İBRAHİM AKYOL
Adil Yaşam Derneği Başkanı M.Haluk Çavuşoğlu, devlet geleneği, hukukî eşitlik ve toplumsal barış çağrısında bulunarak, “Biz hata mı yaptık, ihanet mi ettik?” diye sordu.
Çavuşoğlu yaptığı açıklamada şu çağrılarda bulundu:
“Türkiye Cumhuriyeti, tarih boyunca toplumsal barışı güçlendirmek ve toplumsal uzlaşıyı sağlamak amacıyla çeşitli affî ve infaz düzenlemeleri yapmış; bu mekanizmalar, devletin birlik ve bütünlük hedefiyle birlikte adalet vizyonunun bir parçası olmuştur. Mevcut literatür ve resmi değerlendirmeler, Cumhuriyet döneminde çok sayıda af düzenlemesi yapıldığını göstermektedir; bu uygulamalar devlet geleneğinin hukuksal bir aracı olarak yorumlanmıştır.
Günümüzdeki tartışma zemini, terör eylemlerine bulaşmış kişilerin durumu ve toplumsal barışın tesis edilmesi hususundadır. Bu kapsamda bazı kesimler, “af” kelimesi yerine farklı yasal düzenlemeler — örneğin silah bırakanlara ilişkin özel rejimler — öneriyor; Meclis gündeminde konunun özel yasa seçenekleriyle tartışıldığına dair haberler mevcuttur. Bu yaklaşım, kamuoyunda ve hukuki değerlendirmelerde ayrı bir tartışma ekseni oluşturmaktadır.
Burada sormamız gereken temel soru şudur: “Hata mı yaptık, ihanet mi ettik?” Hukuken ve devlet aklı bakımından bu ayrım önemlidir. “İhanet” kavramı, suç tipolojisinde ayrı bir ağırlık taşır ve toplum vicdanında farklı karşılık bulur; buna karşılık hukukun ve TBMM takdirinin zemini, suçun niteliği, zamanın koşulları, yargılama usulleri ve savunma imkânlarının değerlendirilmesiyle şekillenir. Geçmişteki yargılama koşulları, sınırlı savunma imkânları veya hukuki belirsizlikler nedeniyle bugün cezaevinde bulunan pek çok kişinin durumu, yalnızca duygusal bir tartışmaya bırakılmamalı; hukuki kriterlerle değerlendirilmelidir.
PKK’nin Türkiye tarafından ve uluslararası birçok platformda terör örgütü olarak tanımlandığı bir gerçektir; ancak hukuki çözüm, örgüt/örgüt mensupları meselesinde bile eşitlik ve hukukun üstünlüğü ilkeleri temel alınarak tesis edilmelidir. Devletin temel sorumluluğu, güvenlik ile adaleti birlikte sağlamaktır; geçmişte olduğu gibi, bugün de TBMM’nin ve yürütmenin alacağı kararlar — hangi ad altında olursa olsun — hukuki çerçeveye uygun ve eşitlik ilkesine bağlı olmalıdır.
Sonuç olarak;
Bizler, ne devleti suçluyor ne de yargıyı hedef alıyoruz.
Talebimiz açıktır: Kader mahkumlarının durumu; hukuki, nesnel ve eşitlikçi kriterlerle yeniden değerlendirilmelidir.
Affın adı ne olursa olsun — genel af, özel yasa, ceza indirimi ya da başka bir düzenleme — TBMM’nin takdiri ve hukukun çerçevesi içinde, eşitlik ve adalet ilkeleri gözetilerek ele alınmalıdır. Bu yaklaşım, toplumsal barışın kalıcı ve meşru zeminde inşasına hizmet edecektir.”
Yorumlar
Kalan Karakter: