PELİN ERKOCU
ADANA (GÜNAYDIN) – Çağımızın en önemli iletişim araçlarından biri olan televizyon, icadından bu yana insanların hayatında önemli bir yer kaplıyor. Televizyonun etkileri üzerinde yapılan araştırmalar ise özellikle çocuklar üzerinde ciddi etkilerinin olduğunu ortaya çıkarıyor. Günümüzün en yaygın kitle iletişim aracı olan televizyondan etkilenen çocuklar giderek şiddete meyilli oluyorlar.
“ÇOCUKLAR PROGRAM İÇERİĞİ İLE BAŞ BAŞA BIRAKILMAMALI”
Televizyon programlarının, internetin çocuklara etkileriyle ilgili araştırmalar yapan Çukurova Üniversitesi İletişim Fakültesi Televizyon ve Sinema Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Nüket Elpeze Ergeç konu hakkında okurlarımıza önemli bilgiler verdi. Çocukların mümkün olduğunca program içeriği ile baş başa bırakılmaması gerektiğini belirten Prof. Dr. Ergeç, 3 yaş ve altındaki çocukların internete girişine izin dahi verilmemesi gerektiğini söyledi.
“ŞİDDET İÇERİKLİ FİLMLER SALDIRGAN DAVRANIŞINI ARTTIRIR”
Televizyon ya da akıllı telefonlarla geçirilen zamanın bilgi işleme becerisini etkileyeceğini savunan Prof. Dr. Nüket Elpeze Ergeç; “ Bir çocuk günde 5 saat televizyon izliyor ya da video oyunu oynuyorsa bu her şeyden önce bilgi işleme becerisini etkileyecektir. Bu özellikle şiddet içerikli filmler izliyorsa saldırgan olma davranışını arttıracak ya da sosyalleşme becerisini azaltacaktır” dedi.
GÖZLEMLERİNİZİ BİZİMLE PAYLAŞIR MISINIZ?
Etki çalışmaları yeni çalışmalar değil aslında. Televizyon yayını kadar eski tarihi geçmişi bulunmaktadır. Uzun süredir medya ve şiddet bağlamında çalışmalar yapıyorum. Medyadaki şiddet içeriklerinden en fazla zarar gören kitlenin çocuklar olduğunu bildiğim için ve alanda ülkemizde sınırlı sayıda çalışma olması nedeniyle bu çalışmayı yapmak istedim. Çalışmamda amacım, şiddetin etkilerini ortaya koymak değildi. Medyada şiddetin çocukları etkilediğini bir kez daha gündeme getirmekti. Çalışmada bulguladığımız en önemli şey çocukların izledikleri çizgi dizilerde her 40 saniyede bir şiddet içerikli bir sahneye karşılaşmış olduklarıdır. Daha önce uluslararası literatürde yapılan çalışmalarda çocukların 2,5 dakikada bir şiddet içeriği karşılaşmasının kalıcı etkisi olmadığı sonucuna ulaşılmıştı. Bu kapsamda 40 saniye oldukça sık şiddet aralığı olup çocuk zihninde kalıcı etkilere neden olmaktadır. Çalışma sırasında sıraladığımız şiddet biçimleri ve şiddetin sıklığı bizleri gerçekten endişelendirdi. Ayrıca şiddete ilişkin çalışmalarım devam ediyor. Özellikle sanal şiddet üzerine bazı bulgularım var.
TV PROGRAMLARININ ÇOCUĞUN KİŞİLİĞİNİN OLUŞMASINDA NE GİBİ ETKİLERİ VAR?
Televizyon ya da daha genel anlamda medya dediğimiz, internet, video oyunları gibi daha geniş bir alanda hareketli görüntülerin sadece çocuklar değil tüm bireyler üzerinde yaygın etkisi vardır. En basit biçimde satın alma davranışı biçimimizde ya da gündelik hayatı yaşamamız gibi alanlarda etkisi var. Medya çocuğun diğer sosyalleşme grupları olan aile, okul, öğretmen, arkadaş çevresi gibi toplumsallaşma ajanlarından biridir. Çocuğun kişiliğinin oluşması bu her bir gruptan etkilenme miktarını nasıl çeşitli değişkenler belirliyorsa medya etkisini de çeşitli değişkenler etkiler. Televizyon ya da akıllı telefonlarla zaman geçirme süresi, bu zaman geçirme süresinde izlediği oyunlar, videolar ve bunların içerikleri, çocuğun duygusal ve bilişsel seviyesi gibi… Tüm bunlar kapsamında bir çocuk günde 5 saat televizyon izliyor ya da video oyunu oynuyorsa bu her şeyden önce bilgi işleme becerisini etkileyecektir. Bu özellikle şiddet içerikli filmler izliyorsa saldırgan olma davranışını arttıracak ya da sosyalleşme becerisini azaltacaktır.
ÇİZGİ FİLMLERDEKİ ŞİDDET UNSURLARININ ETKİLERİ NEDİR?
Şiddet içeriğini izleme etkisi üç biçimde ortaya çıkabiliyor. Bu çocuğun kişisel ve toplumsal özelliklerine göre değişkenlik gösterir. Öncelikle saldırganlık gösterebiliyor veya şiddet olaylarına duyarsızlaşabiliyor ya da şiddeti hayatında normalleştiriyor. Çocuk medyada gördüğü duyduğu ya da izlediği şiddeti önce oyuncaklarına, daha sonra akranlarına uygulayabilmektedir. Bazı vakalarda çocuğun kendi üzerinde denediği de görülmüştür. Bu tabii kısa vadeli etkiler. Ancak uzun vadeli etkilerde yapılan gözlemlerde şiddet gören ya da izleyen çocukların saldırganlık eğilimi olan bireylere dönüştüğü belirlenmiştir.
AİLELER NELERE DİKKAT ETMELİ?
Mümkün olduğunca çocuklarımızı yalnız başına herhangi bir yapım ya da program içeriği ile baş başa bırakmayalım. Özellikle internette geçirilen zaman sınırlanmalıdır. 3 yaş altı çocukların zaten internete girişine izin dahi verilmemeli. Daha büyük yaştaki çocuklarda ise zaman sınırlaması getirilmelidir. Ancak aşırı denetimden de kaçınılmalıdır. Çünkü bilinçsiz yasak ve kontrol çocukları daha çok meraka sevk edecek ve yalan söylemelerine neden olabilecektir. İnternet sağlayıcılarından Güvenli internet hizmeti almak istediklerini belirtiklerinde çocuk koruma menüsü aktif edilebilmektedir. Bu hizmet zararlı içerikleri çocuğun yalnız başına açmasına engel olacaktır. Gerçek hayatta çocuklarımıza kurallar getirdiğimiz gibi, sanal içerikler için de kurallar getirmeliyiz. Kimlik bilgilerinin paylaşılmaması ya da tanımadığı mesajlara geri dönmemesi gibi…
ŞİDDET UNSURLARIYLA ŞİDDET MEŞRULAŞTIRILIYOR MU?
Söylediğim dediğim gibi normalleşiyor. Ölümler, öldürmeler, silah kullanma ya da güç gösterisine girme şiddeti kültürel arka planı destekliyorsa evet meşrulaşıyor. Yapımlarda şiddet, sorunların çözümü olarak kullanılabiliyor ve kültürlenme yoluyla meşrulaşabiliyor.
OTO KONTROL SİSTEMİ UYGULANMALI MI/YASALARLA KURALLAR MI GETİRİLMELİ?
Medya eğlendirme ve bilgilendirme aracı. Elbette günümüzde eğitme ve kültürlenme işlevi de görüyor. Medyanın elbette sorumluluğu var. Ancak sadece medyanın sunduklarından dolayı şiddet artıyor ya da kültürel değişim yaşanıyor demek yanıltıcıdır. Medya sonunda yansıtıcıdır ve kanaldır. Medyada yayınlanan şiddet içeriğinin etkisini anlayabilmek için, geçmiş 50 yıldaki yapılan çalışmalara bakmak yeterlidir. Bu bağlamda, televizyonun etkisine ilişkin son elli yıldır yapılan toplam iki bine yakın çalışmanın 600’nün doğrudan şiddet konusu ile ilgili çalışmalar olduğu tespit edilmiştir. 1986 yılında Amerika’da yayınlanan raporda, televizyondaki şiddetin saldırgan davranışlara neden olduğunu ve kişilerin çatışmaları çözmek için saldırgan davranışlar kullanma yönünde değerler geliştirdiği sonucu açıklanmıştır. Şiddet içeren televizyon programlarının kimin, neyi, ne zaman, nerede, niçin ve kime karşı, nasıl yapıldığının ayrıntıları verdiğini ve bu ayrıntıların korkuyu yarattığını, bunun da sosyal kaygı ve endişeyi doğurduğunu ileri süren çalışmalar da bulunmaktadır. Bu yaklaşıma göre, televizyon her gün birkaç saatini onu izlemeye ayıran insanları yetiştirmektedir. Televizyonun bu yetiştirici gücü, etkilediği bireyleri gerçek dünyada bir anlamda yönlendirebilir. Bunun sonucu olarak kişiler üzerinde bazı etkiler ortaya çıktığını iddia eden Gerbner, bu etkilerin en önemli yetiştirme etkisini duyarsızlaştırma olarak bildirirken temel problem gerçek dünyadan uzaklaşmadır. Medyada şiddet ve bunun yaratacağı değişim gizil güç değildir. Televizyonun ya da daha genel çerçeveden medyanın yetiştirme gücü ve potansiyeli ihmal edilemez. Dijital medyanın yarattığı paylaşım alanları ise görüntülerin daha da çoğalmasına ve paylaşılmasına imkan yaratmaktadır. Bu gücün sınırlandırılması ise bir dereceye kadar mümkün olsa bile, medyayı birey olarak bilinçli kullanmak zorundayız.
ÇOCUKLAR TEKNOLOJİDEN TAMAMEN UZAK MI TUTULMALI?
Çocukları teknolojiden uzak tutamayız, tutmamalıyız. Artık dijitalleşen bir dünyada yaşıyoruz ve bilgi işleme becerileri de buna göre değişiyor. Gerçek dünyadaki sınırlarımızı dijital dünyaya taşımalıyız. Risk ve güvenlik dünyanın her yerindeki çocuklar için önemli. Çünkü dijital medyanın hızla artması, küresel olarak çocuklar için zararlı yeni riskler taşımaktadır. Buna karşın çocuklar ebeveynlerden ve belki de öğretmenlerinden çok önce dijital yenilikleri keşfediyor ve bunların kullanmakta ise korkusuz davranabiliyor. Dijital dünya oldukça dinamiktir. Aile ve öğretmenlerin bunu aktif biçimde takip etmeleri ve olası riskleri belirlemeleri gerekiyor. Ancak çevrimiçi güvenlik nedeniyle her şeyi yasaklamak ise çocuğun dijital ortamda faydasına olabilecek bazı şeyleri kaçırmasına neden olabiliyor. Özellikle eğitim, çevrim içi katılım ya da akran ya da arkadaşlarla ilişkileri ya da bilgi birikimi gibi. Bu nedenle çocuklarımız için hem bilinçli, hem güvenli bir dijital dünya yaratmak zorundayız. Yasaklamak aynı zamanda çocuğun faydasına olabilecek şeyden mahrum bırakmaktır.
Yorumlar
Kalan Karakter: