Edebiyat, Şairlik, Siyaset adamlığı; Üst Düzey Devlet İdareciliği; Mutasarrıflığı (Valilik) Yazarlık ve hatta Stratejik manada; Mana İlmi adına da önemli ve DERİN ayrıcalıkları vardır Merhum ZİYAPAŞA ceddimizin.
Nesil olarak bizlere bıraktığı o güzel ve anlamlı her bir eser anı ve hizmet için bol bol dua edip gönderelim nurlar içerisinde yatsın.
Osmanlı anayasa metninin yazarı olduğu da söylenen Merhum ZİYAPAŞA’nın Adana’mızla ilgilide çok önemli çalışmaları ve kalıcı eserleri bile söz konusudur.
Kültürel değerler ve sanatla ilinti konusunda bir hayli ilerici öncü ayrıcalıkları ve hizmetleri de olan; Adana Şehir tiyatrosunu İstanbul’dan o günün şartlarına rağmen bin bir meşakkatle getirerek getirterek kurduran isimdir aynı zaman da ZİYAPAŞA.
ZİYAPAŞA’nın İki kere Adana’da Mutasarrıf yani Vali olarak görev yaptığı da tarihi verilerle bilinir.
İşte bugün bu kısmından bir gelişmiş yaşanmışlığı konu olarak sizlere aktaracağım inşallah.
Elbette ki anlatımlarımda ki takdirin en önemli değerlendirmesini yapacak olan kamuoyudur. O halde buyurun:
ZİYAPAŞA’mız söyler sözü;
“Nus ile uslanmayanı etmeli tekdir
Tektir ile uslanmayanın hakkı kötektir…”
ZİYAŞA TEBDİLİ KIYAFETLE ADANA’DA ESNAF VE TÜCCARIN DERDİNE ÖNCE ORTAK SONRA DERMAN OLMUŞTU
Rivayet o dur ki; ZİYAPAŞA görevine geldikten sonra makamı evi gün be gün dolar taşar ziyaretçilerle. Şehrin önde gelenleri, tanınmış eşraflar o günün makam mevkii sahipleri.
İşte tam bu sıralarda ZİYAPAŞA bakar ki görüntüye göre HER ŞEY GÜLLÜK GÜLİSTANLIK: Yanına güvendiği birkaç adamını alır ve tebdilli kıyafetle başlar Adana yı turlamaya. En önemli yerlerden biride tüccarın bol olduğu mekânlar. O zamanlar oldukça revaçta mesleklerden olan bir büyük Kalaycı ya da Demirci sohbet sırasında tüccar-esnaf başlar “ah ve oflar” arasında bir şeylerden DERT yanmaya. ZİYAPAŞA “anlat anlat” der; adamcağız başlar anlatmaya ki “25–40 yâda 60 kişilik bir grup” şimdiki ifadeyle “ÇETE” esnaflarda ogünün kabadayılık şartları gereği haraç alıyor. Serzeniş başkaca esnaflarda da karşılık bulur.
Makamına dönen Mutasarrıf ZİYAPAŞA büyük bir titizlik ve hassasiyet çerçevesinde gerekli çalışmayı yapsa ki; yanlarına gelen makamda bulunun bazı isimlerinde bu yapılanmanın içerisinde olduğunu büyük bir şaşkınlıkla görür. Paşa hemen bu isimlerle bir toplantı yapar ve direk değilde DOLAYLI olarak, HARAÇ almanın DOĞRU olmadığını ve bunun CEZAİ MÜEYYİDESİNİ anlatır. Ve aradan geçen İlk 15 gün esnaf gelişmelerden yana memnunun. Ancak ne var ki; ikinci 15 günde malum HARAÇ HASTALIĞI aynı isimler tarafından TEKERRÜR eder:
NUS İLE USLANMAYANI ETMELİ TEKTİR
Bu kez aynı isimlerle ikinci kez toplantı yapan MUTASARRIF, DİREK olarak derki; “Haraç topluyorsunuz bunu size PAHALIYA MAL EDERİM. Yetmez FALAKAYA ÇEKTİRİRİM milletin içinde” der.
Aradan geçen 15 gün İYİ, ondan sonra yine ESNAF-TÜCCAR “HARAÇCILARDAN” YANA YİNE YAKA SİLKİYOR.
ZİYAPAŞA gelişmelerden yana oldukça KIZGIN. Bu kez o günün şartları emrindeki ASKER-POLİSE emir eder ve haraç olayına karışan yazdığım gibi “25-40 ya da 60 kişiyi” GÖZALTINA aldırır. Ve bütün ADANA AHALİSİNE BİRKAÇ GÜN ARKA ARKAYA TELLAL ÇAĞIRTTIRARAK Taşköprü meydanına bir CUMA NAMAZI sonrası toplanmasını sağlatır. Ahali bir gelse ki; TAŞKÖPRÜ MEYDANINA 60 İNSAN FALAKAYA YATIRILMIŞ. İşte o zaman ZİYAPAŞA günümüze kadar gelen sözü eder ve derki;
Nus dedik olmadı
Tekdir ettik olmadı
Bizde o vakit dedik ki:
“NUS İLE USLANMAYANI ETMELİ TEKDİR
TEKTİR İLE USLANMAYANIN HAKKI KÖTEKTİR…”