Hayatımızdaki edimlerimiz biz farkına varmadan yaşam tarzımız oluyor. Üslubumuz, çehremiz ve çevremiz bizim seçimlerimize odaklı reaksiyon gösteriyor. Şikâyet ettiğimiz kargaşa, kalabalık ve düzensizlik, seçimlerimizden hasıl oluyor.
Sürekli zaman geçirdiğimiz mekanların düzeni ruhsal durumumuzu etkiliyor. Evimizde, odamızda, çalıştığımız mekânda, masamızda oluşan düzensizlikler daha çok karışmaya başlıyor ve kargaşaya neden oluyor. Aradığımız eşyayı tek seferde bulamadığımızda vaktimizden de gidiyor. Sadeliğin yaşamımızın her alanında tesiri büyük. Düzen ve uyum kolaylığı içinde barındırırken zamandan da tasarruf ettiriyor.
Yoğun çalıştığımız ve işten, okuldan eve yorgun argın geldiğimiz zamanlarda dağınıklığın önce kendi içimizde olduğunu anlıyoruz. Bulunduğumuz mekânda eşyalar ve insanlar ne kadar fazla ve dağınıksa biz de o kadar dağılıyoruz kendi dimağımızda. Bilincimiz o kargaşayla hem hal oluyor.
Hegel, sadelikle ilgili “Sade ama basit olmayan, yalın ama yavan olmayan bir güzellik anlayışıdır.” derken minimalizme de dokundurur. Çokluğun getirdiği azlıkla kendimizi mutsuz ettiğimiz bu çağda kullanmadığımız eşyalarımız odamızda, giymediğimiz kıyafetler dolabımızda ve çözmediğimiz sorunlar beynimizde çok yer işgal ediyor. Bir gün giyerim, bir gün mutlaka kullanırım diye diye satın aldığımız o eşyalar ömür boyu kullanılmayı bekleyip duruyor. Dolabımıza yük olmaktan başka bir işe yaramıyor. Hem kullandığımız alandan hem de cüzdanımızdan gidiyor.
Sadeleşmek, yalnızca fazla eşyalarınızdan kurtulmak anlamında sadeleşmek değildir. Minimalizm aynı zamanda düşüncelerden, insanlardan, yaşam tarzından, alışkanlıklardan, kısacası maddi-manevi bütün fazlalıklardan kurtulmak demektir. Televizyonda gördüğümüz reklamlar, aralıksız gelen mailler, etraftan gördüklerimiz, kısacası zamanın geldiği nokta yüzünden pek çok kişinin kapılıp gittiği tufanda biz de azar azar yok oluyoruz.
Minimalizmi kısaca; tüketim odaklı yaşam biçiminin karşıtı olarak da ifade edilebiliriz. Eskiyen eşyaları tamir ederek yeniden kullanılabilir hale getirmek sürdürülebilirliği ve dönüşümü devam ettirir. Sürekli satın alma ve tüketme eğiliminden üretme eğilimine geçmek hem zaman hem de finansal anlamda verimliliği artırıyor.
Behçet Necatigil’in dizelerinde ‘’Eve döndüm yağmur getirdim, ev yeşerdi ben yeşerdim.’’ yazdığı gibi, kargaşayı ya da sadeliği hem eve hem dışarıya, kendimizle birlikte gittiğimiz her yere götürüyoruz. Yalnız evdeki, odadaki, mekandaki ya da masadaki kargaşadan değil aynı zamanda zihindeki fazlalıklardan da kurtulmak gerekiyor. Bunun devamında sadeliği uygulanabilir hale getirmek için kendimizle baş başa kalmak, teknolojik aletler ve sosyal medyadan da kendimizi belli oranlarda izole etmek gerekiyor.