MUSTAFA ÖZKE
ADANA (GÜNAYDIN) – Öykü yazarı ve tiyatro oyuncusu Kubilay Altuntaş, gelirinin çoğunu kitaplara harcayan eğitimci yazar Turan Altuntaş’ın oğlu… Kitap dolu bir evde büyüyen Kubilay, “Bir gün babamın öğretmen arkadaşı evimize geldi. Kitapları görünce ‘Sen bu çocuklara kitap mı yedirdin Turan’ dedi” diyerek, nasıl bir evde yaşadığını anlatıyor.
İşte böyle kitap dolu bir evde büyüyor Kubilay Altuntaş. Onları okuyor, kendi düşünceleriyle harmanlıyor. Babası gibi o da kendine has bir öykü dili yaratıyor. Her ülkenin ve bölgenin kendine göre bir madeni olduğunu belirten Altuntaş, “Adana’nın da madeni sanattır” diyor.
Sanatsal çalışmalarına 1989 yılında kurulmasında da görev aldığı Öncü Sahne Oyuncuları amatör tiyatrosunda başlıyor Kubilay Altuntaş. 1997’den 2009’a kadar ara veriyor. 2009’da grup arkadaşlarından Cihat Duluklu ve daha önceki yıllarda tiyatro çalışmalarına yaklaştıran Fahri İşlek’le Düşün Sanat Topluluğu’nu kuruyor. Halen bu grup içerisinde gerek organizasyon, dramaturji gerek arka plandaki teknik işlere dair ne kadar iş varsa nefer gibi çalışıyor. Bugünlerde Nâzım’a ait ‘Saman Sarısı’ ve gruba ait özgün bir dramatik gösteri olan ‘Herkes Her şeyi Hatırlamalı’ çalışmaları üzerinde duruyor. Yakında tanıtımlarını yapacak.
Kubilay Altuntaş babası için, “Turan Altuntaş Zapatistaların dediği gibi; ‘Çeliği yenen nehir suyu’ örneği sessiz, sabırlı ve mücadeleci bir insandı. Yaşamı boyunca öğretmen sendikaları ve derneklerinde daha iyi bir dünya için mücadele etti. Annemin de dediği gibi ‘El iyisiydi’… Aydın, ilkeli, onurlu bir sosyalistti. Başka bir deyişle de ‘Solculukta ağzına yorgan melefesi sığmazdı’” diyor”
Son olarak Adana’nın hak ettiğini düşündüğü bir başka düşü de gerçekleştiriyor Kubilay Altuntaş, anlayacağınız Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nden bahsediyor. Adana için ses, soluk olacak bir yer. Hem “Usta” nın ismine hem de Adana’ya layık bir mekân olması için çalışan ekibin içinde. Bir dernek tarafından düzenlenen ‘Hayalimdeki Adana’ yarışmasına farklı bir çalışma gönderiyor. İki yüze yakın projenin kırkı kitaba konu oluyor. İlk beşe ödül veriliyor. Ancak hemen hemen tüm projeler imar ve mimarlık mesleğine ilişkin. Sadece onun projesi bütünsel ve sanatla ve kültürle ilgili.
Öykü yazarı ve tiyatro oyuncusu Kubilay Altuntaş, yaptığı çalışmaları paylaşırken, hedeflerini ve beklentilerini de anlattı. Bakalım Altuntaş’ın projeleri, hayalleri ve beklentileri neler?
ÖYKÜNÜN NERESİNDESİNİZ?
Aslında öyküye “Dramatik Metin” dediğimiz tiyatro metinlerinden geldim. O yüzden diyalogları seviyorum. Anlayış olarak evet aynı babam gibi bakıyorum. Toplumcu Gerçekçi dediğimiz geleneğe bağlıyım. Yani ben Sabahattin Ali’den, Orhan Kemal’den ve Turan Altuntaş’tan geleneğindenim diyorum. Aslında daha da genişletirsem Pir Sultan’dan, Ruhi Su’dan, Musa Eroğlu’dan da etkilenirim. Halk edebiyatı karşısında saygıyla dururum. Neden çünkü hayata öyle bakıyorum da ondan. Yani varsıl ile yoksul arasında gelir uçurumu onlarca kata ulaşmışken, freon gazı suyumuzu soğutacağına bebek ölülerini soğutuyorken, Caretta’ların nesli tükenmesin yerine diyorken insanlar sahillere vuruyorken, işsiz eğitimli gençliğimize nineler emekli aylıklarıyla bakmaya çalışıyorlarken, açlık sınırındaki aileler her gün boşanma davalarında yuvaları yıkılıyorken ben neyi yazabilirim?. Elbette ki dünya görüşüme uygun öyküler kaleme alıyorum. O yoksul ve çaresiz insanların emanetidir elimdeki kalem. Onlar adına ok eder de saplarım sayfalara, kara vicdanlara, çarkları bozuk düzenlere…
SİZE GÖRE ADANA NERESİ?
Adana, bereketli topraklar üzerinde çağlar boyu sade bir coğrafya olmanın ötesinde yaratıcı, mert ve yürekli insanlar yetiştiren bir kent. Ülkemizin kabul ettiği bir insan tipi yaşamış ve yaşamaya devam etmektedir. Buna en güzel örneği Ahmet Arif dizelerinde anlatmıştır. Çukurova insanı yürekli, mert, paylaşımcı ve haksızlıklara karşı durandır. Sıcağının, pamuğunun yanında sinemacılar, kültür adamları, edebiyatçılar, ressamlar ve bilim adamları yetiştirmiştir. Adanalı, bazen ilahi güçlerle hesaplaşandır, bazen de külhandır. Kimi zaman da yazan, çizen veya yaratıp üretendir. Kimisi Adanalı da değildir, ama olsun Adanalı gibi olmuş ve kentle özdeşleşmişlerdir. Örneğin Adnan Yücel’de artık hemşerimiz sayılır. Tiyatro festivallerimizin açılışında gördüğümüz manzarayı unutmak mümkün mü? Seyhan nehrinde yüzen, piyano üzerindeki balerinleri seyrettiğimde bu düşünce usumda daha da pekişti. İnsanoğlu önce hayal ederse onu bir günde gerçekleştirirdi. Kurtuluş Savaşı’mızla mücadele fikri de Mustafa Kemal’de bu coğrafyada doğmamış mıydı?
KİMLERİ YETİŞTİRDİ
Kentin yarı feodal, feodal yapısı sona ermiştir demek doğru değildir. Artık, ağası, ırgadı yoktur denemez. Modern zirai yöntemlerle de tarım zor da olsa yapılmaktadır. Çiftçi geleneği ile yaşayan insanların yanında, tarla kenarlarında çadırlarda da insan vardır. Modern kentin yaşam alanlarıyla, eski tarihi mekânlar iç-içedir. Çok yakın zamana kadar külhanbeyiyle, pavyonuyla ünlüdür. Bazen de Dünyaca bilinen bir kemanisti ya da futbol adamı ile ünlüdür Adana. Adana ekonomik yaşamın açıklanmasında zorlanılan temel çelişkilerin yaşandığı bir kenttir. Türkiye’nin yoksulu ile varsılı arasında en büyük farkın yaşandığı yerlerin içinde olduğu için midir bilinmez, kabadayısını da yetiştirir romancısını da. Son zamanlarda Türkiye’de, çalışabilir nüfusunun beşte biri işsiz olan kentimiz, işsizlik rakamları içinde en ön sıralardadır. Bankalardaki kişisel mevduat sahipliğinde İstanbul’dan sonra ikinci sırada gelmesi de Adana’yı oldukça ilginç bir konuma getirmektedir.
ADANA NE İLE ÖNE ÇIKMALI?
Dünyada bazı şehir ya da ülkeler gündeme geldiğinde bazı fikirler belirir. Örneğin Rio, Venedik, İsviçre Alpleri vb. İsmi geçen ülke ya da kentler özellikle turistik veya kültürel anlamda insanda farklı çağrışımlar yapan önemli yerlerdir. Örneğin Maldiv adaları, insanda eşsiz güzellikli sahiller demektir. İşte tam da bu bağlamda Adana’nın kültürel ya da sanatsal alanda öne çıkarılması fikri ortaya çıkıyor. Tarihi Taşköprü üzerinde karikatür sanatçılarının, sevgililerin karikatürlerini yapmasını hayal etmek gibi. Heykeltıraşların Merkez Park’ta yontu peşinde olduğu, bir tür Yesemek örneği açık hava heykel okulu. Seyhan nehrinin mükemmel görüntüsü eşliğinde Emirgan Çay Bahçesi’nde fasıl heyeti. Yani Celal İnce’nin, Nurhan Damcıoğlu’nun torunlarının kanto yaptığı lokaller ve eğlence mekânları…
EKSİKLERİMİZ NELER?
Türkiye Radyo Televizyon Kurumu’nun Bölge Müdürlüğü, komşu kent Mersin’e taşınmıştır. Kentimizde Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, Devlet Türk Müziği koroları, TRT’ nin koroları ve son olarak da Opera ve Bale’ de yoktur. Filarmoni orkestrası zaten yoktur. Senfoni Orkestrası’ vardır ama salonu dahi yoktur. Ancak Suna Kan gibi bir keman virtüözü bu toprakların insanıdır. Ne yazık ki ses ve müzik insanları çok büyük oranda kentimizde profesyonel olarak yaşamını sürdüremez, soluğu İstanbul’ da alır. Karşıyaka’ da büyüyen Haluk Levent, TRT’ nin radyosu Adana’da olsa radyo sanatçısı olmak ister miydi bilinmez? Ancak onun gibi Yılmaz Duru, Ali Özgentürk ve TRT’ de eski şef olan Ali Şenozan’ da buraları terk edenler arasındadır.
GİDENLERDEN KİMLER VAR?
Muzaffer İzgü, çocukluk arkadaşı Turan Altuntaş’ a, “Toroslar’ı aşmazsan ünlenemezsin” der. Torosları aşan İzgü İzmir’e yerleşecek ve bozacaktır kaderini. Peki seksenli yılların sonunda Tolga Han’a ne demeli? Daha iyi dans edebilen var mıydı? Ayrıca dünyaca ünlü İpek Yolu belgeselini hepimiz hatırlamamız gerekir. Bu belgeselin yaratıcısı, ünlü fotoğrafçımız Arif Aşçı da kentimizin önemli insan kaynaklarından değil midir? Şimdilerde Huzurevi’nde konuk olan Mesut Mertcan’ın sesini duymayan veya Cenk Koray’ı izlememiş olmak mümkün müdür acaba? Babası Ali Şen ile oğlu Şener Şen’siz bir kara mizah, Bilal İnci’ siz acımasız, gaddar ağa rolü daha iyi yapılabilir mi?. Günümüzün televizyon dizileri de kentimizin insan kaynağına başvurmadan ya da Adana’ da çekilmeden gösterime girebilir mi? Ama Dünya’nın en eski festivallerinden Altın Koza varken Yılmaz Güney’e, Cannes’de ödül verilir. Burada da verilir ancak sonra verilen ödülü de geri alırız Yılmaz Güney’in elinden. Ülkemiz de biz bunları yaşatırken şimdilerde de Cannes ya da Oscar ödülleri gözümüzde bir numara olur. Buraya kadar tarihsel yolculukla beraber sorgulama da yaptık. Çeşitli sanat ve kültür insanı bazı isimleri anarken, bu yazının konusu olan kültür ve sanatla kalkınma modeline ışık tutacak kaynakları ortaya çıkarmaya çalıştık. Adana’dan göçerek kültür ve sanatın endüstrileşmiş olduğu kentlerde yaşayan Adanalıların sesini duyar gibiyim. Hüseyin Akşen, Kıvanç Tatlıtuğ, yönetmen Cengiz Asiltürk bu kentte sinema yapsalar, Cengiz Sezici ya da Şerif Şahiner kentte tiyatro yapsalar ne olurdu?
ADANA’DAN NELER GİTTİ?
Kentin işadamlarının toplanıp Ankara’ya çıkarma yapmaları herhangi bir şeyi değiştirecek gibi durmamaktadır. Belediye başkanları bu konuya destekçi olsa da nafile. Sonunda havaalanı bile Mersin’e gitti. Adana gibi bir kent kalkınmada öncelikli yöre olalım diyorsa sanayi ve ticarette bitmiş demektir. Nedeni ise çok basit. Ülkemiz ekonomisinin yapısal sorunlarını sıralayabiliriz; Bölgecilik, memleketçilik, mezhepçilik ya da ırk ve din kökenine dayalı kayırmaca. Tüm devlet olanaklarını yukarıda sayılan yamyam ekonomisine teslim etmek anlamına gelen bir yapı. Ayrıca burada değinmeden geçemeyeceğimiz, küresel emperyalist düzenin Ortadoğu kuşatması. Gelelim Adana’ya, ekonomimiz siyasamızı belirler. Adana’ da ekonomi Türkiye’nin en çarpık halde yaşanan hali ise, siyasetimizde farklı olamaz. Yani şaşı-beş bakar. Biz bu projede ülkemizde olmayan ve karşı durulamayacak bir ortam yaratmaktan bahsediyoruz. Yani, Adanalı TBMM’ye çıkarma yapacaksa yine şaşırtmalı. Narenciyeye teşvik ya da kamu ihalelerinde öne çıkabilmek uğraşmamalı.
Adanalı, Türkiye’ de adamcılık ya da hemşericilik yapmayan yegâne yerdir. İnsanımız çağcıl ve uygar bir kentlidir. Medyada görünen öğle değil denebilir. Biraz açıklayalım; Polis telsizi dinleyip adliye haberi yapmak gazetecilikte en ucuz ve kolay yoldur. Bunun yanında, kültür ve sanat haberi hem az tüketilir hem de pahalı bir haber sürecine sahiptir. Uluslararası Tiyatro Festivali’nde bir gösteri ya da bir galanın fotoğrafı ile Adana adliyesi haberi aynı masrafa sahip değildir. Konumuzla ilgisi az olmakla beraber bir örnek de kentin toplu taşıma araçlarını kullanan bayan şoförlerimiz. Türkiye’de örneği olmayan bir uygulamadır. Haber değeri de taşır. Ancak medya insanlara adliye haberleri vermeye alıştırdığı için artık istese de gösteremez. Urfa için Harran evleri ya da Diyarbakır için panzer önünde eylem fotoğrafı da diğer örneklerimiz olabilir. Bu alışageldik manzarayı değiştirmek şarttır ve de elimizdedir. Kim bilir belki de bir gün gazeteci Mustafa Özke bu manzarayı değiştirir.
BEKLENTİNİZ NEDİR?
“Adana’da tarıma dayalı sanayi yok edilmiştir. Toplama süreci, ırgatıyla başlayan ve dev tekstil tezgâhlarında kumaşa dönen pamuk ekimi bitirilmiştir. Bununla beraber çırçır, dokuma ve de yağa dönen çiğidi artık Urfa ya da Kahramanmaraş kentleri üretiyor. Geri dönüşü yok. İsmi geçen kentlerin politik tercihler değiştikçe, yerinden sökülüp başka yere taşınabilecek tekstil tezgâhlarına ya da verilen teşviklerin, bir başka dönem verilmemesine karşın, bizim değişmeyen tek gerçeğimiz o da sanatçı ve muhalif ruhumuz. Belediyelerimizin başka kentlerde örneklerini gördüğümüz birleştirici ve dönüştürücü güçlerinden yararlanmalıyız. Türkiye’de kültür ya da sanat dendi mi akla gelmeli. Yaşar Kemal dünyaca ünlü değil midir? Ya Abidin Dino? Bu isimler bir kere tüm caddelere verilmeli. Örneğin tarihi Taşköprü’nün ismi Abidin Dino Dostluk ve Barış Köprüsü olmalı. İran Devleti’ne üç gün ulusal yas ilan ettiren İsmet Atlı ismi, Fatih Terim ismi de unutulmamalı. Nesrin Olgun’un Manş’ı ilk ve tek, yüzerek geçen Türk kadını olması boşuna değildir. Çünkü Adana yüzme sporunda da en önemli kentti. 1942-1965 yılları arasında 24 yılın 22 yılı (17 yılı hiç yenilmeden) Adana Demirspor Yüzme Sutopu takımı, Türkiye birincisi olmuştur. Farklı alanlarda da kentin öne çıkmış olması boşuna değildir. Merkez ilçe sayılan beş belediye bulunmaktadır. Bu belediyeler sanatçı insanlarımızı sahiplenip bu projeye destek olmalıdırlar. Adana kültür ve sanatın “Başkent”i ilan edilmelidir. Sanat ve kültür ürünlerinin, üretilmesi için Adana’nın seçilmesi sağlanmalıdır. Anadolu insanının, Adanalıları kebap yiyenler diye değil, sanatı ve kültürü geliştirip, üreten özelliği ile bilmesi sağlamalıdır. Film platoları kurulmalıdır. Yapımcının oyuncu kadrosu da aramasına gerek olmayacaktır. Antik Yunan’da nasıl her yerde amfi tiyatrolar var ise Adana’da inşa edilmelidir. Şair kitabını bastırmak istediğinde teşvik alabilmelidir. Şiir gecesi organizasyonları hemen yapılabilmelidir. Eleştirmenler sürekli kente çağrılmalıdırlar. Sanayicimiz motor yedek parçası üreteceğine müzik stüdyosu kurmalı ve albüm yapmalıdır. Kamusal güç buna teşvik ettirilmelidir.”
Teşekkür ederim
- Ben teşekkür ederim
Yorumlar
Kalan Karakter: