‘ikimiz de
açız
ama!
***
ne mutlu
sen
yiyebiliyorsun!’
***
ömer
seyfettin’in
çok sevdiğim
sözüdür bu!
***
ömer
seyfettin,
yaşamının son
günlerinde iştahtan
kesilmiş, yiyemiyor,
içemiyor, zaman
zaman da ateşi
yükselerek
kendini
kaybediyor
***
kendine
geldiğinde,
çökmüş bir
toplumun
moralini
yükseltecek
hikâyeler yazıp
babıali'ye götürüyor
***
evinin
kirasını
ödemek ve
geçimini sağlamak
için ayda en az sekiz
yazı yazması gerekiyor
***
bir gün
babıali
yokuşu'ndan
inerken rast geldiği
bir dilenci elini
uzatarak ‘açım’
diye sesleniyor
***
ömer
seyfettin
dilencinin
avucuna para
bırakırken:
‘ikimiz de açız
ama
ne mutlu ki sen
yiyebiliyorsun’ diyor
***
bu
olaydan
birkaç hafta
sonra yine açlık
ve ateşten baygın
halde, arkadaşı ali
canip'in kollarında
hastaneye taşınıyor
***
bindikleri
fayton tam da
haydarpaşa
köprüsü'nün
üzerinden
geçerken
ömer seyfettin
gözkapaklarını aralıyor
***
çevresine
son kez bakıyor.
nereden geçtiklerini
çıkaramıyor ve
arkadaşına soruyor:
‘neredeyiz?’!
***
bu
soru, onun
yeryüzündeki
son sözü oluyor!
***
tabii siz
öyküleriyle
büyüdüğünüz
ömer seyfettin’in
yoksulluktan
öldüğünü
bilmiyorsunuz!
***
necati
güngör’ün
paylaştığı
bu gerçek aslında
bizim gerçeğimiz!
***
işte böyle
onurlu insanlar
aç çalışır
aç ölür ama
asla kimseye
boyun eğmezler!
***
kimsenin
malında
mülkünde
gözleri yoktur
çalıp çırpmazlar!
***
başkasının
sırtından
geçinmezler!
***
ölürken
yanlarında
ya bir kişi vardır
ya da kimse yoktur
***
ama
son sözleri…
anlayana
ölümden beterdir!
anlamayana çoktur!