VURAL KÖSE
ADANA (GÜNAYDIN)- Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili, TBMM Bayındırlık Ulaştırma ve İmar İskan Komisyonu Üyesi Prof. Dr. Haluk Eyidoğan, depremlerde yaşanan yıkımlar için uzun yıllar boyunca “Kırsal kesimlerde kerpiç, depreme dayanıksız konutlar, gecekondular var onlar yıkılıyor” gibi gerekçelerle başka şeylerin örtülmeye çalışıldığını ancak
1999 depremlerinin bu ezberi bozduğunu söyledi. Eyidoğan, “Çünkü, İstanbul, Kocaeli, Adapazarı, Düzce bölgesi Gayrı Safi Milli Hasıla’nın yüzde 40’nın elde edildiği bölgeydi ve yıkımların fakirlikle bir ilgisi yoktu” dedi.
MARMARA DEPREMİ’NİN VEBALİ
17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen Marmara Depremi’nin açılan davalarda yıkım nedeni olarak “mücbir sebep” gibi hukuki ifadeler kullanıldığını dile getiren Prof. Dr. Eyidoğan, “Davalılar 1975 yönetmeliğini suçladılar. Beklenmeyen büyüklükte deprem olduğundan dolayı binalarının yıkıldığını söylediler ve zemini de suçladılar. Bunlar, mahkeme dosyalarına yansıyan ifadelerdi. Peki yapı denetimi, mühendislik hizmeti? Bunlarla 1999 depreminin vebali bunlarla atlatılmaya çalışıldı ama herkes biliyordu ki, yeterli yapılaşma denetlenmemişti” diye konuştu.
İSTANBUL’DA GÖKDELEN SAYISINI BELEDİYE BAŞKANI DA BİLMİYOR
Marmara depreminin ardından yasa ve yönetmeliklerde bir çok değişiklik yapıldığını ancak hala hayati öneme sahip konularda tartışmalar yaşandığını aktaran Prof. Dr. Eyidoğan, 60 metreden yüksek binalar için deprem yönetmeliğinin olmadığına dikkati çekti. İstanbul’da 60 metreden yüksek kaç gökdelen olduğunu Büyükşehir Belediye Başkanı’nın da bilmediğini öne süren Prof. Dr. Eyidoğan, “Yarın bir gün bir deprem olduğunda yüksek yapı olarak tanımladığımız gökdelenler hasar alırsa nasıl açıklayacağız? Bu aynı zamanda yapı denetim kuruluşlarımızı da vebal altında bırakmıyor mu?” şeklinde konuştu.
TMMOB İnşaat Mühendisleri Adana Şubesi ile Yapı Denetim Kuruluşları Birliği’nin düzenlediği “Yapı Denetim Uygulamaları ve Sorunları” paneline katılmak üzere Adana’ya gelen CHP İstanbul Milletvekili, TBMM Bayındırlık Ulaştırma ve İmar İskan Komisyonu Üyesi Prof. Dr. Haluk Eyidoğan çarpıcı açıklamalar yaptı.
UYARDI
Yapı denetim sisteminin önemine vurgu yapan Prof. Dr. Eyidoğan, “Eğer yapı denetim sistemini iyi çalıştıramazsak, yasalardaki boşlukları dolduramazsak, gri noktaları belirleyemezsek, kanun uygulamalarla yozlaşmaya doğru giderse ortaya çıkabilecek sonuçlar bizi çok üzebilir” uyarısında bulundu.
YAŞANABİLİR MEKANLAR YARATILMALI
Temel hedefin doğru yerde, bilimsel, planlamaya uygun, doğru dürüst yapı ve yaşanabilir mekanlar kurmak olması gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Eyidoğan, ülke nüfusunun yüzde 75’inin kentlerde yaşadığına dikkati çekerek, “Kentleşme süreci hızla devam ediyor. Dolayısıyla yalnızca bir binayı tek başına sağlam yapmak sorunu çözmüyor. Çünkü plansız bir yaşanabilir mekan yaratabilmeniz mümkün değil. Çevre, gürültü kirliliği, donatı alanlarının yetersizliği, kişi başına düşen yeşil alan miktarının azalması gibi birçok sosyo-ekonomik ve çevre faktörlerini de düşünmemiz gerekiyor” dedi.
MARMARA DEPREMİ’NDE DİKKAT ÇEKEN SAVUNMALAR
17 Ağustos 1999 tarihinde meydana gelen, yaklaşık 18 bin kişinin hayatını kaybettiği, 358 bin konutun, 49 bin de işyerinin hasar gördüğü Marmara Depremi’nin ardından birçok dava açıldığını anımsatan Prof. Dr. Eyidoğan, O dosyalarda yıkım nedeni olarak “mücbir sebep” gibi hukuki ifadeler kullanıldığını söyledi. Prof. Dr. Eyidoğan, “Davalılar 1975 yönetmeliğini suçladılar. Beklenmeyen büyüklükte deprem olduğundan dolayı binalarının yıkıldığını söylediler ve zemini de suçladılar. Bunlar, mahkeme dosyalarına yansıyan ifadelerdi. Peki yapı denetimi, mühendislik hizmeti? Bunlarla 1999 depreminin vebali bunlarla atlatılmaya çalışıldı ama herkes biliyordu ki, yapılaşma yeterli düzeyde denetlenmemişti” diye konuştu.
İNSANLAR GÜVENSİZ ALANLARDA NİTELİKSİZ BİNALARA TESLİM EDİLDİ
Marmara depremi öncesinde kaçak yapıların yeterli niteliklere sahip oldukları var sayılarak kararlar alındığını belirten Prof. Dr. Haluk Eyidoğan, “Belediyelerde sürekli imar tadilatları yapılmış, af yasaları çıkarılmıştı. Birçok şey görmezden gelinmişti. 1999 depreminin sonuçları hala belleklerimizde. 1999 depreminden önceki tutumlarımız, sosyo-politik yaklaşımlarımız, olası tehlikeler karşısında kentlerde yığılan insanları ve ekonomik değerleri güvensiz alanlarda niteliksiz konut ve bina stokuna bir şekilde teslim etti” şeklinde konuştu.
GÜVENLİKTEN UZAK, YETERSİZ, ÇİRKİN YAPI STOKU
Ek imar hakları tanınarak; tasarlanandan fazla kat ve yüzölçümü elde edilmesinin, taşıyıcı sistemlerde gelişigüzel değişiklikler yapılmasının birçok yerde sakıncalı görülmediğini aktaran Prof. Dr. Eyidoğan, bu davranışlara ruhsatlı stokta bile görünen malzeme ve işçilik yetersizliklerinin de eklenmesiyle birlikte güvenlikten uzak, imarlılık, teknik ve kültür açısından yetersiz, çirkin büyük bir yapı stoku ortaya çıktığını söyledi.
HALA TEMEL VE HAYATİ KONULAR TARTIŞILIYOR
Marmara depremi sonrasında yapı denetim kanununun bugünkü haline gelebilmesinde önemli bir mesafe kat edilmesine karşın hala temel ve hayati konuların tartışıldığına dikkati çeken Prof. Dr. Eyidoğan, yasa ve yönetmeliklerde istenilen noktaya gelinemediğini vurguladı.
MARMARA DEPREMİ EZBERİ BOZDU
Depremlerde yaşanan yıkımlar için uzun yıllar boyunca “Türkiye’nin alan ve nüfus olarak yüzde 70’i birinci ve ikinci derece deprem bölgesinde yaşıyor” ve “Kırsal kesimlerde kerpiç, depreme dayanıksız konutlar, gecekondular var onlar yıkılıyor” gibi gerekçeler öne sürülerek başka şeylerin örtülmeye çalışıldığını belirten Prof. Dr. Eyidoğan, 1999 depreminin bu ezberi bozduğunu ifade etti.
Eyidoğan, “17 Ağustos 1999 ve 12 Kasım 1999 depremleri bu ezberleri bozdu. Çünkü bu iki depreminde merkezleri, çeperleri ve çevresi Türkiye’nin milli gelirinin yüzde 40’ının sağlandığı İstanbul, Kocaeli, Adapazarı, Düzce bölgesiydi. Yani bunun fakirlikle bir ilgisi yoktu. Gelir yüksek, yapılar çok katlı, betonarme ve karkastı. Dolayısıyla ‘para yok, teknik yok, bilgi yok’ gibi gerekçeler 1999 depremiyle çöktü ve 18 bin vatandaşımızı kaybettik” ifadelerini kullandı.
YÜKSEK YAPILAR İÇİN DEPREM YÖNETMELİĞİ YOK
2007 yılında 1998 tarihli deprem yönetmeliğinin, 1999 depreminden alınan dersler ve ihtiyaçlar doğrultusunda revize edildiğini, güçlendirmeyle ilgili çalışmaların da bir şekilde eklendiğini anlatan Prof. Dr. Eyidoğan, yüksek yapılar için deprem yönetmeliğinin ise hala yapılmadığını söyledi.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yapan Erdoğan Bayraktar’a, İdris Güllüce’ye ve ilgili komisyon üyelerine “Elinizi tutan nedir? Bu yönetmeliksiz yapılan yüksek yapıların ileride olabilecek sorunlarda sorumlusu kim olacak” sorularını yönelttiklerini kaydeden Prof. Dr. Eyidoğan, “Soru önergeleri verdik, bilgi edinme yazıları yazdık, istedik. ‘Betonun, demirin TSE standardı var. Bu işi yapan firmalar bu işi biliyorlar, onlar yaparlar’ gibi açıklamalarda bulundular ama onlar da biliyorlar ki yüksek yapılar için özel bir yönetmelik yapılması lazım. Yalnız deprem değil, yangını, rüzgârı, elektriği, mekaniği, yapı denetimi de var” dedi.
BELEDİYE BAŞKANI DA GÖKDELEN SAYISINI BİLMİYOR
Yönetmeliği olmadığı için Türkiye’de 20 kattan yüksek yapıların hangi kriterlere göre inşa edildiğini bilmediklerini dile getiren Prof. Dr. Eyidoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’na da “İstanbul’da 20 kattan fazla, 60 metreden yüksek kaç bina var” diye sorduğunu, “Bilmiyorum, ilçelere sorun” diye yanıt aldığını söyledi. Prof. Dr. Eyidoğan, “Yarın bir gün bir deprem olduğunda yüksek yapı olarak tanımladığımız gökdelenler hasar alırsa nasıl açıklayacağız? Bu aynı zamanda yapı denetim kuruluşlarımızı da vebal altında bırakmıyor mu? Bunun behemahal çözülmesi lazım. Artık 5 ve daha büyük depremlerde yıkılmamak üzere deprem güvenli yerleşmelerin planlı denetimini, afet güvenli, çağdaş, yaşanabilir yerleşmeleri kurmamız lazım” dedi.
BİLGİMİZE RAĞMEN YIKILIYORUZ
Türkiye’de kendi alanlarında uzman, birikimli insanlar olmasına karşın depremlerde binaların yıkıldığını vurgulayan Prof. Dr. Haluk Eyidoğan, “Bilgimize rağmen yıkılıyoruz. O daha acı bir durum” dedi. Mühendislikte her şeyin çözümünün olduğunun altını çizen Eyidoğan, son 10 yılda yapı denetim sistemine gösterilen ilgisizliğin devam etmesi durumunda 1999 öncesi durumla tekrar karşılaşılabileceğini ifade etti.
“RİSKLİ BİR KENTTE YAŞIYORSUNUZ”
1998 Ceyhan depreminde Adana’ya gelip manzarayı gördüklerini anlatan Prof. Dr. Eyidoğan, şöyle konuştu:
“Ceyhan depremi büyük deprem sınıfında değildi ama kayıpları ve yapıların durumunu biliyorsunuz. Bu bölgede çeşitli derecelerde hasar yapmış depremlerin dağılımına, jeoloji, jeofizik çalışmalarında fay hatlarına, tehlike haritalarına, zeminle ilgili sorunlara, yüksek yapılaşmalara baktığımız zaman ciddi olarak deprem tehlikesi altında olan bir kentte yaşadığınızı ve giderek artan yapı stokunuzun da riski artırdığını çok rahatlıkla söyleyebiliriz. Yöneticilerin de halkın da bu konuda bilinçli olması gerekir”
Yorumlar
Kalan Karakter: