MUSTAFA ÖZKE
ADANA (GÜNAYDIN) – Ders çalıştığı yerde duvarı kaplayan büyük bir dünya haritası var. Odaya girince dikkatinizi çekiyor. Siz haritaya bakarken, Uygar Akköse dünyanın en gelişmiş ülkelerini gösteriyor. Sonra Türkiye’ye geliyor. “Bu kadar yer altı ve yer üstü kaynağımız ve turizm zenginliğimiz varken biz neden gelişmiyoruz?” diye soruyor. O an şaşırıyorsunuz. Çünkü karşınızda 12 yaşında bir çocuk duruyor ve size hiç beklemediğiniz bir soru soruyor. Biraz daha konuştukça, anlattıklarına inanamıyorsunuz. Yaşıtları oyun salonlarında atari oynarken, Uygar Akköse Kızıldeniz’in uluslararası sularında tüple dalıyor. Mısır çöllerinde safari yapıyor. İzmir’de uzay, Erciyes’te kayak kampına katılıyor. Basketboldan arta kalan zamanlarda çaldığı gitarıyla dinleniyor. ‘Babalar çocuklarının mimarıdır’ diyen Uygar, dünya haritasını duvara asan babası Dr. Mustafa Selçuk Akköse ile dünya turu planlıyor.
GÜVEN DUYGUSU ÖNEMLİ
Yaşamı boyunca babasından çok etkilendiğini anlatan Uygar Akköse, “Güven duygusu çok önemli. Babam bana kendime güvenmeyi öğretti. Kendinize güvenmeniz, yaptığınız işte size bir üstünlük hissi kazandırıyor. Yaptığım her işte önüme bu güven duygusunu koyuyorum. Kendine güvenen ve başaracağına inanan insanın elinden bir şey kurtulmaz, diye düşünüyorum. Okuldaki arkadaşlarımın çoğu yaptıklarıma inanmıyor. Yüzme bilmeyen birine, denizin altına nasıl daldığımı anlatamıyorum. Çünkü benim yaşıtımdaki arkadaşlarım günlerini bilgisayar oyunlarıyla geçiriyor. Oyun salonlarında atari oynuyor. Onların akvaryumda gördüğü balıklara ben denizin altında dokunuyorum. Elbette dalgıçlık büyük bir emek istiyor. Yani hemen denizin dibine dalamıyorsunuz. Her şeyden önce denize dalmak büyük bir güven gerektiriyor. Hele çocuksanız daha çok dikkatli olmanız bekleniyor” diyor
‘YAPAMAZSIN’ DEMEYİN!
Günümüzde anne ve babaların çocuklarına güvenmediğini, bu güven duygusunu hissetmeyen çocuğun da boşluğa düştüğünü vurgulayan Uygar Akköse, sözlerine şöyle devam ediyor: “Çocuk bir şey yapmak istiyor ‘Sen yapamazsın’ diyorlar. ‘Sen bu işin altından kalkamazsın’ diyorlar. Yardımcı olmak istiyor, ‘Elini çek’ diyorlar. Oysa çocuk da yaşamın içine katılmalı ve cesaretlendirilmeli. Bir çocuğun, babası ve annesi tarafından iyi bir eğitimden geçtikten sonra bana göre başaramayacağı hiçbir şey yoktur. Ben babamdan böyle gördüm. Babam bana denize dalmasını öğretti. İlk başlarda çekindim, korktum. İnsan yapmadığı bir şeyden elbette korkar. Babam beni cesaretlendirdi. Denize daldıktan sonra balıklara yaklaşamıyordum. Şimdi onları seviyorum. Onlara dokunuyorum. Babam ‘Sen yapamazsın, otur oturduğun yerde’ deseydi, ben denize dalamazdım. ‘Aman yapma düşersin’ deseydi, Erciyes Dağı’nda kayamazdım. Bu yüzden, aileler çocuklarını da kendi yaşantılarının içine katmalı ve ona da bir görev vermeli, diye düşünüyorum.”
ÇÖLDE ATV KULLANDIM
Gezdiği kentlere göre Adana’yı beğenmediğini söyleyen Uygar Akköse, taş yığınları arasında yaşayan insanların karamsar olacağına inandığını dile getiriyor.
Akköse, “Bizim evimiz yüksekte. Balkondan çevreme baktığımda uzun uzun apartmanlar görüyorum. Her yer ev dolu. Kent merkezinde gezilecek bir orman yok. Bir hayvanat bahçesi yok. Yollar o kadar dar ki küçük bir hasarlı kazada beklemek zorunda kalıyorsunuz. Adana daha çok gelişebilir. Yeni yollar açılabilir. Yeşil alanlar artırılabilir.” diye konuşuyor
Uygar Akköse şunları söylüyor: “Mısır’da çöl var ama o bölgenin insanları turizmi geliştirmiş. Ben gidip gördüm. Çölde safari yaptım. ATV kullandım. Burada olsa, kullanamazsın deyip kenara çekerler. Cesaretimi toplayıp kullandım. Güzel bir gezi oldu. Çevremde benim gibi çok sayıda turist de gördüm. Adana’da Seyhan Nehri var ama bir çöl kadar turist gelmiyor. Çünkü nehri değerlendiremiyoruz. İnsan, başka bir ülkeye gittiğinde turistlerin kendi ülkesine de gelmesini istiyor. Turistler Adana’ya niye gelmiyor. Ben belediye başkanı olsam bunu düşünürdüm…”
ÖDEVLER SIKIYOR
Ezberciliği ön planda tutan bir eğitim sisteminin başarı getireceğine inanmadığını vurgulayan Uygar Akköse, “Ben altıncı sınıfta okuyorum. Bazen o kadar ödev veriliyor ki altından kalkamıyorum. Ödevler sıkıyor. Öğrencilere fazla ödev verilmesinin onların psikolojisini de etkileyeceğine inanıyorum. Çok ödev yerine onu daha başarılı hale getirecek çalışmalar yapılmalı diye düşünüyorum. Çünkü, ben ödev yapmaktan başka bir şeyi düşünemez hale geliyorum. Düşünemeyen çocuk kendi aklına göre yeni bir şey geliştirebilir mi?. Öğretmenler, çok ödev yerine, öğrencinin düşünerek yapabilecekleri çalışmaları öğretmeli. Babam bana denize dalmayı öğretmeseydi, ben dalamazdım. O cesareti kendimde bulamazdım. Öğretmenler de öğrencilere çok ödev yerine, onların cesaretlenip yeni bir şeyler başarmasını sağlayacak dersler vermeli. Ezberleyen insan belki bir süre sonra onu unutabilir ama yaptığını yaşam biçimi haline getirenler onu unutmaz. Ben 12 yaşındayım. Çevremde benim gibi okul arkadaşlarım var. Bazen konuşurken söz açılıyor, ‘Ben belgesel seyrediyorum’ diyorum, gülüyorlar. Yaptıklarım onlara ilginç geliyor. Çünkü okullarda farklı bir sistem yok. Çocuk derse girip çıkıyor mu o kadar. İçlerinde kaç tanesinin özel becerileri var, öğretmenler pek buna bakmıyor. Kaç öğrenci yetenekli bununla ilgilenmiyorlar. Ama ödev vermekle de bitmiyor her şey.” ifadesini kullanıyor.
BELGESELLER ÖNEMLİ
Evde çoğu zaman babasıyla belgesel seyrettiklerini dile getiren Uygar Akköse, önceleri belgesellerden hiçbir zevk almadığını ama zamanla sevmeye başladığını söylüyor.
Akköse, “Hemen hemen bütün çocukların çizgi film seyrettiği bir yaşta belgesellere bakmak sıkıcı geliyor. Örneğin denizin altını gösteren belgeseller olurdu. Balıkları gösteren belgeseller çok ilgimi çekmezdi. Sonra dalgıçları görmeye başladım. Denizin altında yaşayan insanları. Onların nasıl yaşadıklarını babama sordum. Babam, istersem benim de yüzebileceğimi söyledi. Kızıldeniz’de denize dalıp o balıkları görünce, seyrettiğim belgesellerin değerini daha iyi anladım. Uzay belgeselleri vardı. Baktığımda bir şey anlamazdım. İzmir’de uzay kampına katıldım. Orada uzay uçuş yöneticisi oldum. Gördüğüm derslerden sonra seyrettiğim belgeseller geçti gözümün önünden. Uzay kampında yeni yeni arkadaşlarla tanıştım. Kendime olan güvenim arttı. Benim yaşımda çocuklar vardı. Demek ki anne ve babalar çocuklarını daha değişik ortamlarda geleceğe hazırlayabiliyorlar. Babam, ‘Bu çocukların işi değil, bunu sen yapamazsın’ deseydi, ben uzay kampına da gitsem, gittiğim gibi gelirdim bir şey öğrenemezdim.” diyor
UÇAK KULLANABİLİRİM
Bir yandan odasındaki dünya haritasına, bir yandan da anlattıklarına bakarken Uygar Akköse’nin geleceğe dair çok önemli düşünceleri olduğunun ayırtına varıyorsunuz.
Yaşarken yeni bir şeyler denemenin önemli olduğunu vurgulayan Uygar Akköse, fiziki gücünün olması durumunda aklıyla bir uçağı dahi kullanacak cesaretinin bulunduğunu anlatıyor.
Akköse, “Ben deniz altında kalacak cesareti bulduğuma göre, bir uçağı da uçurabilirim. Belki küçük olduğum için fiziki yapımdan dolayı yapamayabilirim ama büyüdüğümde babam bana, ‘Git eğitimini al, sen uçak kullanabilirsin’ dese, hiç çekinmem. Gidip eğitimini alırım ve küçük yaşıma rağmen o uçağı kullanabilirim. Çünkü kendime güveniyorum. Bu sadece benim için geçerli değil. Bana göre her çocuk cesaretlidir. Önemli olan anne ve babaların çocuğun içindeki o cesareti çıkarmasıdır. Bu yönüyle babamın benim üzerimde çok emeği var.” diye konuşuyor
DÜNYA HARİTASI
Uygar Akköse, odasındaki dünya haritasının da kendisi için önemli olduğunu belirterek, ailelere şu önerilerde bulunuyor: “Dünya haritası benim bakış açımı değiştirdi. Ben Adana’da yaşıyorum. Dünya haritasına baktığımda Türkiye’nin ne kadar küçük bir yer kapladığını görüyorum. ‘Öyleyse ben küçücük bir yerde yaşıyorum. Çok çalışırsam büyük bir yerde de yaşayabilirim’ diyorum. Topluma daha çok nasıl yararlı olabilirim diye düşünüyorum. Dünyanın çocuklarını düşünüyorum. Çok yönlü bir insan olmak istiyorum. Dünya haritası beni daha büyük hedeflere yönlendiriyor. Denizim altını gördükten sonra uzayı da görmeyi hedefliyorum. Yer çekimi olmadan yürümeyi düşünüyorum. Aslında bütün anne ve babalar çocuklarının odalarına büyük hedefler koymalı. Yaşamlarına da büyük hedefler koymalı. ‘Sen doktor ol, avukat ol’ demekten çok, çocuğun dünyasında neleri başarabileceğine bakılmalı.”
ÇOCUKLARINIZI KORKUTMAYIN
“Ancak öğrenmediğim bir şey beni korkutur…”. Bu söz Uygar Akköse’ye ait. “Korksaydım hiçbir şey yapamazdım.” diyerek, kendi yaşantısından şu örnekleri veriyor: “Bir çocuk bilmediği halde okumayı öğreniyorsa, okuduklarından öğrendiğiyle de yaşayabilir. Her şey öğrenene kadar. Öğrendikten sonra sorun değil. Çocuklar denemekten korkmamalı. Bugün Mısır çöllerinde ATV’yi denemekten korksaydım, bir daha hiç binemezdim. Yüzmek de öyle. Bazı çocuklar yüzmekten korkuyor. Neden korkuyor. Anne ve babalar öncelikle bunu cevaplamalı. Bir çocuğa ‘sen yüzemezsin’ dersen o çocuk yüzemez. Bu yüzden aileler çocuklarını korkutmamalı. ‘Bu yakar elleme’, ‘Altında kalırsın taşıma’, ‘Burası yüksel gelir çıkma’ dememeliler. Bir kez de bırakın denesinler. Denemekten korkmasınlar. Sizin çıkma dediğiniz yere iki üç deneme sonrasında o çocuk çıkıyorsa o çocuğun içinde bir cesaret var demektir. Siz çıkamazsın derseniz o çocuk ömür boyu o korkuyla yaşar. İşte ben bu korkuyu yendim. Okuduktan sonra, inandıktan sonra aklıma koyduklarımı yapacağıma inanıyorum. Çünkü beni babam yetiştirdi”
Yorumlar
Kalan Karakter: