Atatürk Türkiye’yi yaratmayı başardı
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u fethetmeyi başardı.
Odysseus, Truvalılarla yapılan savaşta ahşap bir at inşa ederek şehre sızmayı başardı.
Büyük İskender, efsanevi taktikleriyle üstün bir komutan olmayı başardı.
Abraham Lincoln, ABD’nin 16. başkanı olarak köleliği kaldırmayı başardı.
Bu büyük isimler yaptıklarından daha çok, ‘İnsan’ olmayı başardılar.
Tarihe altın harflerle yazılmış bu değerlerin yanında, dünyada yaptığı icatla, inancıyla, insanlığıyla, onuruyla, kazandığı savaşlarla ve verdiği mücadele ile pek çok ismi saymak mümkün… Düşünce yapınıza göre bu isimleri istediğiniz kadar artırabilirsiniz. Ama sonuçta hepsi ‘Bir insan’dı.
Örneğin, Atatürk’ün kazandığı savaşlardan daha önemlisi, tüm halkının sevgisini kazanmasıydı. Zaten, Atatürk’e olan o sevgi ve inanç kazandırmıştı savaşları… Yedi düvele rest çeken aslında ‘Bir insan’dı. Onun ardında dağ gibi duran her asker ‘Bir insan’dı.
275 kilo ağırlığındaki top mermisini sırtlayan Seyit Onbaşı, ‘Bir insan’dı.
Aslına bakarsanız, yaptığınız iş ne olursa olsun bulunduğunuz toplumda ‘Bir insan’ olmak çok önemli.
Çünkü her şey ‘Bir insan’la başlıyor.
İşinizi; emeğinizle, alın terinizle, inancınızla, sevginizle, saygınızla ve onurunuzla yaptığınız sürece ‘bir insan’ oluyorsunuz. Onun şartlarını yerine getirdiğinizde ancak ‘bir insan’lığı hak ediyorsunuz. Ardınızda, gök kubbede hoş bir sada tadında ‘yaptığınız güzellikleri’ bırakıyorsunuz.
Bu yüzden ‘Bir insan’ olmak önemli.
İşte, her 24 Kasım yaklaştığında ayrılık sancısı yüreğime bir hançer gibi saplanan Mustafa Gümüşdamla da benim için ‘Bir insan’dı.
Ki belki Seyit Onbaşı gibi 275 kilo ağırlığındaki top mermisini sırtlayamıyordu ama dostlarının derdine derman oluyordu. Zaten dostlarına olan düşkünlüğü, dost diye gördüklerinin ve elini uzattığı hayırsızların vefasızlığı onu hasta etti.
Mustafa Gümüşdamla o kısa boyunun içinde dev gibi bir yürek taşıyordu. Onun öfkesinde bile bir şefkat gizliydi. Güçlü dalgalar gibi hırçın olduğu kadar delikanlıydı. Direnişlerinde bile bir serçe yüreği saklıydı. Bunu özellikle kızları Deniz’in ve Yağmur’un bilmesini isterim.
Size son model bir otomobil, bir villa, deniz evi ve bir yayla yeri bırakamadı ama onurlu duruşuyla Adana’nın en gözde yerine yani Çukurova Gazeteciler Cemiyeti’nin bulunduğu sokağa adını yazdırmayı başardı.
Aslında onun başardığı bir şey daha vardı.
Mustafa Gümüşdamla, gecekonduda otururken villaya taşınanların, belediye otobüsüyle giderken aracına şoför tutanların, 3 billboard yaptırıp 10’unun faturasını yutanların, bir koltuk uğruna secdesini satanların, sırf aleme yaranmak için eşinin başını kapatanların, Allah’a inanıp şeytanın sopasını tutanların, aynı sofrada ekmeğini paylaşan dostlarını üç kuruşa satanların, hiç ölmeyecekmiş gibi şerle yatanların ve hiç kalkmayacakmış gibi makama yapışanların yapamayacağı bir şeyi başardı.
Onuruyla öldü.
Helal olsun.