bu
geceler
niye böyle
uzun…
***
her
sabah
bu başlığı
okumak artık
ağırıma gidiyor!
***
çünkü
her
bakışta
içime kar
düşüyor, buz
gibi oluyorum!
***
‘bekir
coşkun
acaba bugün
yeni bir yazı
yazacak mı’ diye
bekliyorum…
bakıyorum yok!
***
bakın
ne diyor
usta kalem
sözcü’deki
son yazısında;
“mr makinesinin
tüneline yavaş yavaş
girerken, başımı kaldırıp
baktım, andree'yi içeri
almamışlardı
***
o
beyaz
borunun
içinde inanılmaz
uğultular başladığında
kendimi çok yalnız
hissettiğimde, zor anımda
ilk kez onsuzdum
***
biraz
sonra
dışarıda kalmış
ayak bileğimde
bir elin sıcaklığını
hissettim
***
çıktığımda
doktora ‘andree
buradaydı’ dedim…
gülümseyerek ‘nasıl
anladınız?’ diye sordu.
***
ben
o sıcaklığı
nerede olsa
tanırım doktor”
***
ben de
o yoğun
bakım odasına
götürülürken bu
sıcaklığı tattım!
bilirim…
***
ben de
o beyaz
borunun
içinde inanılmaz
uğultular olduğunda
kendimi yalnız
hissetmiştim!
***
ben
bekir
coşkun’un
yaşadığı an gibi
yazılarını da
iyi bilirim!
***
o
eşsiz
yazıları
nerede olsa
tanırım!
***
en
çok da
yazı diline,
edebiyatına
hayranım!
hastasıyım!
kısa, az, öz…
***
ne
yazık
bu ülke
onun gibi
ikinci bir usta ve
kelime oyuncusu
çıkartamadı!
***
yazar
çok tabii!
yandaş, yalaka
ne yaparsan yap
değiyor yazara!
sallayan sallayana!
***
ama
bekir
coşkun başka!
az kelime
öz deyimler
aşkla yazıyor
aşkla!
***
nokta
kadar çıkara
virgül gibi eğilen
yobazlara inat, mal
mülk beklentisi de yok
bekir coşkun’un!
***
‘tek
istediğim
o sıcak eliniz’
diyor!
***
en
son uğur
dündar gidip
görmüş ve selam
almış okurlarına!
***
uğur
dündar,
bekir coşkun’a
‘hiç birimiz senin
kadar güzel yazılar
yazamayız’ demiş!
doğru söylemiş…
***
bekir
coşkun’un
sağlığı süratle
düzeliyormuş!
morali de
yerindeymiş
sevindim…
***
artık
‘bu
geceler
niye böyle
uzun…’
başlığı değişsin
yenilerini görelim!
***
haydi
kalk gel!
sevinelim
ağrı’dan izmit’ten
adana’dan siirt’ten
uşak’tan niğde’den
sivas’tan izmir’den
ankara’dan kilis’ten
edirne’den rize’den!
***
haydi
kalk gel!
tamamla bizi
eksildiğimiz yerden!