çok geç kalıyoruz!
sevgiyi çoğaltmakta, acıyı
paylaşmakta geç kalıyoruz!
‘gelirim’ deyip gitmiyoruz.
aklımızdan geçeni yapmıyoruz.
hiç bitmeyecek sandığımız yaşam,
kayıp giderken avuçlarımızdan
dostun yüreğine yürek olmuyoruz
***
ve
kaybettiğimizde en kılcal
damarımıza kadar sarsılıyoruz!
ressam ülker sime ile bir röportaj
yapmıştım. ardından bir telefon
görüşmemiz oldu. ‘hastanedeyim
mustafa bey, annem yoğun bakımda.
şu an onun yanındayım’ demişti.
***
benim
annem de uzun süre
yoğun bakımda kaldığı için,
ülker sime’nin acısını derinden
hissettim. gitmem gerekiyordu
‘giderim’ dedim, gidemedim.
***
aradan
bir iki gün geçti.
röportajı güzel bir öyküyle
süslemek istedim. bir kez daha
telefon açtım… sesi, yaşadığı acının
izini ele veriyordu: annemi kaybettik’
öyle sarsıldım ki, çok zoruma gitti.
hastaneye gidip ‘geçmiş olsun’
diyemediğim için kendimden
utandım… siz. dostlarınıza
geç kalmayın ne olur!
***
demek ki yıllar
çok çabuk geçiyor!
acı bir haber geldi uzaktan
ülker sime’yi de kaybettik
artık annesine kavuştu
artık yok!
***
ben
ülker sime gibi
annesine çok sadık
pek az anne gördüm!
***
sizi onun
bir anısı ile
baş başa bırakıyorum:
***
“yıl 1964 mevsim kış.
yer trt adana radyosu.
ses geçirmeyen yalıtılmış oda.
yalnızca yayın verici odanın
kumanda masasını gördüğüm
iki çift camlı bir bölmenin
arkasında duran masadaki
mikrofona odaklanmış,
akşam bültenini okuyorum.
en ciddi, en inandırıcı
ve en sakin sesimle...
***
karşımda,
kumanda masasında
başteknisyen haki bey...
anadolu ajansından
önemine göre derlenmiş
satırları ünlendiriyorum. 'çıt '
deseniz binlerce insan işitecek...
laubalilik yok. dil sürçmesi yok!
ama ne oluyorsa oluyor,
satırlar birbirine karışıyor
***
duruyorum.
kalbim küt küt…
sesim mikrofondan bütün
evrene yayılacak sanki.
önümdeki masa, mikrofonla
birlikte önce sağa, sonra sola
gidiyor. gözlerim kocaman olmuş,
yayın masasındaki baş teknisyene
bakıyorum.
***
çığlık atmak
istiyorum. o, çok sakin,
kocaman gözlüklerinin
arkasında gülümseyerek,
başıyla' okumaya devam et'
işareti yapıyor. hiçbir şey
olmamış gibi haber
okuyorum!
oysa
‘deprem’ oluyor…”
***
zekiye
ülker sime’nin
bitimsiz anısına
saygı ile