Ivan Sergenyeviç Turgenyev’in ünlü eserinin adıdır Babalar ve Oğullar… Yazar, Rusya’daki toplumsal ve siyasal görünümü ele aldığı kitabında, ülkede yaşanan geleneksellik ile bireysellik arasındaki çatışmayı gösterirken, ataerkil toplumlarda yaşanan töre savaşını da ortaya koyuyor. Turgenyev bugün Türkiye’de yaşasaydı ‘Babalar ve Oğullar’ın kralını yazardı. Babalar mı oğulları yönetiyor, Oğullar mı babaları bitiriyor, okurduk… Bilirsiniz, bizde eskiden askerliğini yapmayana, sigortası olmayana kız verilmezdi. Mahallede komşulara sorulurdu. Aracı konulurdu, araştırılırdı. Öyle her önüne gelen istediği kızı alamazdı. Şimdi bu geleneksellik ortadan kalktı. Artık anne ve babalar, “Oğlanın evinde para sayma makinesi var mı?” diye sorar hale geldiler. Eskiden onuruyla çalışan anne ve babalar, biriktirdikleri üç beş kuruşla ya da emeklilik ikramiyeleriyle çocuklarını evlendirirdi. Düğüne katılanlar da mutlu bir yuva kurulsun diye ellerinden geldiğince destek çıkarlardı. Çiftçiler ürün toplama mevsimini beklerdi çocuklarını evlendirmek için. Şimdi, Burç Dubai, Taipei Tower, Shangay ve Hong Kong Ticaret Merkezi ile Petronas Kuleleri halt etmiş, ‘Para kulesi’ ile fotoğraf çektirmeyeni adam yerine koymuyorlar. Eskiden yeni evli çiftler, düğün ayakkabılarını bir süre daha giydikten sonra ‘Anısı var’ diye ayakkabı kutusunda saklardı. Ayakkabı kutusunda ipek böceği yetiştiren çocuklar vardı. Anne ve babalar, çocuklarının ilk bayramında başucuna koydukları yeni ayakkabıları giydikten sonra “Büyüyünce anı olur’ diye kutusuna koyardı. Çocuklar, büyük adam olduklarında o ayakkabıları ya masalarına ya da işyerinin önüne asarlardı. Şimdi ayakkabı kutusunda balyalarla para saklamazsan bakanın görenin olmuyor… Bu, bir ülkenin ne kadar zengin olduğunun göstergesidir aslında… Meğer biz ne kadar zenginmişiz de haberimiz yokmuş. Elektrik ve su parasından artırdıklarıyla karnını doyurmaya çalışan emeklilerin, soğukta ‘Spor olsun diye’ evine yürüyerek giden asgari ücretlilerin, sabahın ayazında bin bir emekle tarladan topladığı soğanı patatesi satmaya giden çiftçilerin, çocuğun okul masraflarını karşılamak için bir ayakkabıyla üç kış geçiren babaların, parası yetmez diye semt pazarının sonunu bekleyen annelerin olduğu bir ülkeden, balyalarla paraların saklandığı bir ülke haline gelmişiz! Yoksulluk içinde kıvranan insanların zindanı yaşadığı bir ülkede Turgenyev olsaydı yazacağı kitabın adını ne koyardı bilemem. Belki ‘Para kulesi’ koyardı. Artık kule sayısına siz karar verin! Bir kule, iki kule, üç kule, dört kule, beş kule, altı kule… Sonunda Yedikule!