LAİKLİK NEDİR?
Laiklik, ilk defa Fransız İhtilali ile birlikte Avrupa’da ortaya çıkmış bir kavramdır.
Laiklik veya laisizm (laïcité: Fransızcadan); devlet yönetiminde dinin veya dinsizliğin referans alınmamasını ve devletin din veya dinsizlik karşısında tarafsız ve tepkisiz olmasını savunan ilkedir.
Yani, kısacası laiklik: Toplumda yaşayan ister Müslüman, ister Hristiyan, ister Yahudi, ister Ateist, ister Deist, ister Budist, her ne inanca sahip olursan ol, sen devlet olarak uygulamalarının tamamında adaletli ol, hüküm verirken dine göre ayrımcılık yapma, adil ol. Herhangi bir kişiyi sırf inancından dolayı üstün tutma, aksine, bir kişiyi inanmamasından dolayı da küçük görme, hor görme. Laiklik ilkesi tam anlamıyla budur.
Buna karşı çıkan veya itirazı olan var mıdır bilmiyorum. Laiklik denildiğinde, Kanun’da geçtiği şekliyle benim anladığım bu ve Kanun’da yer aldığı şekliyle uygulanan laiklik anlayışına elbette karşı çıkmam.
Laiklik ilk defa 1937 yılında, Devletimizin değiştirilemez bir temel niteliği olarak Anayasamız’a girmiştir.
1924 Anayasası, 10 Nisan 1928'de 1222 sayılı Kanun’la tadil edilmiş ve Anayasa’nın 2. maddesi olan “Türkiye Devleti'nin dini, din-i İslâm'dır” maddesi çıkartılmıştır.
Bu tadilattan sonra, 1961 ve 1982 Anayasaları’nda da devletin dinine dair yine herhangi bir maddeye yer verilmemiştir.
LAİKLİK-ŞERİAT TARTIŞMASI ALTINDA ASIL GİZLENEN DEVLETİN KURUMLARINDA TORPİL ANLAYIŞI
Sizce şu an hangisi uygulanıyor?
Şahsî fikrim; Anayasamız’daki Laiklik ilkesi gereği, haliyle, Devlet işlerinde İslami şeriat hukuku uygulanmıyor. Fakat gözden kaçırılan kritik nokta; devletin kurumlarında maalesef en çok uygulanan anlayışın torpil anlayışı ve dolayısıyla makam hırsızlığı anlayışı olması…
“Asla torpil yoktur, yalan söylüyorsun, iftira atıyorsun” diyemezsiniz. Çünkü her gün çeşitli devlet kurumlarında gerçekleşen onlarca torpil haberi okuyoruz, çok acı… Hepsi mi iftira, hepsi mi yalan ve uydurma? Bir gazeteci ve akademisyen bir öğretmen olarak torpilin Devletimiz’de hiç söz konusu dahi olmamasını dilerdim.
Fakat her nedense, İslami şeriat isteyenler de, “Türkiye laiktir, laik kalacak” anlayışını savunanlar da maalesef savundukları bu anlayışları körü körüne ve boşu boşuna savunuyor...
Çünkü torpilin devlet kurumlarında göbek attığı bir ortamda ikisini de uygulamak mümkün değil!
Diyanet işleri dahil devletin tüm kurumlarında, hele hele Milli Eğitim Bakanlığı çatısı altında tüm yöneticilikler kapsamında, kim kiminle makam pazarlığı yapıyor, kim hangi okula tepeden inme müdür veya müdür yardımcısı olacak, yeterli mi yetersiz mi, hiç belli değil. “Sınavı var bu işlerin” demeyin, sınava göre seçim yapılsa keşke… Birileri pazarlık usulü, kendi aralarında, ahbap çavuş ilişkilerine bağlı olarak karar veriyor ve sonra da tepeden inme, ışık hızı ile örneğin Balıkesir Şehit Prof. Dr. İlhan Varank Bilim ve Sanat Merkezi’ne (Bilsem) gelip yönetici olabiliyor. Hem de kanunen zorunlu olarak derse girebilme şartını taşıması gözetilmeden, bu şartı taşımadan… Tüm yetkililerden bir tanesi de farketmiyor abesliği ve bahsi geçen yöneticilik kararını anında her biri tek tek onaylıyor… Şahsım gibi liyakat sahibi, “Hak, adalet, hukuk” diyeni de püfürükten bir soruşturma ile sınavla kazandığı hakkını elinden alarak kovuyorlar...
Toplumumuzda laiklik sisteminin işleyebilmesi için ilk önce adaletin dört başı mamur bir şekilde uygulanması gerekiyor. Adeletin uygulanması için de, bilimsel kriter setleri ve ölçülebilirliğe dayalı liyakat sisteminin uygulanması gerekiyor. Sizce bu mümkün mü? Günümüz haberlerine bakılırsa Diyanet işlerinde bile torpil döndüğüne göre, maalesef mümkün değil.
Çünkü devlet, kurumlara ve kişilere eşit mesafede değil. Torpilli kişilere çok yakın mesafede durduğu müddetçe de mümkün olacak gibi de durmuyor maalesef...
İSLAMİ ŞERİAT HÜKÜMLERİ UYGULANIR MI?
Hiç mümkün değil, uygulanamaz. Laiklik ilkesinin dahi uygulanması zor iken İslami şeriat hükümlerini nasıl, ne şekilde uygulayacaksın? İslami şeriat hükümlerine göre en başta kul hakkından korkman gerekir, mesela ülkeye gelen turistleri dolandırmaman gerekir, gavur hakkı çok önemli. Eğer bir kişi deli veya kaçık değilse gavur hakkına el uzatmaz. Gavurun bir Müslümandan alacağı varsa yarın öbür gün Mizan’da alacağına karşılık Allah'a (C.C.) direkt “Falanca o kişinin imanını istiyorum” diyecek, yani önce imanına saldıracak. Çünkü sen iman ettiğini söyleyip bir de o gavuru dünya hayatında dolandırmışsın...
Hırsızlığı kim yaparsa yapsın, zinayı kim yaparsa yapsın, arsızlığı kim yaparsa yapsın, yolsuzluğu kim yaparsa yapsın, haksızlığı kim yaparsa yapsın, alkolü kim içerse içsin, yalan yere kim şahitlik yaparsa yapsın; insanlara yalan söylemenin, haksızlık yapmanın, insanları yalan yere aldatmanın, devletten vergi kaçırmanın, torpil yapmanın, faize dolanmanın, tefecilik yapmanın, karaborsacılık yapmanın, suçsuz yere adam öldürmenin veya suçlu olsa dahi bir insan öldürmenin, aldatmanın, telefon dolandırıcılığı yapmanın, rüşvet almanın, rüşvet vermenin, ahlaksız hareketler yapmanın, zina yaptırmanın, zina yapana göz yummanın, kısacası toplumu ilgilendiren her kötülüğün İslam şeriat hukukunda karşılığı vardır. Toplumu ilgilendiren tüm kötülüklerin cezalarına dair Allah'ın (C.C.) hükümleri, Peygamberimiz’in (S.A.V.) uygulamaları bellidir.
Şimdiki gibi böyle, karambole yaşayış tarzı ile; zina, dolandırıcılık, aldatma, faiz, karaborsacalık, torpil, adam kayırmacılık, alkol, küfür, her çeşit kötülük almış başını gitmiş, siz kalkacaksınız, böyle bir anda şeriat hükümlerini uygulayacaksınız, öyle mi? Çok açık söyleyeyim, bu topluma uygulayabileceğiniz en büyük zulüm olur. Zira, kimse bir anda 180 derece değişip düzelemez, mümkün değildir...
Zaten bu şartlarda şeriat hükümleri uygulansın diyen de varsa dahi bir zenginliklerine bakın bakalım, gerçek anlamda şeriat hükümlerine göre bir yaşantısı var mı? Şeriat istiyorum diyenler sırf hakkı ile zekatlarını vermiş olsalar ülkemizde fakir fukara kalmaz...
İslami şeriat hükümlerinde Kur’an para ile öğretilmez. Kur’an sevgisinin çocuklara aşılanması yerine, Kuran-ı Kerim öğrenmeye gelen çocuklara dayak atılmaz... Bizim jenerasyon Allah'ın (C.C.) Kitabı Kuran-ı Kerim’i okumayı öğrenmek istiyor diye zamanın cami hocalarından bir ton sopa yerdi...
Örgün eğitimde dayak olayını daha yeni yeni aşmayı başardık.
İslami şeriat hükümlerini yaşamak isteyen kul hakkı yemesin, hayatını inancına göre şekillendirsin, yaşama dair tüm tercihlerini inancıyla uyumlu hale getirsin.
Toplumsal erozyonun tüm şiddetiyle yaşandığı ülkemizde İslami şeriat hükümlerinin uygulanmasını bırakın, Anayasamız’da yer alan laiklik ilkesi hakkı ile uygulanmış olsa siz ona şükredin...
Son olarak; birileri şeriat ve laiklik tartışmaları üzerinden yıllardır nemalanma peşinde. Siz siz olun, bu kişilere heee heee diyip geçin, nemalanmalarına izin vermeyin...
Her cahile de laf yetiştirmeye, cevap vermeye boşuna uğraşmayın. Bu bilgi çağında halen cahil kalmışsa bırakın kendi cehaletinde kalsın...
Şeriat-laiklik tartışması arasında torpilli makamların kapışılmasına ise devam...
Ülkemizde dört başı mamur bir şekilde tıkır tıkır işleyen tek sistem maalesef torpilli makam kapmaca sistemi...