduk.
Bu süreçte yıllardır elimize geçmeyen fırsatları iyi değerlendirmiş olmalıyız. Belki de birçok aile yıllardır hep beraber kahvaltı yapmamıştı, bir arada oturup televizyon izleyememiş, aktivitede bulunamamıştı. Panik hali medyadaki görüntüler strese, kaygıya sebep olurken durumdan zevk almanın zorluğunu anlıyorum fakat bu süreci sahip olduklarımızla kaliteli hale getirip krizi fırsata çevirebilirsek kendimizi olası travmalardan da korumuş oluruz.
*****
Oluşan kuyruklarda birçok kişinin sağlığına zarar verildiğini umursamadan belki de gerçekten ihtiyacı olan birçok kişinin payını alarak ne kadar zor duruma düşürdüğünün bilincinde olmadan biz olmayı unuttuk. Oysa ki bizim toplumumuz biz olabilmeyi geçmişteki bir çok olayda çok iyi başarmıştır. Süreçte ben değil biz kavramına odaklanarak toplumumuzun çıkarlarını göz önüne olarak tüm önlemlerimizi almalıyız. Bu süreçte ancak 'biz' kavramı ile süreci yeneceğimizi bencillikle bir yere varamayacağımızı hatırlayarak başkasını da düşünerek sorumluluk almayı elden bırakmamalıyız.