tamam
herkese
eşit pamuk!
***
ama
ölürken
değil…
yaşarken
eşit olmalı
insanlar!
***
ama
herkesin
eşitlikten
anladığı farklı!
***
işin
içine
din girince
cennet girince
cehennem girince
anında eşit
oluyoruz!
***
sonra
zengin
eşitler ve
yoksul
eşitler diye
ayrılıyoruz!
***
semt
pazarının
bitiminde örneğin!
hep yoksul eşitleri
görüyoruz…
***
parası
olmadığı
için pazar
artıklarını
toplayanlar!
***
bir de
zengin
eşitler var!
beş yıldızdı otelde
önüne gelenden iki
çatal alıp gerisini
bırakan zenginler!
***
onların
otel sofrasında
yemedikleriyle
pazarda artıkları
toplayan insanlar
bir hafta doyar!
***
evim
yakın!
bazı geceler
çamlık çok güzel
oluyor geziyorum!
***
çamlıktan
barajı
seyretmek var ya
yaşama sevincimi
artırıyor…
şiirim geliyor!
***
tabii
o anda
oradaki
millet şişe
içinde balık!
***
şimdi
belediye
çehresini
değiştiriyor ya!
çamlık çok güzel
olacak diyorum
kendimce!
***
derken
genç
bir kadın
‘haşlanmış
nohut’ diye
bağırarak geçiyor
yanımdan!
***
hava
soğuk!
kadın kalın
giyinmiş, başını
örtmüş, ‘nohutçu’
diye bağırırken bile
ağzından duman çıkıyor!
belli ki üşüyor…
***
gece
bu kadar
erkeğin olduğu
ve şişeyi art arda
dizdiği çamlıkta bir
kadının nohut satması
ne eşitlik ama değil mi?
***
tabii
sadece
kokteyllerde
buluşan kadın
derneklerinin
böyle kadınlardan
nasıl haberi olsun!
***
polis
görüp de
sahip çıkarsa
ne âlâ!
***
yoksa
gece geç
saatlere kadar
sesini duyur, şişe
içindeki balıklara!
***
işte böyle!
önce
kadınları
işimize geldiği
gibi çalıştırıyoruz!
***
sonra sahip
çıkmıyoruz
elinden
tutmuyoruz!
***
evlendirip
bir kap yemek
iki somun ekmek
getiren bir kocaya
verdik mi tamam!
***
çaresiz
kalan kadınlara
kulağımızı tıkıyoruz!
aynı mahallede bile
onların çığlığını
duymuyoruz!
sonra yoksul
kadınların adı
caniye çıkıyor!
***
sahi
çevrenizde
lüks hastanede
doğum yapmış!
el bebek gül bebek
bir çocuk dünyaya
getirmiş kaç anne
tanıyorsunuz!
***
evladını
öldürmeyi
göze alan!