VURAL KÖSE
ADANA (GÜNAYDIN)- Türkiye’nin yüzde 98’inin deprem riski altında bulunduğu gerçeğine karşın, meydana gelen depremlerde yaşanan can ve mal kayıplarından bir türlü ders alınmıyor. Jeofizik Yüksek Mühendisi Uğur Kuran’ın Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası’nda birinci derecede deprem bölgesinin bilinçli olarak sanayinin gelişmesi için ikinci derece deprem bölgesi gösterilmesinin yankıları sürüyor. Öte yandan 2004 yılındaki Deprem Şurası’nda oluşturulan Afet Bilgi Sistemi Komisyonu’nun ve 2010 yılında kurulan TMBB Deprem Riskinin Araştırılarak Deprem Yönetiminde Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu’nun de haritadaki yanlışlıklara dikkat çekip uyardığı ortaya çıktı.
DEPREM ETKİSİ YARATAN İDDİALAR
Jeofizik Yüksek Mühendisi Uğur Kuran’ın 1996 yılında Bayındırlık ve İskan Bakanlığı Afet İşleri Genel Müdürlüğü (AFAD) Deprem Araştırma Dairesi Başkanlığı (DAD) tarafından yeniden düzenlenen “Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası”nda Adana’da 1’inci derece deprem bölgesi olan yerlerin “sanayinin gelişmesi için” ikinci derece deprem bölgesinde gösterildiği yönündeki iddiası kentte ‘deprem’ etkisi yarattı. Jeofizik Mühendisleri Odası Adana Şube Başkanı Melih Baki, bu durumu “skandal” olarak değerlendirip, yürürlükteki harita nedeniyle binlerce kişinin hayatını kaybettiğini belirtti.
KOMİSYON RAPORUNDA ÇARPICI SAPTAMALAR
1999’daki Marmara Depremi’nin ardından ülkenin deprem gerçeğine hazırlanması için 2004 yılında düzenlenen Deprem Şurası’nda önemli kararlar alındı. Şura kapsamında oluşturulan Afet Bilgi Sistemi Komisyonu da önemli saptamalar yapıp, neler yapılması gerektiği konusunda öneriler sundu.
Komisyon raporunun “Deprem Bölgeleri Haritası” başlıklı bölümünde 1996 yılından bu yana yürürlükte bulunan “Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası”nın ülkedeki deprem sorununu yanıt vermede yetersiz kaldığı saptamasına yer verildi.
Sözkonusu haritanın ve yönetmeliklerin depremlerde meydana gelen zararları tam olarak yansıtmaması ve çelişkiler yaratması nedeniyle değişikliklere uğradığı vurgulanan raporda “Bu tür harita ve yönetmeliklerin değişim nedenleri diğer bir deyişle öngörülmeyen yerlerde yıkıcı depremlerin meydana gelmesidir” ifadesine yer verildi.
HARİTANIN ESASINI OLUŞTURAN TEMEL EKSİKLİKLER
Haritanın yetersiz kalmasında, haritanın esasını oluşturan bazı temel eksikliklerin rol oynadığı belirtilen raporda deprem kaynak bölgeleri ayrımında “diri fayların haritaya tam olarak yansıtılamaması, diri fay-deprem üreten diri fay ayrımının tam olarak yapılamaması” gibi eksik ve hatalı bilgiler kullanıldığı kaydedildi.
TARİHSEL DEPREM VERİLERİ YER ALMIYOR
Ayrıca, “haritada 100 yıllık katalog kullanılması, tarihsel deprem verilerinin haritada yer almaması, büyüklüğü 7.0 ve daha büyük depremlerin tekrarlanma aralıklarının 200-250 yıl ve daha büyük olmasının gözardı edilmesi, birkaç bin yıl tekrarlanma aralıklarına sahip ve bu periyodu doldurmak üzere olan uzun fayların ihmal edilmesi gibi” unsurların da önemli eksikliklerden olduğu ifade edildi.
YEREL ZEMİN KOŞULLARI İHMAL EDİLMİŞ
Yürürlükteki haritada “Kullanılan Azalım” ilişkisi modelinde sert zeminde hissedilmesi beklenilen ortalama etkilerin dikkate alındığı ancak yerel zemin koşullarının tamamen ihmal edildiği saptaması yapılırken, Deprem Bölgeleri Haritası’nın 1/1.800.000 ölçekli olarak hazırlandığına işaret edildi.
MİKROTEHLİKE HARİTASI GİBİ KULLANILIYOR
Haritanın Makro-ölçekte tehlikeyi işaret eden bir bölgelendirme haritası olduğu ve mikrotehlike ya da mikro-bölgelendirmeyi yansıtan bir harita olmadığının altı çizilen komisyon raporunda bu haritanın, 1999 Marmara depremlerini izleyen süreçte, çok kısa sürelerde üretilen çok sayıdaki “İmar Planına Esas Jeolojik- Jeoteknik Etüt Raporları” ve “Parsel Bazında Statik Projelerin Hazırlanmasına Esas Teşkil Eden Zemin Etüt Raporları’nda” mikrotehlike ya da mikrobölgelendirme haritasıymış gibi kullanıldığına dikkat çekildi.
ÇOK DAHA KÖTÜSÜ
Bu yanlış kullanımlardan çok daha kötüsünün ise “İllerin Deprem Bölgeleri Haritası” olduğu ifade edilen raporda, bu yanlış kullanıma, www.deprem.gov.tr adresli sayfadaki Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası’ndaki illerin üzerine tıklayarak, istenilen ilin ya da illerin deprem bölgesi haritasıymış gibi gerçek ölçeğinden çok daha büyük ölçeğe büyütülerek abartılmasının neden olduğu belirtildi.
NEDEN OLUNAN YANLIŞ KULLANIMLARIN SAKINCALARI
Bu tür yanlış kullanımların, gerek bilimsel ve gerekse etik açıdan uygulamada birçok sakıncalara neden olduğu ifade edilen raporda sakıncalar ise şöyle sıralandı:
1. 1/1.800.000 ölçekli Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası’ndan herhangi bir ilin bulunduğu alan büyütüldüğü zaman, eksik verilerle hazırlanmış olan sözkonusu haritada, sağlam zeminler üzerindeki beklenilen ortalama etkiler dikkate alınarak belirlenen azalım ilişkisine göre elde edilmiş farklı deprem bölgelerini ayıran hayali-tehlike çizgileri, yapısal süreksizlik (fay, kıvrım, tabakalanma vs.) ya da farklı yerel zemin koşullarını ayıran bir dokanakmış gibi algılanmaktadır.
2. Bu abartılmış hayali çizgiler, illere göre verilen deprem bölgeleri haritasında, aynı ile bağlı farklı ilçeler arasında gerçek bir tehlike sınırıymış gibi kabul görmektedir.
3. Uygulamada ölçek kavramının yeterince anlaşılamaması yüzünden, bu tür yapısal süreksizlikler ya da hayali çizgiler, aynı ile bağlı farklı ilçelerin tehlike derecesini değiştirdiği için, İller Bankası’ndan alacakları payların da yanlış şekilde alınmasına neden olabilmektedir.
4. Daha da önemlisi bu tür hayali çizgileri esas alarak yapılan il ve ilçelerdeki tehlike bölgelendirmeleri, kişilerin deprem sigortası adıyla ödedikleri primlerin de yanlış şekilde düzenlenmesine neden olmaktadır.
5. İl ve ilçeler arasındaki bu tür hayali-tehlike çizgilerini esas alarak tehlikesiz bölgedeymiş (Deprem Bölgeleri Haritası, Tuzgölü fayı üzerinde yer alan Aksaray, Ş.Koçhisar, Bor; Ecemiş Fayı üzerinde yer alan Kayseri, Niğde, İçel, Sivas gibi il ve bağlı ilçelerin gerçek tehlike derecelerini yansıtmamaktadır) gibi düşük prim ödeyenlerin gerçekte büyük bir deprem oluştuğu zaman karşılaşacakları can ve ekonomik kayıplar, deprem sigortasından yeterli tazminat alamama gibi durumlar nasıl açıklanabilecek ya da nasıl çözümlenebilecektir?
6. İller ve ilçeler arasında yaratılan bu tür gerçek dışı hayali-tehlike çizgileri, gerçekte tehlikeli bölgede bulunan ancak haritaya göre tehlikesiz bölgede bulunduğunu düşünen, ya da gerçekte tehlikesiz bölgede bulunan ancak haritaya göre tehlikeli bölgede bulunduğunu düşünen bölge sakinlerinin moral durumlarını nasıl bir şekilde etkileyecektir?
7. İl ve ilçeler arasındaki bu tür gerçekdışı hayali-tehlike çizgileri, arazi ve rant spekülasyonlarına neden olabilmektedir.
8. İl ve ilçeler arasındaki bu tür gerçekdışı hayali-tehlike çizgileri, büyük mühendislik projelerindeki yatırımları olumsuz yönde etkilemektedir.
9. İl ve ilçeler arasındaki bu tür gerçekdışı hayali-tehlike çizgileri, bu yönetmelik ve genelgelerin özünde yer alan gerçeklerin yanlış bir biçimde yansıtılmasına, ekonomik ve zaman kaybına neden olmaktadır.
BU HARİTALARIN KULLANIMINA DERHAL SON VERİLMELİ
Bayındırlık ve İskân Bakanlığının yapmış olduğu Türkiye Deprem Bölgeleri Haritasında önemli revizyonların yapılması gerektiğinin altı çizen komisyon raporunda şu ifadelere yer verildi:
“Deprem tehlike analizlerinin daha güvenilir bir şekilde yapılabilmesi, güvenilir depreme dayanıklı bina tasarımı gerçekleştirilebilmesi, bilimsel ve etik sorunlara neden olunmaması için, kaynak zonlarının doğru bir şekilde tanımlanması; aletsel ve tarihsel dönem deprem kataloglarının tam olarak yansıtılması; yerel zemin koşullarının dikkate alınması; ölçek kavramı yeterince anlaşılmadan bugünkü anlamda verilen illere-ilçelere göre deprem tehlike haritalarının kullanılmasına derhal son verilmesi gerekmektedir.
Yapıların ömrü içerisinde karşılaşacakları ‘olabilecek en büyük deprem-beklenilen en büyük deprem’ mantığını esas alan ‘tasarım olayı’na yanıt verebilecek, gelecek 10 yıl, 50 yıl, 100 yıl ve 400 yıl içerisinde aşılma olasılığı yüzde 10 olan Deprem Bölgeleri Haritaları üretilmelidir. Çünkü bugün kullanımda olan deprem bölgeleri haritaları son yüzyıl içerisinde hareket eden faylar üzerindeki sismik etkinlikleri dikkate aldığı için, bazı bölgelerin risk analizleri diğer bölgelere göre oldukça yüksek çıkmaktadır. Diğer bir anlatımla bu haritalar, zamana bağımlı olarak değişebilen haritalar olup, bazı bölgelerin tehlike dereceleri, üzerinde ya da komşu oldukları bölgelerde yer alan fayların sismik etkinlikleri yani deprem yinelenme aralıklarına bağlı olarak değişebilir. Nitekim bugüne kadar yapılan harita ve yönetmeliklerin yetersiz kalması ve değiştirilmesinin özünde bu neden yatmaktadır.”
MECLİS ARAŞTIRMA KOMİSYONU RAPORU
Öte yandan 2010 yılında kurulan TMBB Deprem Riskinin Araştırılarak Deprem Yönetiminde Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu raporunda da paralel saptamalar yer aldı.
Meclis Araştırma Komisyonu, Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası’nın, 1/1.800.000 ölçekli olarak hazırlanmış bir belge olduğuna işaret ederek, haritanın makro ölçekte tehlikeyi işaret eden bir bölgelendirme haritası olduğunu vurguladı.
HARİTANIN REVİZYONU ZORUNLU HALE GELMİŞTİR
Komisyon raporunda, “Ölçeği gereği bu harita, mikrotehlike ya da mikrobölgelendirme haritası gibi kullanılmamalı ve haritanın planlama/mühendislik hizmetlerindeki yanlış kullanımları önlenmelidir. Geliştirilmiş olan yeni bilgi sistemlerine ve yeni yerbilim teknolojilerine göre haritanın revizyonu zorunlu hale gelmiştir. Ulusal ve bölgesel ölçekte yapılacak değerlendirmelere göre Deprem Bölgeleri Haritasının yenilenmesine ilişkin çalışmalar hızlandırılmalıdır” dedi.
MİKRO BÖLGELEME HARİTALARI HAZIRLANMALI
Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası esas alınarak, depremlerden en fazla etkilenecek alanları belirlemeye yönelik detaylı araştırmaları ve parametreleri içeren Mikro Bölgeleme Haritalarının hazırlanması gerektiği vurgulanan Meclis Araştırma Komisyonu raporunda, “Bu detaylı araştırmaların kapsamına, jeofizik, jeolojik, jeoteknik, hidrojeolojik ve tektonik araştırmalar girmektedir. Mühendislik yapılarının inşa edileceği sahalar ve imar uygulamalarına açılacak konut alanları için mikro bölgeleme haritaları temel belgeler olmalıdır. Bu anlamda, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından gerçekleştirilen mikro bölgeleme çalışmaları, diğer belediyelere de örnek olabilecek nitelikte olup, yerel yönetimler, bu çalışmaların teknik detaylarından ülke çapında yararlanmalıdır” ifadelerine yer verildi.
Yorumlar
Kalan Karakter: