SUDET KARAGÖZ
ADANA (GÜNAYDIN) – “Karanlıkta” adlı kitabında dünya üzerinde birçok ülke ve şehirde gece yaşamını belgeleyen Özcan Ağaoğlu, “Karanlığın masallarını anlatabilmeniz için sizin de gözbebekleriniz en az onlarınki kadar büyümeli; daha fazla ışık, daha fazla gerçeklik için” diyor. Belgesel fotoğrafçılığıyla tanınan ve fotoğrafları birçok ülkede sergilenen Özcan Ağaoğlu, “Tren”, “Sokakların Sesi Küba” ve “İranabak” kitaplarından sonra, 2018 yılında tamamladığı Karanlıkta kitabını, elbette satırlara sığdırmak zor. Sanatçı Ağaoğlu’nun,21 yıl önce ilk karesini çektiği ve son 6 yılda gece hayatı üzerine çalışmalarını yoğunlaştırarak 102 siyah-beyaz fotoğraftan oluşan “Karanlıkta ”kitabını tamamlayarak fotoğraf meraklılarıyla buluşturdu.
Bu kitabı, geceyi günün başlangıcı olarak yaşayanlarla yaptığını ifade eden Ağaoğlu, ”Karanlıkta” kitabıyla ilgili bilinmeyenleri Günaydın Gazetesi okuyucuları için anlattı.
“İLK FOTOĞRAF 21 YIL ÖNCE…”
“Karanlıkta” projesini tasarlamadığını ama gece yaşananların hep dikkatini çektiğini vurgulayan Ağaoğlu; “Bu nedenle geceleri dışarıya çıktığımda fotoğraf makinamı yanıma alıyordum. Böylelikle Karanlıkta’nın ilk fotoğrafı 1996 yılına ait oldu. İran üzerine yaptığım çalışmayı, 2009 yılında sonlandırdığımda, gece yaşamını belgelemek üzere planlar yapmaya başladım. Kısacası, bu projenin ilk fotoğrafı 21 yıl önce yapılmış olsa da, son 6 yıl tüm konsantrasyonumla, gece hayatı üzerine çalıştım.”
“GECE YAŞAMININ DA ORTAK BİR DİLİ VAR”
Kitabı incelediğimizde dünyanın birçok şehrinden kesitler, hayatlarla karşılaşıyoruz. Karanlıkta kitabında bir kültürel karşılaştırma mı var sorusunu şu sözlerle yanıtlıyor Ağaoğlu: “Hangi coğrafya veya kültürde olursa olsun, geceden süzülen yaşam insanlara gün içerisinde tecrübe etmedikleri eylemleri yaptırıyor. Müzik ve dans gibi gece yaşamının da ortak bir dili var. Kitabımı tasarlarken karşılıklı gelen iki sayfada bahsettiğiniz ortak dili vurgulamak istedim. Bu sorunuzu sormakla bunu fark etmiş olduğunuzu düşündüm ve mutlu oldum. Mesela biri Şam’da diğeri İstanbul’da bir gece kulübünde erkeklerin benzer tepkileri… Yine farklı yıllarda İranlı kadınlar ve bir Amsterdamlı kadının gece içerisinde aynı vücut diline sahip olması gibi.”
“KARANLIĞIN İÇERİSİNDE ANLATILACAK BİRÇOK HİKAYE VAR”
Kitabın içerisindeki her bir fotoğrafın hikayesi olduğunun altını çizen Ağaoğlu, sözlerine şöyle devam ediyor:“ Karanlığın içerisinde anlatılacak birçok hikaye var. Fotoğraflarımda yaşanan hayatların içerisinde olmam gerekiyor, aksi halde onların kalp atışlarını hissedemem. Uzak kalırsanız, hikâyelerini anlatmazsınız. Ben bunları anlatarak izleyiciye bir yön vermek istemiyorum. Bakan her gözün kendi hayal dünyasında hikâyesini kendisinin bulmasını isterim. Ancak beni en fazla heyecanlandıran fotoğraflardan birini söylememi isterseniz o da; İstanbul Modern Müzesi’nin koleksiyonuna aldığı ve kitabımın arka kapağında yer alan fotoğrafımdır.1996 yılında yaptığım bu fotoğrafı Adana’da Gül Otel’inden. O dönemde otelleri çalışıyordum.” Oteller, gelip geçen birçok farklı yaşamları bir arada tutabilen gizemli mekanlar olduğunu ve bu yüzden kendisi için dikkat çekici olduğunu belirten Ağaoğlu: “Yıkılmak üzere olan bu eski otele girdiğimde ahşap tırabzanlı, taş merdivenlerden çıkarken iki pencere ve iki farklı hayatla karşılaştım. Birinci katın merdivenlere açılan penceresinde, yatakta bir çift öpüşüyor, ikinci katın penceresinde ise yalnız ve yoksul bir adam uyuyordu. Tam anlamıyla bir an fotoğrafı gerçekleşmiş oldu. Gece ve yaşam buna benzer kontrastlıklarla dolu.”
“KARANLIK, GECELERİ ÜZERİMİZE ÖRTÜLEN BİR ÖRTÜ GÖREVİ GÖRÜYOR”
Oysa karanlık içinde korkuyu, bilinmezliği barındırır. Neden karanlığı bir başkaldırı olarak nitelendiriyorsunuz sorusuna ise Ağaoğlu, şöyle yanıtlıyor:” Evet, tespitinizin çok doğru. Karanlık, geceleri üzerimize örtülen bir örtü görevi görüyor. Çocuklar gibi; kimsenin bizi görmediğini, yargılamadığını düşünüp, örtünün altında daha rahat oynuyoruz. Karanlık, kimsenin görmesini istemediği kendimizi, ya da görmesini istediği sakladığımız bizi ortaya çıkarır.”
“DEĞİŞİR KARANLIKTA HER ŞEY, SEVMELER, SEVİŞMELER, ŞEHİRLER…”
Günün, bir tiyatro sahnesi gibi yaşandığını düşünüyorum. İnsanlara biçilmiş rollerle, sahnenin perdelerini açığını belirten Ağaoğlu, sözlerine şöyle devam ediyor:“ Kimimiz patron, kimimiz, işçi, kimimiz evin reisi, baba, anne, yönetici, memur olarak. Yapılması zorunlu mesailer, toplantılar, cevaplanması gereken mailler bittiğinde, kravatlar çıkartılır, bastırılmış dişilik üstten açılan bir düğme ile ortaya saçılır. Kimi insan sakladığı katılığın altından romantizmi, kimi naif görüntüsünün altından sertlik ve hoyratlığını ortaya çıkarır. Değişir karanlıkta her şey, sevmeler, sevişmeler, şehirler… Davranış kalıpları ve mahalle baskıları ile kozamızı örüyoruz. Büründüğümüz roller ise günün daha az ışıklı bölümüne geçildiğinde terkedilir ve kozalarımız kırılır. İşte insanın kendi fikirlerine ve sınırlarına meydan okuduğu bu anların bir tür başkaldırı olduğunu düşünüyorum.”
“SANAT OLMAYANI VAR ETMEKTİR”
Sosyal belgesel fotoğrafçısı olduğu söyleyen Ağaoğlu: “Yaptığım çalışmalar sanat değil. Sanat olmayanı var etmektir. Bense en fazla yaşanılan gerçekliliği bir parça estetize ederek sunuyorum.” Fotoğraf çekmenin bir adabı ve etiği olduğunun altını çizen Ağaoğlu, sözlerini sözlerle tamamlıyor:“ Şunu unutmamalıyız ki hiçbir fotoğraf bir insandan daha değerli değildir. Bir fotoğraf projesi düşünürken fotoğrafçı olduğunuzu bir kenara bırakın. Neyi sevdiğinizi veya ilgili konuda sizi çekenin neler olduğunu ön plana alın. Çok iyi araştırma yapın. Hiç merak etmeyin bunların ardından fotoğraf gelir.”
Yorumlar
Kalan Karakter: