MUSTAFA ÖZKE
ADANA (GÜNAYDIN) – Adanalı ünlü yazar ve kitap eleştirmeni Saba Kırer, 14. İzmir Öykü Günleri kapsamında gittiği kentte ‘Çocuk ve Gençlik Edebiyatında Barış’ konulu bir sunum gerçekleştirdi.
Necati Tosuner’in onur konuğu olduğu öykü günlerinde, yönlendirici Y, Bekir Yurdakul, yazarlar Mavisel Yener ve Hacer Kılcıoğlu ile aynı sahneyi paylaşan Saba Kırer, her çocuğun kalbinde kendinden daha büyük bir çocuk olduğunu söyledi.
‘Zapatista liderlerinden Marcos’un Chiapas’lı çocuklara Berger’in kitaplarını okuduğunu biliyor muydunuz?’ diye konuşmasına başlayan Saba Kırer, “Berger’in özellikle köylüler için yazdığı üçlemeyi okuyan Marcos’a şaşırmamın sebeplerinden birkaçını burada saymalıyım. Aslında son derece basit ama o kadar da hayati sebepler bunlar. Bir; öncelikle çocuklarla zaman geçirmesi, onlara zaman ayırması, iki; ayırdığı bu zamanı onlara kitap okuyarak değerlendirmesi, üç; kitapların bizdeki gibi Cin Ali serisi değil ancak yetişkinlerin kütüphanesinde görebildiğimiz John Berger’e ait olması ve dört; bu okumaların ülkenin en yoksul bölgesinde yapılması” dedi
DÜNYA BARIŞIN COĞRAFYASI OLACAK
Yazar Saba Kırer, “Bir gün evde, okulda, mahallede, beldede, şehirde ülkenin liderinden sokaklarımızın çöpçüsüne, tepeden tırnağa hepimiz çocuklarımıza kitaplar okuduğumuzda ama gerçekten kitaplar okuduğumuzda bu kitaplara kafa yorduğumuzda, bu kitapları onlarla tartıştığımızda, onlardan yorumlamalarını istediğimizde, örneklendirmelerini istediğimizde tüm dünya barışın coğrafyası olacaktır” diye konuştu.
KALPLERİMİZİ DİNLEMEYİ UNUTTUK
Konuşmasını örneklerle güçlendiren Kırer, “Berger Marcos’la yüzyüze gelişini anlatır. ona geliştirmiş olduğu yeni bir siyasi dilden dolayı saygı duyduğunu belirtir. Özellikle de onun zaman perspektifini çok önemsediğini vurgular. Zapatistlerin sembollerinden birinin neden salyongoz olduğunu Berger’in yorumuyla açıklamak isterim. Berger bunun sebebini Marcos’un zamana getirdiği anlayışla ilişkilendiriyor. Ve şöyle bağlıyor durumu “Zapatistlerin sembollerinden birinin salyangoz olması boşuna değil, salyangoz yavaş hareket eder. Fakat toprağın sesini dinler. Efsane o ki, insanın kalbine girebilen tek hayvandır o. İnsan kalbinin sesini dinler sonra çıkıp gider. Toprağa döner ve dinlediklerini anlatır. Bu kendi toplumumuz için de, kişisel yaşantımız için de ders verici nitelikte. Bu hız çağında kalplerimizi dinlemeyi unuttuk. Belki de tutulması gereken yol salyangozun yoludur. Kalbi ve toprağı dinlemek zaman ister. Kendi kişisel dünyamız, toplumsal hayatımız ve çocuklarımız için kalbimizi dinlemek ve toprağa dokunmak, zamana dağılacak bir süreç” şeklinde konuştu
GÜZ ÖLÜMÜ ÇAĞRIŞTIRIR
12 Eylül sürecinin 1974 doğumlu Faruk Duman üzerinde daha küçük yaşlarda etkisini gösterdiğini anlatan Saba Kırer, “Tabii bu da onun öykülerine arı bir biçimde sızmaktadır: Güz başlangıcından bu yana buradaydı, anlatımıyla 'güz'ü iki farklı anlamda kullanır, F. Duman. Güz: 12 Eylül'le başlar. Bu baskı süreci ardından 'tank' gelir yerini alır. Hem de güz imgeseldir. Ölümü çağrıştırır. Doğanın ölümü de bu mevsimde gerçekleşir. F. Duman 'güz' kavramını asıl ve yan anlamıyla kullanarak dönemi yetkin bir biçimde vermeyi başarır. Zira yazar bu kurgusuyla belki de kendinin de hiç düşünmediği bir şeyi açığa çıkarır, 12 Eylül'e başka bir bakış kazandırır. 'Tank'daki askerin doğal şartlardan kaynaklanan hazin sonu: Kendini vuran tank gerçeğine götürür bizi. Ardahan doğumlu yazarın açık ki bu öyküsü de ancak bir yaşanmışlığın dinamizmini taşır. 1915'e – 1. Dünya Savaşına- gittiğimizde yine tam da bu bölgede Sarıkamış'ta doksan bin askerin soğuktan donarak ölmesi yalnızca stratejik bir hatanın neticesiydi, bu öykü yine belki de yazarının hiç düşünmediği bu gerçekliği çağrıştırması bakımından da önem taşımaktadır” dedi
Yorumlar
Kalan Karakter: