Haydar ŞENGÜL
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi’nde (KSÜ) yaşanan skandal, yalnızca
bir üniversitenin iç meselesi olmanın çok ötesine geçerek, hukukun üstünlüğü,
liyakat ilkesi ve kamu kaynaklarının etkin kullanımı gibi temel değerleri tehdit
eden vahim bir tabloyu gözler önüne sermektedir. Mahkeme kararlarına rağmen
aynı öğretim üyesi kadrosunda iki kişinin eşzamanlı olarak görevlendirilmiş
olması, hem kamu zararına hem de TCK 257 kapsamında görevi kötüye kullanma
suçuna yol açabilecek ağır bir yönetim zaafiyetini ortaya koymaktadır.
Aynı Kadroda İki Kişi!
KSÜ Orman Fakültesi Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı’nda patlak veren bu
kriz, yükseköğretim kurumlarında liyakat sisteminin nasıl tahrip edildiğini gözler
önüne seriyor. İlgili öğretim üyesi kadrosu, mahkeme kararlarına göre Dr. Öğr.
Üyesi Uğur KEZİK lehine kesinleşmiş olmasına rağmen, kadro fiilen Dr. Öğr.
Üyesi Ahmet REİS tarafından işgal edilmeye devam etmektedir. Mahkeme
kararına rağmen KEZİK’in daha alt derece bir kadroya yerleştirilmesi ve böylece
aynı pozisyonda iki kişiye maaş ve özlük hakkı tanınması, kamu görevinde
yalnızca hukuki değil, aynı zamanda etik bir çöküşü de temsil etmektedir.
Usulsüz Atama, Akrabalık ve Hemşericilik
Söz konusu olay, geçmişte de çeşitli vesilelerle kamuoyuna yansımış, ancak
derinlemesine hesap verilmemiştir. Dr. Öğr. Üyesi Ahmet REİS’in, aynı fakültede
görev yapan ve MHP Kahramanmaraş İl Yönetimi’nde etkin bir pozisyonda
bulunan Prof. Dr. Mahmut REİS’in kardeşi olduğu; üstelik bilimsel yeterlilik
aşamasında başarısız olup, akademik sıralamada son sırada yer almasına rağmen
atandığı yönünde ciddi ve belgeli iddialar mevcuttur. Bununla da kalınmamış;
atamayı destekleyen isimlerden biri olan Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Nuri
KAHVECİ’nin Ahmet REİS ile Karadenizli hemşeri ilişkisine sahip olduğu
bilinmektedir. Bu tablo, akrabalık, hemşericilik ve siyasal bağlantıların, akademik
liyakat ve yargı kararlarının önüne nasıl geçtiğini çarpıcı biçimde göstermektedir.
Mahkeme Kararları Net: "Bu Kadro Uğur KEZİK’in!"
Kahramanmaraş 2. ve 3. İdare Mahkemeleri, Ahmet REİS lehine yapılan
atamaların hukuka aykırı olduğuna hükmederek iptal kararı vermiş; Gaziantep
Bölge İdare Mahkemesi ise yapılan istinaf başvurularında yürütmenin
durdurulması talebini kesin biçimde reddetmiştir. Bu kararlar, üniversite
yönetiminin derhal uygulamakla yükümlü olduğu kesin nitelikli kararlardır.
Ancak KSÜ yönetimi, bu açık hükümlere rağmen gereğini yerine getirmeyerek
açık bir hukuk tanımazlık sergilemektedir.
“İstinaf Süreci Bekleniyor” Bahaneleri Boş!
Üniversite yönetiminin “istinaf süreci bekleniyor” şeklindeki açıklamaları
hukuken geçersizdir. Çünkü yürütmenin durdurulması reddedilmiş ve kararlar
uygulanabilir hale gelmiştir. Bu durumda yapılması gereken tek şey, mahkeme
kararının gereğini derhal yerine getirmek iken, Rektörlük makamı bu
yükümlülükten kaçınmakta ve adaleti geciktirmektedir.
Rektörlük ve Yönetsel Tarafgirlik: Karadeniz Dayanışması mı?
Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Nuri KAHVECİ’nin Ahmet REİS’in hemşerisi
olması ve bu atamayı bizzat yönlendirmesi, akademik tarafsızlığın nasıl siyasal
ve bölgesel ilişkilerle örselendiğini gözler önüne sermektedir. Bu durum, kurum
içi kadro tahsisinde hemşeri dayanışmasının nasıl belirleyici olduğunu ve bunun
ne kadar ciddi bir sistemsel soruna dönüştüğünü ortaya koymaktadır.
Kamu Zararı ve Ceza Sorumluluğu: Sayıştay ve Savcılıklar Ne Yapıyor?
Aynı kadroya iki öğretim üyesinin atanmasıyla oluşan kamu zararı, Sayıştay
denetiminde tespit edilmesi gereken bir fiil olup, açıkça 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’na aykırıdır. Ayrıca
mahkeme kararını uygulamamak suretiyle TCK 257. maddeye göre görevi kötüye
kullanma suçu işlenmekte; bu da ilgili yöneticiler açısından cezai sorumluluk
doğurmaktadır. Bu noktada sorulması gereken soru şudur: Sayıştay ve
Cumhuriyet savcılıkları bu açık suç duyurusuna ne zaman müdahil olacaktır?
Sonuç: Liyakatsizlik, Torpil ve Sessizlik Üçgeninde Kaybolan Bir Üniversite
KSÜ’de yaşanan bu trajedi, bireysel bir hak gaspı değil; sistematik ve yapısal bir
yozlaşmanın canlı bir örneğidir. Mahkeme kararlarının açıkça çiğnenmesi, akraba
ve hemşeri ilişkilerinin liyakatın önüne geçmesi ve kamu kaynaklarının zarara
uğratılması, yükseköğretimdeki erozyonun ne denli derin olduğunu
göstermektedir. Artık gözler yalnızca YÖK, Sayıştay ve savcılıklarda değil; aynı
zamanda kamuoyunda ve basındadır. Bu hukuk tanımazlık daha ne kadar sürecek ve kimler buna seyirci kalacaktır
Yorumlar
Kalan Karakter: