MUSTAFA ÖZKE
ADANA (GÜNAYDIN) – Yaklaşık 30 yıl önce tanışmıştık Aysel Yenidoğanay ile… O zamanlar gönlü bir deli poyraz’dı… Hâlâ gönlü bir deli poyraz…
Değerli dostumuz Demet Duyuler Doğan’ın davetlisi olarak Bodrum’dan Adana’ya gelen Aysel Yenidoğanay ile geçmiş yılların anılarında buluştuk. “Sıfırdan Başla/Mucize Sensin” kitabını imzaladı, onun söyleşisine katıldım.
Sonra bir söyleşi gerçekleştirdik. Bu söyleşi, şu an Adana’da yaşayan ya da bir süre önce kaybettiğimiz edebiyat dostları ve gazeteciler adına önemli veriler içeriyor. Yazar Aysel Yenidoğanay, anılarını anlatırken eski dostların adını anıyor ve duygulanıyor, duygulanırken duygulandırıyor.
- Kendi dilinden Aysel Yenidoğanay kimdir?
Aysel Yenidoğanay; ruhu çocuklukla gençlik arasında gezinen, büyümeyi reddeden uçuk-kaçık bir kadın. Mutlulukla mutsuzluğu dibine kadar yaşayan, hıçkıra hıçkıra ağlarken, kahkahalarla gülen bir kadın. Seksek oynar gibi yaşar hayatı. Yanacağını bile bile belirlenmiş çizgilerin dışına taşmayı seviyor. Kim ne der ya da kim ne demiş takmaz kafaya; yapar, sadece yapar. Engeller aşılmak içindir; hedefini belirler ve ilerler.
Öykü yazar, şiir yazar, roman yazar, çok okur; aynı zamanda oyuncu. Bir de bu yıl üniversiteye başlayacak. En önemlisi, hem anne hem de sevgili.
Sonuç: Aysel Yenidoğanay yaşının kadını değil, yüreğinin çocuğu. Ne sevgisiz yaşayabilir ne aşksız ne de arkadaşsız.
- Adana mı daha baskın Bodrum mu?
Adana vazgeçilmezim. Bodrum son gençliğimi yaşayacağım kent.
Elli yılımı geçirdim Adana’da. Abartısız her mahallesini bilirim. En lüks semtinden en ücra köşesine kadar... Sokaklar beni tanır. Turunç kokulu caddelerin her kaldırımında ayak izlerim durur. Özellikle her seçim öncesi mahalle muhtarlarıyla yaptığım röportajlar sayesinde “kurtarılmış bölge” ne demek öğrendim doksanlı yıllarda…
Dedim ya, Adana vazgeçilmezim. İlkleri hep bu kentte yaşadım. Çukurova gazetesinde başladı yazı serüvenim. (Bana gazeteciliğin inceliklerini öğreten değerli hocam Refik Şölen’i sevgi ve özlemle anıyorum.) Hürriyet bölgeyle sürdü. (Burada da ışığıyla yolumu aydınlatan Sinan Tanyıldız’a sonsuz sevgi ve teşekkürlerimi sunuyorum). Ardından Yeni Adana gazetesi. O zamanki yazı işleri müdürümüz Ayten Sensalıver ve sayfa düzenlemesini yapan Erkan Daşdan’ın yaşamıma kattıkları yadsınamaz.(Yeni Adana Gazetesinde bir ilki gerçekleştirip Sanat Sayfası adına Uluslararası Şiir Yarışması düzenlenmesini sağladım. Çuvallar dolusu şiir geldiğini anımsıyorum. O yılın birincisi Hilmi Haşal olmuştu).
Adana’da ilk kez Büyükşehir Belediyesi’nde Mehmet Bayırkan’la resim ve şiir sergisi açtık. İlk Metro televizyonunda başladı program yapma ve sunuculuk. Tını Sanat Edebiyat Dergisini çıkardım. Tını Yayınlarını kurdum. Buna bağlı olarak Tını Sanat Merkezini açtım. Günışığı şiir grubunu, Grup Tını Ayça’yı kurdum. Tiyatro Sufle’yi o dönem bünyemize aldık.(Oyunculuk serüvenim sahnede şiir okumamla başlar.)
Bütün bunları yaparken tabi ki yalnız değildim. Biz bir ekiptik. Tını destekçileri vardı. Edebiyata gönül vermiş gençler ve hep genç kalanlarla sınırları zorlayan etkinliklere imza atıyorduk.
EKİPTE KİMLER VAR KİMLER
Bu merkezde kimler yoktu ki? Şimdi rahmet ve özlemle andığımız Adnan Yücel, Turan Altuntaş, Mesut Eray, Hasan Hüseyin Gündüzalp, Bora Alagöz, Murat Göğebakan, Mehmet Bayırkan, Rafet Bulca… Başarılarıyla bizleri gururlandıran Caner-Taner Cindoruk kardeşler, babaları yazar Zafer Doruk, amcaları Erdal Cindoruk…Bir dönem milletvekilliği yapan Yavuz Bildik, Coşkun Karabulut, Mehmet Taşer, Feyyaz Kadri Gül, Abidin Güneyli, Hüsamettin Sungur, Hüseyin Orduhan,Mustafa Ercan, Adem Yörük, Hatice Barışan, Nazlı Özşeker, Mustafa Güneylioğlu, Tezal Menziletoğlu, Rıfat Ulusoy, İbrahim Tayfur, Arslan Bayır, Mehmet Demirel Babacanoğlu, Mustafa Özke, Sabahat Bal, Muhittin Çoban, Kusey Tangüler, Yıldıray Arıcı, Nedim Demir, Mustafa Emre, Berdan Karagöz, Nural Aktaş, Abdülkadir Kaçar, Serdar Kürkbaba, Meral Kara, Gaye Özbay, Nedim Kısaoğlu, Ali Bozdağ, Şerife Ballı, Cemile Çavdar, soyadlarını hatırlayamadığım Zeynep, Neslihan, Kudret, Selda… (Ve adlarını unuttuklarım beni bağışlasın.)
İNANILMAZI GERÇEKLEŞTİDİM
Biz bu ekiple Adana’da inanılmazı gerçekleştirdik. Ben etkinlik programı hazırlıyordum, sonra bütün ekip organizasyonun mükemmel olması için canla başla çalışıyorduk. 1993 yılı kasım ayında Murat Karayalçın mitinginin olduğu gün biz Tını olarak hazırladığımız Şiir Dinletisini Galeria Çok Amaçlı Salonda 700 kişinin önünde gerçekleştirdik. Hem de davetiyelere para ödeyerek gelmişti dinleyiciler…
Tını’da her haftasonu imza günü ve şiir dinletisi düzenliyorduk. Onbeş günde bir resim sergisi açılışı yapıyorduk. İmza gününe ve söyleşiye davet ettiğimiz yazar ve şairler Adana ile sınırlı kalmıyor, yurdun dört bir yanından ünlü-ünsüz konuklarımızı ağırlıyorduk. Bütün bunlara ek olarak turlar düzenleyip doğaya karışıyor, ören yerlerini geziyorduk. Ve en önemlisi muhalif kimliğimizle sistemin dayatmalarına karşıydık: eylemlerde pankart açıyor, haksızlıkla mücadele ediyorduk. Tabi bütün bunların yanında, arka arkaya kitaplarımız yayımlanıyor, etkinliklere katılıyor, yarışmalardan ödül alıyorduk. Ve durmadan okuyor, yazıyor, tartışıyorduk. Her anımız dolu dolu geçiyordu.
İYİ Kİ DOKUNMUŞLAR YAŞAMIMA…
Yalçın Akyol döneminde dört yıl boyunca Seyhan Belediyesi Altın Koza sanat- edebiyat etkinlikleri kapsamında görev aldım. Bu görevi Berdan Karagöz ile yürüttüm. Çukurova’da yaşayan ya da Çukurovalı olup başka illerde yaşayan şair ve yazarları araştırıp buluyorduk. Etkinliklere katılımlarını sağlıyorduk. Ve ilk Çukurovalı Şairler Antolojisini biz hazırlamıştık. (O zamanlar internet olmadığı için bu çalışma biraz eksik kalmıştı. Daha sonra Mustafa Emre hazırladı ve biraz daha kapsamlı oldu. Ne tuhaf ki, Mustafa Emre’nin hazırladığı antolojide ben yoğum). Şimdi geriye dönüp baktığımda, bu saydıklarım yapıtlarımızın yüzde birini teşkil ediyordu. Ne kadar konuşsak ve yazsak da bir şeyler yine eksik kalacak. Yaptığımız tüm güzel şeylerde birlikte yol aldığım arkadaşlara sonsuz sevgi ve şükranlarımı iletiyorum. İyi ki dokunmuşlar yaşamıma…
Şimdi asıl soruya gelelim: Adana ile Bodrum kıyaslanamaz bile.
Şu an durduğum pencereden baktığımda Bodrum’da vazgeçilmezlerimin arasında. Ben tatilci değilim. Sekiz yıldır burada yaşıyorum ve bundan sonra Bodrum memleketim. Adana’da açmış olduğum mücadele bayrağını burada da dalgalandırıyorum. Sokak köpekleri için, çevre için, haksız işten çıkartılmalar için ve adalet için hala yürüyüşteyim. Adnan Yücel’in dediği gibi, “bitmedi daha sürüyor o kavga/ve sürecek / yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!”
- ‘Sıfırdan Başla’ kitabı nasıl doğdu?
“Sıfırdan Başla” kendi kendini yazdıran bir kitap; tasarlanmış değil. Henüz yayın evine teslim edilmemiş “Nerve” adlı romanımın üzerinde çalıştığım günlerde çok bunalmıştım. Nefes alamadığımı hissediyordum. Gün doğmadan sahil boyunca yürüyüşlere çıkmaya başladım. Kuşların senfonisi eşlik ediyordu bana. Doğanın uyanışını izliyordum. Dalgaların kıyıya vuruşunu, balıkçı teknelerini, martıların çığlık çığlığa pike yapışını, köpeklerin kum üzerinde uyumalarını, ağaçların rüzgârla dansını izliyordum. Güneşi ben mi uyandırıyordum o mu beni bilmiyordum. Ama bana çok iyi geliyordu. Doğayla bütünleşiyordum. Ve birden farkına vardım: Doğa her gün kendini yeniliyordu. Her gelen gün bir diğerinin tekrarı gibi görünse de döngü kendini tamamlıyordu. O halde bu bizim için de geçerliydi. Biz de kendimizi yenileyebilirdik. Biz, Yaratıcı’nın tasarım harikasıyız. Elimiz, ayağımız, gözümüz, beynimiz; kısacası bedenimiz kusursuz . Bizim yapacağımız tek şey, yaşımız kaç olursa olsun bu bedeni doğru şekilde kullanmak.
Hayat “bitti” denilen yerden başlar. Ben de “Sıfırdan Başla/Mucize Sensin” dedim ve hayallerimin peşinden gitmeye karar verdim. Bu kitap beni yarına taşıyacak geçmişim, ertelenmiş hayallerime yolculuktu. İçimde saklı kalan ne varsa bu kitapta anlattım. Beni hiç kimsenin incitmesine, kırmasına izin vermeyecektim. “Yaşam bize sunulmuş bir armağan”sa ben bu armağanın tadını çıkara çıkara yaşayacaktım. İşte, “Sıfırdan Başla” böyle doğdu.
– Kitapta mucize olan dostlarınızdan söz ediyorsunuz. Bu mucizeler nasıl oldu?
Eskiler şöyle demiş: Bir insanı daha iyi tanımak istiyorsan onunla bir akşam yemeği ye, uzun yolculuğa çık ve süresi belli borç ver.
Anlamı şu: Yemekte davranışını görürsün, yolculukta sabrını ölçersin, borç para verdiğinde de karakterini öğrenirsin. Aslında bu bir sınav. Bazen farkına vararak ya da farkında olmadan bu sınava tabii tutuluruz. Zaman içinde ‘arkadaşımız’ dediğimiz kişilerle ya ölümüne dost oluruz ya da sınırlarımızı belirleriz.
Dostluk zaman alır, bedeli vardır. Ben dostlukların demlenmesinden yanayım. Tıpkı kıvamındaki çay gibi. Tadında, sevgi, saygı, güven, vefa ve özveri vardır. Yudumladıkça keyfine varırsınız. Ömür dediğimiz o süreçte, mucize dostlarım uzakta olsalar da hep yakınımdaydılar. Sırlarımızı anlattık birbirimize. Ekonomik sıkıntılarımızı, üzüntümüzü anlattık. Sevincimizi paylaştık. Ve bizi üzenleri affettik. Yaşamın kendisi mucize. Bakmak ile görmek arasındaki farkı gördük biz; kenetlendik. Kendi mucizemizi kendimiz yarattık. İşte bunun adına da dostluk deniyor.
– ‘Sıfır’dan başlamak isteyenlere önerileriniz nelerdir?
“Hiçbir zaman geç kalmadınız. Kaç kere yoldan dönmüş de olsanız, kaç kere döndürülmüş de olsanız, dünyanın bütün günahını taşıyor da olsanız, hayatınızdaki her şeyden kendinizi suçlu hissediyor da olsanız, kendinizin “yüreğiniz” tarafından kabul edileceğine inanmıyor olsanız; siz yine de kendinize, yüreğinize yürüyünüz. Hiç kimse size inanmasa da, siz kendinize inanın.” der Mevlana.
Hayat öğretilmiyor. Hayatın kullanma kılavuzu yok. Yaşayarak, deneyimle öğreniyorsunuz varolmayı. Tökezliyorsunuz, düşüyorsunuz, dibe vuruyorsunuz, içinden çıkılmaz bir anafora yakalanıyorsunuz ve “bitti” diyorsunuz. Artık kurtuluş yok!
Oysa her son yeni bir başlangıçtır. O “bitti” dediğiniz anda, hayatınız bir film şeridi gibi akar gözünüzün önünden. O film saniyeler içinde akarken, hayatınızda zorluklar geçirdiğiniz sahnelere odaklanın. Bu zorlukları nasıl atlattığınıza bir bakın. Çoooook uzaklarda kalmış gibi görünüyor değil mi? Oysa şimdi yeni başlıyorsunuz. Bu hayat sizin ve ona yön verecek olan da sizsiniz. Size sizden başka kimse yardım edemez.
“Yaşadığım hayatı değiştirmeye, kendimi dönüştürmeye hazır mıyım ? diye sormak için hiçbir zaman geç değil. Kaç yaşında olursak olalım, başımızdan ne geçmiş olursa olsun, tamamen yenilenmek mümkün.” der Şemsi Tebrizi.
Sıfırdan başlamak isteyenlere, başkaları ne der yerine, ben ne istiyorum? diye sormalarını istiyorum. Kendi yürek seslerini dinlesinler. Kaç yaşında olurlarsa olsunlar hayata sıkıca tutunsunlar. Ve asla hayallerinden vazgeçmesinler. Hayaller mutluluğun anahtarıdır.
– Bugüne kadar kaç kitap yazdınız, önümüzdeki dönemde yayına hazır eserleriniz var mı?
Şiir Kitaplarım: Gönlüm Bir Deli Poyraz (Yeni Adana Yayınları1991), Bana Gözlerini Susma (İlgi Yayınları 1997).
Öykü Kitaplarım : Ölmeyi Öğret Bana (1. baskı İlgi Yayınları 1997, 2. baskı Damar Yayınları2005) (1998 Orhan Kemal Öykü Ödülü). Kanatılmış Karanfiller (Damar Yayınları2005), Annemin Aynası (Zemge Yayınları 2009), Leylak Kıyımı (Bence Kitap Yayınları 2012), Sıfırdan Başla/Mucize Sensin(Kişisel Dönüşüm/Cinius Yayınları), Yayına hazır 2 şiir dosyası. Son kitabım “Nerve” (Roman) yazım aşamasında.
-Bu güzel söyleşi için teşekkür ederim.
Ben de kendi dizelerimle teşekkür etmek istiyorum:
köhne istasyonların
ölgün ışıklı bekleme
salonlarında son bulmaz her yolculuk
denize kıyısı olan bir kent vardır
yosun kokulu güneşle kucaklaşan
ve geçmiş batık bir gemidir
sevda öyküleriyle kutsanan…
Yorumlar
Kalan Karakter: